MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.
Yaylı Hüsen
Tuncer Savcı
Yaylı Hüsen için bugün yoğun ve yorucu bir gün başlıyordu. Sabah çayını içtikten sonra torbasına bir bağ bıçkısını, budama makasını koydu. Ahırlıktan eşeğinin üzerine palanını çekti. Heybeye kazma ve küreğini yerleştirdi. Köyün hemen üzerinde dağ yamacında üzüm bağlarına koyuldu.
Cemrenin toprağa düştüğü, ağaçların tomurcuklandığı bir ilkbahar gününde, dağın yüzünde parsellenmiş üzüm bağlarında bir kıpırdanma, hareketlilik vardı. Yavaş yavaş bahar geliyor, doğa canlanıyordu. Dağın güneye bakan yamacında nerdeyse hiç kar kalmamış toprak buharlaşıyordu. Tosbağalar yuvalarından çıkmış çalılıkların arasından tıslama sesleri geliyordu. Börtü böcekler yavaş yavaş yuvalarından çıkıyor kanatlarını çırpıştırıyor, sineklerin vızıltıları eşeğin kulaklarını rahatsız ediyordu.
Bu iş arasında bağlar budanmış yer yer bazı üzüm bağları belleniyor, toprak kahverengiye çevriliyordu. Uzaktan baktığınızda dağın yamacındaki bir kısım bağlarda insanların dizilerek bağları bellediği görülüyordu. Hemen yanında ateş yakılıyor duman yükseliyor, ırgatlara çay demleniyordu. Buhengâmede Yaylı Hüsende yukarı mezarlığın oradan eşeğiyle beraber gidiyordu.
Yaylı Hüsen altmışında güngörmüş geçirmiş tecrübeleriyle ışık tutan bir adamdı. Çiftçilikle ilgili öngörüleri köydeki insanlara yol gösterirdi. Kendisi için bağların budanması ve bellenmesi bu mevsimde önemli bir süreçti. Bağlarına en güzel şekilde bakar emek sarf eder, sene sonunda da en güzel salkımları yetiştirirdi. Bugün kendi de birkaç cıbığa aşı yapmak için bağa gidiyordu. Herhangi bir meyve ağacına aşı yapmak onun hüneriydi. Köyde kim bu iş için yardım istese hemen işe koyulur elinden geleni yapardı. Bir ağaca aşı yapmak esasında el becerisiydi. Herkes bunu beceremezdi, el yatkınlığı ve tecrübe gerekirdi. Mevsimine denk getirmek de ayrıca önemliydi...
Bir müddet gittikten sonra bağına ulaştı. Eşeğini bir çalıya bağladı, testereyle üzüm köküne yakın dalın kalınca yerini kesti. Kestiği yeri iyice temizledi. Dalın başını bir kaç santim yardı. Aşı yapacak dalın ucunu bıçakla yontarak sivriltti. Sivrilmiş ucu yardığı yere iyice yerleştirdi. Kabuğunu diğer dalın kabuğuna denk getirdi. Dalın etrafını hava almayacak bir şekilde iyice sardı. Diğer köke geçti. Yan tarafta kocaların Hasan bağını bellettiriyordu. Kimler yoktu ki Gadem, Göşen, Azmi, Mulla Mustafa, Emin... Bir sürü insan... Kocaların Hasan'a göre ırgat ne kadar çok olursa o kadar gösteriş ve havalı olurdu. Kendince etrafa hava atacak ya, bir günlük bitecek işe on belki on beş adam alırdı. Herkes Hop Hasan'ın çok ırgatı var, desinler diye. Oradan seslendiler:
- Çay hazır ıcık mola verin hele, dediler.
Belciler işlerine ara verdi... Yaylı Hüsen de geldi. Ateşte kaynamış isli çaydanlıktan sigaralarını içe içe birer ikişer bardak çay içtiler.
- Az yerimiz galdı, aşama bitiririk, yarına galmaz, dediler.
- Nerde bitiricik dedi, Azmi. Daha bitmez...
- Acele etmen yavaş yavaş yarına galsın, dedi kocaların Hasan.
Irgatçılardan Gadem:
- Uşaklar ha gayret diyek hele Hasan emmimin bağanı bitirek, yarına galmasın, dedi.
- Ya Allah diyerek kalktılar bir gayretle... Birbirlerine şaka yaparak ondan bundan köyden, iş güçten bahsederken var güçleriyle bağı belelleye durdular.
- Yaylı Hüsen işini de bitirmişti. Eşeğini bağlı olduğu yerden çözdü. Budanmış bağ çubuklarını güzelce bir eşeğe yükledi. Çubukların etrafını düşmesin diye örmeyle çekilendi. Köye doğru koyuldu gitti. Yolda giderken çubuklar bir yana kayıyordu. Eşeği durdurup düzelttikten sonra
- Çü....çü ....deh, diyerek tekrar yola koyuldu köye doğru gitti.
