MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.

Eski Van'da Komşuluk -1

Ümit Kayaçelebi

Komşuluk eskiden Van da çok önemliydi. Komşuluk akrabalıktan da öte olarak düşünülürdü. Çünkü İnsanların aynı sokakta aynı mahallede ki komşusunun aç yattığı bilinen zamanlardı o günler. Herkes herkesle dost, ahbap,  tanış, herkes herkesle akrabadır adeta. Can kaygısı yok, mal kaygısı yoktur. Alışveriş bile kolaydır. Herkesin sözünün senet olarak kabul edildiği günlerdi o günler.

Kandırmaca hile yoktur insanların aklında. Herkes birbirinden emindir. Acılar ve sevinçler hep beraber paylaşılırdı. Doğanda da beraber ölende de beraber olurlardı.

Eski komşuluk ilişkileri, bu gün maalesef kaybolma noktasına gelmiştir, aynı binanın içerisinde bulunan dairelerde oturan insanlar, birbirlerine selam vermez olmuşlardır, yine maalesef, komşular birbirlerine gidiş geliş yapmaz ve misafir olmaz olmuşlardır.

Eğer komşulardan birisi birkaç gün görünmediği zaman nerde kaldı benim komşum diyerek merak edip kapısı çalınmaz olmuştur. Eski güzel komşuluklar yok olmaya başlamıştır. Oysa yüce dinimiz, komşu haklarına, komşuluk ilişkilerine çok büyük ehemmiyet vermektedir. Bu yüzdendir ki yüce peygamberimiz s.v. komşusu açken tok yatan bizden değil diyerek komşuluk ilişkilerinin önemini belirtmiştir.

Komşunun birisinde bir sıkıntı, bir darlık veya ufak - tefek bir felaket yaşanınca diğer komşular, o komşularına yardım etmek için adeta seferber olurlar, yardımlaşırlar, bölüşürler ve onu katiyen kendi hallerine bırakmış olmazlardı. Bir hastalık, bir cenaze vukuunda yine diğer komşular günlerce o komşularıyla bir ve beraber olurlardı.

Eski komşular. Ne gibi bir ihtiyaçları, sıkıntıları olsa evvel emirde en yakın komşuların kapıları çalınır, o hizmetler onlardan istenirdi. Komşunun ihtiyacına cevap vermek, hizmetini yerine getirmek eski göreneklerimizde çok önemli bir yer tutardı.

Çünkü eski komşuluklarda pişirilen yemekler ve tandır evlerinde yapılan ekmeklerin kokusu komşularda duyulur ve komşu hakkı olur diye birbirlerine az veya çok taze ekmek ve yemek ikram etmek en güzel ve en makul İslami inanç ve adetlerden idi. Komşulardan biri hasta olunca onu günlerce ziyaret ederler, ellerinden geldiğince ona bir şeyler ikram ederlerdi. Cenaze vuku bulan her eve de komşuları günlerce sofra götürürler ve taziyede bulunurlardı.

Komşuluk anlayışı insanların sahip oldukları hakların korunması ve bunlara saygı gösterilmesi günümüzde artık amacını yitirmektedir. Bununla ilgili birçok etken vardır. Eskiden mahallelerdeki, sokaklardaki yerleşim genellikle müstakil, bahçeli kişiye özel mülkiyetlerdi. Geçmişteki Van'a baktığınız zaman böyle yüksek binaların, apartmanların, sitelerin olmadığı ve tek katlı, iki katlı toprak evlerde insanların oturduğu mahalle veya sokaklarda insanlar birbirlerine daha yakın ve samimi idiler.

Çünkü bizlere en yakın dost, akraba, üst komşumuz, yan komşumuz veya alt komşumuz idi. Onlarla berber hayatı paylaşmak ne kadar güzeldi. Oturup konu komşu bir araya gelerek bahçede serin bir yerde semaveri yakıp demli çayları yudumlarken, yanında hediği ve kavurgayı yerken büyüklerin sohbetlerini dinlemekte apayrı bir keyif verirdi bizlere.

Ben şahsen özlüyorum eski komşulukları, bayramlarda kapı kapı dolaşıp fındık, şeker, harçlık i topladığım çocukluk günlerimi. Ben özlüyorum şahsen komşumuzun bizim bahçemizde dut olmadığı için bize dut olanda getirdiği dutları, seyit efendinin bize gönderdiği o güzelim üzümleri. Dedem hasta olduğu bir gün Hacı Hidayet Efendinin kese kâğıdının içerisinde aldığı bir kilo yafa portakalı hala hatırlıyorum. Refo Dayının uzun kış gecelerinde anlattığı ciroklar (Hikâyeler) hala hatırımdadır. Sobadan çekilen mangalda pişirilen patatesler bize ne hoş gelirdi.7 numara gaz lambasının altında komşularla birlikte akşam ajansını , 'Arkası yarınları' dinlemek paylaşılan güzelliklerdi komşularla birlikte.

