MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.

Yaşadıklarım

Sevgi Gülmez

Ben, tahmini 15 yaslarındaydım, o dönem bir arkadaşım vardı. Benim için çok ayrı bir değere sahipti. Ama bunu dile getirmem imkânsızdı. Çünkü benim bunu dile getirecek ne cesaretim nede durumum söz konusu idi.

Bu yapabilmem için öncelikle fiziksel yeterliliğe sahip olmam gerekiyordu. Bu benim açımdan katlanamadığım ve bana acı veren bir durumdu. İlk dönemler anlam veremediğim bir duygu barındırıyordum içimde, kendime kızıp çocukça bir davranış olduğunu düşünüyordum. Ama onu her gördüğümde içimde kelebekler uçuyor gibiydi. 

Bir ara üzgün olduğumu anlamış olmalı ki yanıma geldi. Biraz konuştuk daha sonra kalkıp gitti. Bir kaç defa aynı tutumu sergiledi. Neden oldu bilmem ama bu bana umut verdi. İçimdeki duygularıma karşılık bulacağımı düşündüm.  Fakat yanıldığımı anlamam çok da uzun sürmedi. Çünkü görüştüğü biri olduğunu anladım.  Bu beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Hayal kırıklığının sebebini bilmiyordum çünkü karşımdaki insan bana herhangi bir ümit vermedi. Normal bir arkadaşın birbirine duyduğu sevgiden başka bir şey hmiyordu. Bir defasında bütün risklerini göze alıp duygularımdan haberdar etmek istedim.  Bunun için cesaretimi topladım.  Ama sonra bir an duraksadım. Bunu yaparsam sonuçları ne olurdu. Bilemedim. Ayrıca fiziksel durumum ortada idi. Bir eksiklik vardı.  Bütün bunları düşündükten sonra bütün duygu ve düşüncellerimi bir tarafa attım. Hislerimden hiç bir zaman haberi olmadı. Gözyaşı olup aktı içime, hislerim her defasında bir yaprak misali rüzgârda savrulup düşüyordu. 

Sonra anladım ki sevgi hiç bir engeli tanımaz, kimseyi duymaz ve kimseyi dinlemezmiş. Ulaşılması zor dahi olsa yürek sevince ister karşılıklı bir sevgi ister tek taraflı bir sevgi olması hiç bir şeyi değiştirmez.

Bana göre sevgi dünya da insanlara verilmişen büyük miras en güzel armağandır.

 

 

Cennete Mektup

Selahattin Çakır

Ebabiller uçuşuyor gökyüzünde her birinin ayağında bir mektup var. Kiminde Ömer yazıyor kiminde Ahmet. Öyle bir kanat çırpıyorlar ki sanki gök yırtılıyor, denizler oynuyor yerinden sesleniyorlar şu "kahramanlar yurduna"  ülkemden cennete mektup var, ülkemden Ömer'e mektup var.

Merhaba Ömer,

Bugün 15 Temmuz 2019.Cennete göçünün üçüncü yılı, o yıl büyük bir göç olmuştu cennete. Cesaretinle açtığın o gül kokulu yoldan tam iki yüz kırk sekiz kahraman koştu ardından. O kadar iman doluydu ki göğsün bir kurşun sıktılar vatan dedin. Bir kurşun sıktılar bayrak dedin. Bir kurşun sıktılar namus dedin. Bir tane daha. Yetmedi bir daha... On beş kurşun sıktılar o yiğit bedenine sen bu kez şehadet dedin.

Sen ölmedin Ömer sen o çok istediğin şehadet şerbetini içtin. Allah yolunda ölenlere ölü denmezmiş öyle öğretmişti babam bana. Sokağa çıkıyorum bir araba geçiyor arkasında senin fotoğrafın, bir anne sesleniyor oğluna dilinde senin adın, bir asker gidiyor göreve gözünde senin cesaretin, bir evlat büyüyor bu topraklarda damarlarında senin kanın.

Sen Niğde'de Ömer'sin Ulubat'ta Hasan, Çanakkale'de Seyitsin cennette büyük komutan. O gece çocuklar gördüm köprüde, yaşları 16 ile 18 arasında değişen çocuklar, koşuyorlardı. Birini durdurdum.  Nereye? Dedim. Ölüme! Dediler. Siz daha çocuksunuz korkmuyormusunuz? Dedim. Biz çocuk değiliz biz tam şehit olacak yaştayız, Çanakkale de olduğu gibi, dedi. Sustum.

