MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.
Yürek Sırrım
Gazel Yiğit
Bağışlanması güç bir suç işlemişti kendine karşı. Kendini dünyanın ihtişam dolu yalanlarına kaptırmıştı. Düşünmeyi öğrendiği ilk yıllarda içinde biriktirdiği gerçek yanını kaybetmişti. Üstü başı perişan dolaşması bu yüzdendi.
Ayaklarının altı şişmişti yürümekten. Sırtındaki eski püskü olmuştu, bir izmaritin dibindeki sarı renk gibi. Atılamamış bir izmarit. Pek çok kez af diledi yüce olandan. Belki de affetmişti onu çoktan. Ama o asla vazgeçemedi kendini affedememekten. Ona iyi geliyordu belki. Kimsenin anlayamayacağı bir huzur barındırıyordu bu yakarış. Avuçları nasır tutmuştu tek dostu olan değneğe yaslanmaktan. Gözlerinin dibi irin kazanına dönmüştü. Dili sayıklamaktan bitap düşmüş bir yorgunluğun pençesindeydi. Susuyordu. Susması güzeldi, ağlaması ayrı bir güzel.
Umudu başka bir sevindiriyordu onu. Yaşadığı yılları geride bırakmıştı. Her şeyi... Ölüm tepesinde akbaba gibi dönüp duruyordu. Istırabıyla avunuyordu unutuyordu rahat ve ruhsuz zamanlarını. Unutmak istediği onlardı belki. Nedenini söylemese de onun kaybolup gitmesine izin veren ruhunu öldüren bu rahattı.
Yıllarca böyle sersefil dolaştı meczup gibi. Hali perişan, yoksul, işe yaramaz delinin biriydi herkes için. Yemek dilendi bazen. Anlayış dilendi çoğu zaman. Her şeyde bir anlam buldu sonra.
Hep ayaklarına bakardı, arada bir arkasına... bıraktığı çamurlu ayak izlerine. Sonra yine öne düşerdi bası. Gözleri ucu bucağı olmayan bir denize bakar gibiydi hep. Zihni dalgalarla boğuşurdu. Herkes, hiç kimse idi onun için. O kendi ruhunun çölünde yürürdü. Bütün evren ise ayaklarını öpen kum tanecikleriydi. Bazen bir denizin kenarında bir banka oturur. Yanında ona bakıp yüzünü buruşturanlara aldırış etmeden bir şeyler akıtmak isterdi kendinden şu derin denize doğru. Hüznünü serbest bırakır ve çizdiği çizgileri takip ederdi aradığını bulmak için. Sonra kayboldu o yolda. Anladığı bildiği her şeyi yitirdi bir kızıl çölün fırtınasında. Hüzün onu tepe taklak etmişti. Bırakmıştı kendini içindeki ummana. İnsanlar artık anlamıyordu onu. Hoş o da pek tanımıyordu artık bu tuhaf yaratıkları.
Şöyle derdi meczup dalgalara.
Döndüm artık. Döndüm de ne buldum. Dönsem bulurum zannetmiştim. Yıllardır arıyorum onu. O gittiğinden beri neler yitirdim bir bilsen. Yüreğim duman içinde. Peki ya insanlar, onlar nerde. Herkes nereye gitti. Seni aramak için şöyle bir arkama dönmüştüm, Sonra hepsi yok oldu birden. Belki de hiç olmadılar. Belki de hepsi bendim. Kim bilir belki de sen. Anlayamıyorum kendimi. Bazen bir kuşa değiyor başım. Seni soruyorum. Alay ediyor benimle. Sonra bir kelebeği yakalıyorum bu çölde. İnanamıyorum.
Sen burada ne arıyorsun diyorum. Gülüyor bana. Neden gülüyor ki? Acaba bana sende yanlış yerdesin mi demek istiyor. Ama ben seni her yerde aradım. Geçtiğim bütün sokaklara geri dönüp baktım. Yoktun. Bende yok oldum sonra. Kendimi geride bıraktım. Yalnız senle yola devam ettim. Burada bütün yollar sana benziyor. Bulamadım yolumu. Beni bulman zor olacak dediğini hatırlar gibiyim. Beni bırakmadan önce ağlayarak söylemiştin. Geç oldu biliyorum ama anladım.
Şimdi, içimden bir ses geri dönmene gerek yok diyor. Sen onu uzakta kaybetmedin. Eğil başını yüreğine indir ve dinle bak orda aradığın. Tuhaf değil mi? Şimdi ben seni boşuna mı aradım yıllardır. Sen bende mi gizlenmiştin. İnanmak istemiyorum. Onca acı çektim sana varmak için. Tükettim seni sandım. Ömrüme harman ettim sandım. Şimdi ne olacak acaba. Bütün insanlar geri gelecek mi yine. Çok üzülüyorum be. Koca evrende bir ben kaldım. Şu siyah bulutlar da olmasa dünyada değilim sanacağım. Burası dünya ise herkes nerde. Herkes burada ise ben neredeyim gerçek yanım. Kendimi unutup dünyaya daldığımda kaybettim seni. Sen benim insan yanımdın sen benim yürek sırrımdın.
Tek parça olmadığımı anladığım…
Kadın Olmak
Sevgi Gülmez
Kadın, dünya üzerindeki en narin, en hassas varlıklardandır. Kadın isterse bir erkeğin yaptığı her şeyi hakkıyla yapabilir.