* Bu betimlemeyi "Yaylı Hüseyin'e "ithaf ediyorum.
Defineye malik viraneler
Yaşar Adıyaman
Ziyan olmuş vakitler çöplüğü hayatları
Sorun şu ki kendimizle kalamıyoruz
Baş başa
Kördüğüm bağlanmış dimağlara
Çiçek açsa neye yarar
Yoz tarla gibi ne eksen büyümüyor
Bu zihniyetin beyninde
İnsan olacak kadar ağır yüklüyüm
Bu yük altında ezildikçe susuyorum
Sustukça küçülüyorum.
Küçüldükçe ölüyorum
Bu akıl tutulmasına
Edilecek cümle yok lügatimde
Kör kütük bir bağlılıkla
Karşısındakinin gözünün yaşına bakmadan
Zulüm yağıyor bizden bize
Kıyametin provasını yaşıyoruz sanki
Akıl tutulması yaşıyor insanlar
Ölüm adalet oluyor yarınlara
Defineye malik viraneye
Özlem dolu yarınlar
Evlak bir tarla gibi
Gümrah bir yürek gibi
İnancın toz bulutlarının pembe hayalleri
Bir kül ateşinin son demi
Yeniden ayağa kalkmayı düşlüyor
Yürek sancılarında arta kalan
...ve
...g/ ördüğüm
...k/ ördügüm
Varlığına alıştığının iki kelamı dahi kafi
Sevginin iyileştirici gücüne sığın ve sabret
....yarınlar zayi
....gelecek hafi
İnsanlık azamet
Defineye malik viraneler de
İnsan kalabilirsek odur bize ganimet.
Yalnızlığım
Ayşe Gül Ayaz
Şarkılar seni söylüyor
Eski bir gramofondan
Kalem seni yazıyor
Bembeyaz sayfalara
Bitmiyor mürekkebim
Seni yazdıkça
Kelimeler düğümleniyor
Boğazıma
Duygular müntehir
Yalnızlığımda
Ah yalnızlığım!
Kayboluşum
Ne geceler örtüyor
Yalnızlığımı
Ne gündüzler sarıyor
Matemimi
Ah yalnızlığım!
Duvarda bir tabloyum
Yere düşen yaprak gibi
Yok oluşumu izliyorum
Çürüyor bedenim
Bilmem kaç gün sonra
Toprak olacağım
Dudağımda tadı kaldı
İçtiğim son kadehte
Yalnızlığımda tükendim
Yazdığım iki satır
Ah yalnızlığım!
Geceler öpüyor dudaklarımı
Her yer kapkaranlık
Belki bir
Yalnızlık notasıydı AŞK
Gelip geçti
Ah yalnızlığım!
Kırmızı yol
Şahin Akçap
Kızılyapraklarda yansırken
Yorgun güneşin ışıkları
Son demindeki ömrümün
Çoktan açtı kasımpatıları
Bir yol ki
Çetin, zor, minnet yüklü
Yürüsen bitmez dediğin
O da son dönemecinde
Şimdi hüzün döküyor ağaçlar
Rüzgâr o rüzgâr değil
Bulutlar o bulutlar değil
Sanki mateme hazırlanıyor
Tabiat ana
Sonu dram bir film gibi
Yaşadığımız hayatlar
İçinde tekmil anılar
Perdede siyah beyaz suratlar
Son türkümü söyleyeceğim
Sendeki bozlak
Bendeki uzun hava
Turnaların teleğine takacağım
Bugün efkarlıyım
İçimde keskin jiletler
Dilim dilim doğranıyor
Hiç kararmayan yüreğim.
5 Eylül 2019
Çalamıyorum
Mehmet Akçay
Kara yazıları şimdi anlından
Silmek istiyorum silemiyorum
Gönlümde oluşan efkârdan gamdan
Gülmek istiyorum gülemiyorum
Gönlümün sevdiği bana bir eldi
Aklımda olmayan başıma geldi
Hasretin acısı bağrımı deldi
Ölmek istiyorum ölemiyorum
Ayrılık öldürdü beni kaç kere
Gözünün yaşları oldu bir dere
Çok düşündüm varan gittiğin yere
Gelmek istiyorum gelemiyorum
Severdin dolanmak yağmurda karda
mutluluk duyardın kaldım mı zorda
Bütün benliğimle hatıralarda
kalmak istiyorum kalamıyorum
Çağlariyem kaldım kara yazımla
Gönül dağındaki karım buzumla
Sevdiğin türküyü dertli sazımla
Çalmak istiyorum çalamıyorum.