Topun peşinden koşar gibi koşuyorlardı ölüme yüzlerinde öfkeyle karışık bir mutluluk vardı henüz 16 yaşındaki çocuk nasıl bu denli mutlu olabiliyordu ölüme koşarken neydi onları böyle mutlu eden nasıl bir vatan aşkıydı. O an anladım dedim ki kendime biz kaybetmeyeceğiz, Ömerler asla bitmeyecek. Sen bize cesaretini sen bize yiğitliğini miras bıraktın Ömer biz senin kaldığın yerden devam ediyoruz bizler seni örnek alarak çocuk büyütüyoruz. Gözün arkada kalmasın Ömer bu dünyada son Ömer göçene dek son Hasan gidene dek Seyitler şehit düşene dek o bayrak göklerde dalgalanacak o bayrak inmeyecek Ömer'im.

Gözün arkada kalmasın evlatların bize emanet onlar sadece senin değil artık tüm ülkenin evladı aynı bayrağın çocuklarıyız biz anamız vatandır bizim.

Hoşça kal Ömer, hoşça kal yiğit adam hoşça kal cennetteki komutan.

 

 

 

Suzinak Melodi

Abdurrahman Adıyan

Düşündüklerinin ötesi yalan

Sadece garip bir düşe revan oldum

Şehrin yosun sularında yıkayıp durma

Yıllar var ki heybemde kuru ekmek

Gözlerimde yağmur bulutu

 

Ey etekleri,

Yağmur birikintilerini yalayan kadın

Gecenin sabaha koştuğu vakitlerde

Tam tekmil intizarda iken dertli başım

Suzinak melodiler geçer yüreğimden

 

İçimde yarı ölgün bir dirençle

Avuntulardan örülü dünyalar taşıyorum

Avuç içime dökülen kum fırtınalarından

Arta kalan paçavra bir yürek

 

Örselenmiş hayatlar geçiyor omzumdan

Annem kirpiklerime asılıyor şubat sabahı

Oysa güz, evet güzün doğurmuştu beni

Güz renklerin arzı endam vakti değil mi?

Ondan mıdır yüreğimin güze aşinalığı

 

Ey gözlerimin zemheriden kuşandığı gürz

Kırışık ellerimle yokluyorsam bu yüreği

Suzinak melodinin yüreğime hicretinden

 

Dumanlar iniyor göz bebeklerime

Açılası mecali yok göz kapaklarımın

Vardan yoktan yana sadece bir dil biliyorum

Bir de canandan hatıra yürek melodisini

Parmakları aşmıyor

Söylevlerimi algılayanların sayısı

Yüreğimden geçerken suzinak melodiler

 

Dokunma!

Kızıl kan ovası gözlerim

Bu kan çanağı suda yıkanamazsın

Hızır'ın kırbasındaki kevser mi sandın

Yedi derenin ölü sevda suyudur

Pembe gülleri dermeyen hoyrat düşlerin

Buruk bir sevdadan ibaret

Sevgi bohçasından sunduğun buket

 

 

Yürek içre bakışlarıma

Kömür karası kalem kaşlarını

İki nokta aralığı kaldırıp

İçliymişsin edası takınıp durma

Yüreğimde suzinak melodiler uçuşuyor

 

Biliyorum yine kaldıracaksın kaşlarını

Bir süzüşünle yargılayacaksın

Ben kirpiklerine asılacağım

Sen inadına kirpiklerinden salacaksın

Esfel-i safilin dibine, zafer senin sanacaksın

Yüreğimdeki suzinak melodinin mucidi, yanılacaksın

 

Bir kaşık suda kopardığın tufan Nuh'a yeter

Çıkar tabularının altındaki nemrut suratını

Önce hırpalıyor sonra sarıp sarmalıyorsun

Usulünce yaralarımı sağaltıyorsun

Zamansız koşuşturmaların nafile

Gönül yarama eczaların da kifayetsiz

Kırk yıldır başkalarının biçtiği libaslayım

İdris nebi hülle biçerken beni unutmuş

Şimdi yüreğimde resmî geçit ritminde

Suzinak melodiler

 

Yordu beni

Arbede kavga savaşlar

Üç kez yokladı Azrail

Hanene galibiyet yazılsın

Beni bağlayan ne sevda ipin

Ne de çelikten halatın

Kozası henüz örülmüş

Pamuk ipliğinden ötesi değil

Yaşam sevincim

Ah yüreğimin suzinak melodisi.

 

 

 

Gurbet

Necdet Teke

Kaderimde sen var ol derken

Yine gurbet ellerde sensizim

Biter mi bu çile bu hasretlik

Özleminle yanıp tutuşurken...

 

Kaderimde sen var ol derken

Yüreğimi sana vermişim 

Gözlerimi sende açmışım

Gurbet ellerdeyim sensiz

 

Özleminle yanıp tutuşurken

Kaderimde sen varken

Hayatta senden başka

Neyim var ki şu yüreğimde

 

Acı keder hüzün yokluğunda

Özleminle yanıp tutuşurken

Güneş mi doğar / ay mı parlar

Yıldızlar mı düşer birer birer saçlarına

Senden uzak bir ben

Bir de sana yazdığım şiirlerim kaldı

Sana olan sevgimi gurbet aldı

Özleminle yanıp tutuşurken...