Kadının gücünün farkına varmanızı istiyorum. Kadınlara destek olmamız gerektiği yerde ne yazık ki onlara her türlü zorluğu, sıkıntıyı reva görüyoruz.
Günümüzde kadınlarımız her türlü şiddete maruz kalıyorlar. Çoğu zaman yaşadıkları karşısında sesiz kalıyor. Dört duvar arasında gözyaşları çaresiz bir şekilde akmaktadır. Ne yazık ki çaresiz bir kadının yardımına koşmak yerine korkup sesiz kalmayı tercih ediyoruz. Nerede kaldı insanlığımız merhametimiz ve vicdanımız.
Erkek, doğası gereği bir kadından daha güçlü yaratılmıştır. Bunu iyi yönde kullanmak yerine kendinden daha güçsüz olan kadına şiddet uygulayarak egosunu tatmin etmek kendini kanıtlamak için kullanıyor.
Yapılan evliliklerde işler yolunda gitmediği anlarda bunun tek sorumlusu olarak görünür kadınlar. Kadınlar istemediği şeylere yapmak zorunda bırakılır. Kimi zaman evlatları için yaşadıklarını unutmaya çalışır ve eşinin düzeleceğine inanmak ister, anne ve eş içgüdüsüyle. Fakat inançları boşa çıkar genelde. Bütün bu yaşadıklarını unutabilmek adına boşanmaya karar verenler ise canlarıyla bedel ödemek zorunda kalırlar.
İnsanlık genel olarak bu duruma sesiz kalıyor adaletin yerini bulacağına inanmak istiyorlar. Fakat bu istekleri gerçekleşmiyor. Minik bedenlerde iğrenç izler bırakan insan demeye utandığım caniler cezasız kalıyor. Döve döve öldürülenler... Annesiz kalan minikler… Cani eşleri tarafından evlatlarından uzakta, evlat hasretiyle yanıp tutuşan anneler...
Namus dedikleri bir kılıf var ve bu kılıfı sadece kadınlara giydiren cahil insanlarımız var. Namus sadece kadın için geçerli değildir. Erkek içinde kullanılmalı ama zihniyet yoksunu insanlar kadınları suçlamaktadır.
Ne olur kadına saygı duyan, onları çokça seven ve onlara güvenen bireyler olun.
Şiddetin her türlüsüne hayır, ölümler son bulsun artık. Özgeler, Emineler ölmesin.
Miniklerin 'Anne' hasreti çekmemesi ümidi ile…
Şiddete Hayır.
Hüznümün Haritası
Yağmur Öndil
Susan dilimin tünelinden
Kalbime gelen sen ol
Birde senden olanlar
Annemin güler yüzü de olsun
Acı verse de yaşamak
Anlamsız kaygıların
Sıkıntısı var heybemde
Ölümden gayrısı
Paklamaz kurtuluşun ahını
Alıp başımı dalasım var rüyalara
Güzelin kaygısı bu olsa gerek
Ürkek bir kadının kollarında…
Tamam, sustum…
Bakışlarım seyre dursun
Ölümün soğuk rengini
Vefasız yârin ardından
Yakılsın türküler, salınsın tellallar
Uçursun kuşlar sana dair kırgınlığımı
Yağdırsın dağların sen kokan yanına
Anlamsız gülümsemeler
Sarıyor yüzümü
Dört duvarın asık bakışlarından
Ne vardı sanki gönül dalını kıracak
Altı üstü bir yar sevecektik bu dünyada
Şakaklardaki kar değil hüznün haritası
Yüzümdeki yaşların hatırasıdır
Zamansız ve rotasız akan şu nehir
Ya bu alaca hüzün
Nedir bir çocuğa yakıştırmak çığlığı
Kurusa şu savaşlar, ölmese çocuklar
Bir ajansın kısa aralarında
Kaybetmesek merhameti
Ekran karşısındaki yudumlanan çayda
Çağıldasa aşıklar
Analar, ağlamasa analar.
Alaca
Kenan Gezici
Sene doksan ikinin kışı
Alabildiğine soğuk
Hava buz gibiydi…
Daracık sokağa sığmayan
İnsan / tutunamaz mı?
Kocaman bir yüreğe
Ne vakit aklıma gelsen
Sanki bir fırtınadır
Beni sürükleyen
Kendimi bulurum sende
Hiç umulmazken
Ne güzel biliyor musun?
Akşam erken gelmeli derken
Sabah ise geç
Bir bahanesi olmalı insanın
Tutarsız belli belirsiz
Seni düşünürken.
Ey Biçare İnsan
Mekin Baykara
Nice insanlar gördüm ki
Oturmuş sandalyesi ayaksız
Nicelerini de gördüm ki
Yelkensiz bir gemi gibi okyanusa dalan
Karanlıkta fenersiz
Gündüzden habersiz
Ey, biçare insan!
Gündüzü neşe zannettiğin dünya'dan çık
Gaflet perdesini çökertmişsin gözüne
Gözleri görmeyen yarsa gibi
Nedir seni senden alan
Gökte yağan umut sandığın yağmurlar mı?
Yoksa dostun zannettiğin ahmaklığın mı?
Unutma ey biçare insan
Seni karanlığını aydınlatan
Tekbir nazar vardır Allah'tır.
Gündüz gibi olmak istersen
Karanlığı hatırla
Ay gibi olmak istersen
Güneşi hatırla
Yaradan adıyla süslemek istersen
Cihanı
İlki Muhammed'i hatırla
İlki Muhammed'i hatırla
İlki Muhammed'i hatırla.