Eskiden müstakil evlerden oluşan sokaklarda belli sayıda insanlar yan yana, bahçeli evlerde sosyal açıdan birbirleriyle daha yakın ve samimi bir yaşam sürerlerken her anı, acıyı ve mutluluğu birbirleriyle paylaşırken birden bire yeni yapılaşmalarla kopmaya başladılar.

Sonuçta da eski bir deyim yavaş yavaş yok olmaya başladı.

O günlerde "Ev alma, komşu al". Sözünün büyük bir önemi vardı. Komşuluk her şeyin başıydı. Evleneceği kızı bile kendi görmeden, komşusuna seçtirirdi. "Komşum uygun gördü ise, neden olmasın derlerdi. O zamanlar her kadının sıkı-fıkı olduğu, bütün sırlarını hiç çekinmeden açtığı muhakkak bir kadın arkadaşı olurdu. Birbirlerine hediyeler verirler; zor günlerinde birbirlerine yardımcı olurlar; birbirlerini başkalarına karşı savunurlardı. Bu öyle bir dostluk idi ki, aralarındaki bu sevginin hiç bitmesini istemedikleri gibi, ölümden sonra da devam etmesini arzuladıkları için birbirlerine isimleri ile hitap etmek yerine, birbirlerini "ahretlik" diye çağırırlardı.

O zamanlar mahallede bilgi ve görgüleri ile ünlenmiş ve genellikle yaşlı kadınlara, mahalle kadınları tarafından büyük saygı gösterilirdi. Herhangi bir sorun veya hastalıkta bilgilerine başvurulur, yardımları istenirdi. Bu kadınlar da yardımlarını hiçbir karşılık beklemeden, fakat büyük bir gurur içinde yerine getirirlerdi. Bu kadınlar, ayrıca karı-koca arasındaki anlaşmazlıklarda bir nevi arabuluculuk yaparlardı.

Bilindiği üzere komşuluk ilişkileri yavaş yavaş ölmekte. İnsanlar birbirlerine karşı yabancılaşmakta. Samimiyetler dip yapmakta ve adeta en yakında olanlar birbirlerinden çok uzakta olmaktadırlar.  Artık aynı apartmanda oturan insanlar bile neredeyse birbirlerini tanımamakta. Küçüklüğümden hatırlarım mahallede bir evde o gün tandır yakılıp ekmek yapılacaksa ve o evinde kevenisi yoksa hemen yan komşu ona yardıma giderdi. Gün evvelinden hamur tutulur ve ertesi gün sabah namazından sonra tandır yakılır ve biri hamuru açarken diğer komşuda elinde mazraka ile ekmeği tandırın kenarına vururdu. Bu arada semaver kaynar içilen demli çayla yorgunluk bir nebze atılırdı. Ve güle oynaya lavaş ekmek, çörek, taptapa ve çöçe yapılır yardım eden komşuya verildiği gibi kim ekmeğin kokusunu almış ise ona da gönderilirdi.

Komşuluk öldü diye başlayıp eski komşulukları yâd edenler pek dertlidir. Onlara göre komşuluk gerçekten öldü: Eskiden böyle miydi canım? Komşuluk kıymetliydi, komşular önemsenirdi, evde yoksak "Komşuya gitmiştir." denirdi. Bizi komşumuzdan sorarlardı, işin ucunda konu komşuya rezil olmak vardı, hâdiseleri komşudan duyar biz de komşulara haber verirdik.

 

 

Ağaçların Dalları Arasında

Merve Beyaz

Ağaçların dalları arasında yorulan yaprakları seyrettim. Güneş tam tepemde. Kuş cıvıltılarına kalbim yenik düştü yine. Sanırım yıllar geçse de bütün kuş seslerinde benden göç eden kuşumun sesini duyacağım.

Düşünmekte yoruyor insanı bazen deyip yaşlanmış ağacın kütüğüne yaslandım. Bir yerlere yaslanmak biraz daha güçlü tutuyor insanı. İnsan en çok da insana tutunmaz mı? İnsan insana sevgisini, alakasını vermeye mecburdur o yüzden. Ha birde doğru ağaca yaslanmakta önemli…

"Veririm ama sadece hak edenlere" dersiniz sık sık. Ne meyve bahçesindeki ağaçlar böyle der ne de çayırlarınızdaki sürüler. Onlar yaşayabilmek için verir çünkü vermekten kaçınmak yok olmaktır, der Halil Cibran 'Ermiş' kitabında.