 

Elbet bir gün biter, gurbet eller

Sana gelirken güneşim sen

Zemzem suyu içilir gibi, helalim sen...

 

Özleminle yanıp tutuşurken bile...

Gurbet ellerdeyim sensiz

Biliyorum sen de bensiz

Yanıp tutuşurken kader deyip

Geçiyoruz ömre ömür katarken

Seni sevmek ne güzel uzaklarda

Hele yanı başında hayatımı

Sana adamışım gurbet nedir ki.

 

 

Seçenek

Seyran Kartal

Karanlıklar ortasındayım

Kimsenin olmadığı yer

Sessiz, ıssız, tuhaf,

Ne işim vardı burada

 

Yolunu arayan birimiydim?

Yoksa yolunu bilip ilerlemeyenlerden mi?

Bildiğim halde yürümez oldum

Hayatın hayali değilmiydi bu?

 

Senin bildiğin doğru değil miydi?

Herkesin yanlışı

Ne yaparsan yap

Her zaman bir seçenek daha vardır…

 

 

'Seven İnsan Neylesin'

Son Işık

Leyla Mihrinaz Engin

Son Işık romanı, Van ilinde Baran ile Berfin arasında yaşanan sade ve hazin bir aşk kitabıdır.

Şiirsel bir dil ile romana giriş yapan Menduh Bayezit,  hemencecik okuyucuya edebiyata hakim olduğunu htirir.

Uzun cümlelerde anlam bozukluğunun olmaması ve günlük konuşma dili ile kaleme alınmış olması okuyucuyu kesintisiz bir okuyuşa sürüklemektedir.

Yazar, Van'da yaşanan aşk hikâyesi aracılığıyla yöreye has yaşam tarzını, toplumsal, ailevi örf ve gelenekleri okuyucuya sunduğu gibi, bir çok betimlemelerle memleketin coğrafi ve ahlaki yapısını da ifşa etmektedir.

Son derece sade ve akıcı bir üslupla kaleme alınan Son Işık kitabını açtığınız gibi bir aşk hikâyesi ile karşılaşırsınız, ancak zorlu bir aşk olacağını, hislerin, düşüncelerin paylaşım koşullarının pek rahat olmadığı, macera dolu bir yola girdiğinizi hemen kestirebilirsiniz.

Kitaba yer yer şiir ve aşina olduğumuz türkülere ait dizelerin serpilmiş olması damakta ayrı bir tat bırakmaktadır. Fuzuli'den, Shakespear'den Sezai Karakoç'tan şiir alıntıları, öğreti mahiyetindeki metinler romana her ne kadar ayrı bir hava katsa da günlük konuşma dili ile kaleme alındığından romandan ziyade öykü tadını vermektedir. Okuyucu olarak romanın bir bütün olarak kaleme alınan derin şiir ve öğretiler kıvamında yol almasını isteyebilirsiniz ancak yazar, kolay anlaşılır sade bir dil tercih etmiş ve hatta romanını adeta biran önce sonuçlandırmak için sabırsızlık göstermiş, yazım şekli ve roman dilindense olayın akışına kapılmış, düşüncesi uyandırmaktadır.

Yazar, romanını mekan, olay içeriği ve karakterlerin yaşam ve hislerini 'Adı Berfin, Adı Baran, Düğün, Gitme, Yol, İstanbul, Hasret,  Rutubetli Oda, Yıkım, V.s. başlıklar altında kaleme almıştır. Bu tarz bir üslup ile okuyucuya soluk aldırtmıştır ancak, her başlığın altında kendi dünya görüşü ışığında 'öğreti' düşüncesiyle okuyucuya vermeye çalıştığı fikirler kısmen gereksiz, kısmen yetersiz olsa bile samimiyet havasını estirmektedir. Bayezit, vermeye çalıştığı sosyal mesajı romanın beklenmedik yerlerinde, dolaylı bir ustalıkla sunmamış olması iyi kitap okuyucularının gözünden kaçmayacaktır.

Okuyucu olarak Berfin ile Baran'ın aşklarının sonunu merak etmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Romanın sonunda her iki kahramanın buluşmasını her ne kadar diliyor olsanız da akıbetleri hakkında ön bir fikir edinemiyorsunuz bu da kitabin çekiciliğini ve okuma sürekliliğini elinde tutmaktadır.

Son Işık kitabını okurken başta yürüttüğünüz tüm tahminlerin son satırlarda çürüdüğünü görebilir,  farklı duygular yaşayabilir ve hatta gerçek bir hikâye miydi şüphesine kapılabilirsiniz.

Son derece saf ve temiz duygularla aşk ateşine kapılan Berfin ve Baran'ın romanı olan Son Işık kitabı, kitaplığınızda bulunmalı ve fırsat buldukça bu iki aşığı yad etmelisiniz.

 

Bakmadan Geçme