Kalbim azda olsa hüzünlense bir kuşa gülümsemekten kendimi alamıyorum. Saksımda ölen çiçeklerime şahit olsam da fesleğenimin yeşiline şiir yazar gibi toprağına bakmaktan vazgeçmiyorum.

Gün gelecek, kitaplarımın arasında kurumuş çiçeklerimin üstüne de yağacak yağmurlar ve kitaplarda çiçek açacak buna inanıyorum. Varsın Zarifoğlu'nun bu dünyadan göç etmeden önce "Kırlarda çiçekler bensiz açacak" deyişine hüzünlensek de.

Kalplerde çiçek açmayı deneyelim, onlar solmaz bilirim.

 

 

Kırktan Sonra

Şevket Sulhan

Filizler çiçeklenir yeşillikler içinde

Ağustosta meyveler olgunlaşır

Doruklarını yaşar âşıklar

Yaşar denizlerde solmayan yosun

 

Efkârı bir başka

Maşuka yol uzamışsa

Dağıtır yalnızlıkları

Kıyı dövülür

 

Hırçın kız kavgası vardır

Gemileri batırmada

Usta dalgalar

Anlamış olmalı

Sevda yüke yangındır

 

Giderayak yürür zamana inat

Deniz üstü köpürür

Geçmişe ağlayışlar

Feryat çığlıkları düşer

Damlalar alır götürür

40'a sığmış yutkunan ömür

 

Uzuv can taşır

Nerde bir ağrı düşse

Toplanır tüm beden orda

Gemide parçaları görmeyen gözler

Tayfayı çağırır

Tayfa dağılmış

 

Hiç kimse yok eski yerinde

Gözler kıyıda

Deli gömleği giymeye

Güneş tenli şehirde

Hazır esmer şairler

 

Âdemoğlu bu

Yalınayak yürüdü üstüne üstüne

Topladı umudun kırıklarını avuçlarına

Okşadı her birini

Öptü yanaklarından

İkram etti anne gülüşlerini

Oturdu yanına

Samimiyetinin çayını tattı

Dem vurdu kırık kanatlarını

Kıştan kalma bir soğuk

İşledi yüreğinin gamlı duvarlarına

Bir bekleyiş sardı özlemlerini

İyiden iyiye yüklendi yağmurlar

Çıldırdı içinin denizleri

 

Kirden arınmak niyetine

Dalgalar hiddetlendi kıyıya

Dövdü karayı, deşti yarayı

Gelgit çizgisinde âdemoğlu

Ne kadar ahkâm kesebilir acizliğine

 

 

Yürek yangını

Ayşegül Ayaz

Bazen hüzün çöker

Karanlık gecelerime

Hayalin uzakta el sallar

Yıldızlara

Yüreğim bir sana yenik

Yüreğim meydan okur

Yangınlara

 

Ben sana esirim

Gözlerine mahkum

Bakışına vurgun

Beni terk ettiğin

Issız sokaklarda

Yenildik sevdana

 

Bir sana esir düştü

Yaralı yüreğim 

Ne olur gittiğin yere

Al götür beni de

 

Razıyım yeter ki

Çevirme gözlerini gözlerimden

Lütfün da kahrın da

Baş göz üstüne

 

Yüreğine misafir

Ben olayım uzak diyarlardan

Sessizce.

 

 

Yüreğine çiçekler ekmişti

Faysal Demir

Yüreğine çiçekler ekmişti annem,

Sac tellerinin her biri ayrıkokardı

Kırılıp da solmasın diye

Dokunmaktan en çok babam korkardı

 

Yüreğine çiçekler ekmişti annem,

Elleri buram buram ekmek kokardı

Öptükçe parmak uçlarından

Karnimizden önce ruhumuz doyardı

 

Yüreğine çiçekler ekmişti annem,

Ayağının değdiği yer bahar olurdu

Baharı yasarken kucağında

Bahardan sonra her yer cennet olurdu

 

Yüreğine çiçekler ekmişti annem,

Sokağında beyaz tülbentler asılıydı

Yere düşmesin diye bir can

Herkesten çok o kararlıydı

 

Yüreğine çiçekler ekmişti annem,

Emzirdikçe yasam sunardı

Düştüğünde toprağa zamansız bir can

Tarafsız en çok annem ağlardı.

Yüreğine çiçekler ekmişti annem.

Bakmadan Geçme