MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.
Bir inilti
Mustafa Ayyürek
Bu hikâyeyi içimdeki adam anlatıyordu. Hem ruhumda hem kalbimde gizli olan adam, hem fikrimde hem de yanı başımda olan adam anlatıyordu. Aynı anda aynı şeyleri tekrarlayıp duran ve her seferinde tutup kalbimi yüreğime gömen o adam. Aynı anda benim kedisinden ayrılmamı isteyen fakat benim ile bütünleşik olduğun için ayrılamadığım o… İşte bu sebeple tek kişi olmadığımı, tek başıma olmadığımı hata yalnız olmadığımı yine de gerçekte tek başıma, yalnız ve tek kişi olduğumu bana hatırlatıyordu. Bir kişi olamıyorum, kişiliğim şahsiyetimden oluyor ve ben kaybolup gidiyorum. Üç asırlık olan yaşımla bir seferinde binlerce şey olarak hissediyorum kendimi. Sayısız şey gibiyim ama tekim, birim. Yazarların ustalıkları eskilerde kaldı. Şimdinin yapanları yabanlar gibi. Yazamıyor artık kimse ve bu yüzden hiç kimse okumak istemiyor. Bu asrın en tehlikeli olgusu bu mu? Ya da yazar olduğunu, şairlik ile geçindiğini her durumda itiraf edenlerin ellerinden kayıp, ruhumuzu dikenli tellerde bir pamuk misali yok edenler midir? Milenyum çağının asıl tehlikesi büyük ustaların hoş nağmelerinin kalmayışıdır. İğrenç ifadeler içerisinde boğulup gidiyorum, gidiyoruz. Yüreğim simyacıların altına çeviremediği karanlıklarla dolu, siyahlıklar kaplamış tüm bedenimi.
Büyük ustaların çağrısına ses vermelim. Onlara ayak uyduralım, diretmeden çevremize bakmalım. İşimize yaramasa da sırf haz verdiği için belki de haz bile vermese de kahredilmiş şeyleri ayaklarından tutup yüceltmeliyiz. Gözlerimizi açmalıyız, kulaklarımızı ve ağzımızı kapatmalıyız açarken ellerimizi gökyüzüne. Yaralarımız kabuk bağlamasın. İnternetten, telefondan, reklam afişlerinden ve sözüm ona bizi mutlu edeceğini sandığımız görüntülerden kaçmalıyız. Hapishane duvarları yıkılmalı yerine etrafı duvarlarla örülü olmayan okullar açılmalı. O okullarda büyükler hep çocuk olmalı, çocuk kalmalı. Beynimizin nöronları arasında tuvalete akan gazete manşetleri yer edinmemeli. Kalabalık bir caddede yürürken güneş sıcaklığında asfalta yapışmış çekirgenin iniltileri bizi uyandırmalı. Kuş cıvıltıları için şehrin hengâmesinde kaçmaya gerek kalmamalı. Şehir kuşlarla dolu olmalı, dolmalı. Buna ihtiyacımız var bunun önünü açmalıyız. Hayallerimiz, rüyalarımız şafak sökmeli, kirden arındırılmalı, kibirden uzaklaştırılmalı. Birisi dünyanın güzel bir yer olduğunu haykırmalı, yaşamak için başka bir gezegene ihtiyacımızın olmadığını söylemeli. Bilim Kurgu filmlerinde hastalıklı insanlar yüzünden dünya bir başına bırakılmamalı, bu şekilde çekilmesin kurgudan fırlamış bilim filmleri. Dünya sadece bizim değil bunun farkına varılmalı. İnsanların yaşamadığı yerlerde patlayıcı silahlar denenmemeli; karıncanın, solucanın, kelebeğin, hamam böceğinin, tırtılın, çıyanın yuvası bu silahlarla bozulmamalı. Birisi çıkıp buna itiraz etmeli ve hep birlikte bu itirazın arkasında durup canlıların selameti için bunu başarmalı. Yapabilmeliyiz bunu. İnsan dışında kalmış canlı cansız her şeyin yükü ve sorumluluğu bizde, bunu fark etmeli. Bir köpeğin iniltisi kulaklarımızı sağır etmeli onu iyileştirmeden rahat etmemeli, yatağa uzanıp her şey yolundaymış gibi uyumamalı. Bunu yapmamalıyız, iç görümüz her şeyi kapsamalı. Ve gönlün köşegenlerini uzatmalıyız, çemberini genişletmeliyiz. İçerisine haksız hiçbir şeyi almadan hak eden her şeyi yerleştirmeliyiz. Tıpkı su solunumu yapan tüm canlıları besleyen okyanus gibi. Akciğer solunumu yapanları dışlamayan kara ve gök gibi.
Ve sonra külünden yeni doğmuş Anka kuşu olarak yanmalıyız, ateşle yıkanmalıyız. Kemiklerimiz kalplerin sıcaklığıyla erisin artık. Gölgeler ve solucanlar hakikatin içine girmeli ya da bir tahayyül değilken birliktelik gerçek olmalı. Mevsimler yer değiştirsin Şubat'ın on dördünde dolunay çıksın, Ocak yazı, Ağustos baharı, Hazin hazanı ve Eylül kışı olsun bu hayatta. Büyük ustalar öldü ama hakikatte diridir onlar eseleri var çünkü bir okuma saati. Hemen yanı başımızda Suç ve Ceza'ya kalmış Beyaz Geceler. Tutunamayanlar Ölü Canlar, Kibritçi Kız Polyanna, Monte Kristo Kontu Seksen Günde Devri Alem etsin Gülüverin Gezilerin'de. Küçük Prens Demir Yolu Yolcuları gibi Dil Burcu'nu okusun. Avucumuzdaki Kelebekler sevginin Hasretinde Prangalar Eskit(im)sin. Şunu anlayalım sadece şunu: Küçük Şeyler Huzur verir.
Cemal Abi
Halide Mengelli
Düşmüyor tek satır
Toz tutan yapraklara
Yüreğim kor, dilim lâl
Haykırışlarım yorgun
Sesim durgun
Vuslatım vurgun
Acıların doruğunda
Unutulmuş gibiyim
Dökülüyor hüzün
Ahuzar'a düşen sükûtumda
Matemler sarıyor çehremi
Ukde!
Ne bitmez verem
Hicazlar hep kırık geliyor
Şarkıların en buruk yerinde
Ezgiler savruluyor dört bir yana
Ben içimin içine düşüyorum
Delice
Bilirsin, sevmek nasıl bir şey
Cemal abi
Islak kirpiklere
Yazılan şiirler hani
Bir peri kanadının
Umuduna tutunmak
Süzülürken gök mavisinde
Ufaklarda kaybolmak
Hiç gelmemek gibi
Korkuyla narı kucaklamak
Her an ölürken
Hiç ölmemek gibi işte
Bilirsin Cemal abi
Ah be Cemal abi
Bilmedi ona sitemle haykırdığımı
Gecede nasıl yandığımı
Dilimle ezber ettiğim duaları
Kıyametime üflediğim suru
Kifayetten yoksun kelimeleri
Bir kumru ürkekliğiyle yalnızlığımı
Sanki hiç sevmemiş gibi
Gitti, gitti be Cemal abi
Gittiği günden bu yana
Yüreğimin kerpiç duvarına
Onsuz günleri kazıyorum
Belkiler teslim artık
Ama, olmuyor işte…
Uğurlayamadım bir türlü onu
Ardında mendil sallarken
Bir vapur, otobüs yada kara trenlerin
Ardında bakamadım
Ama yüreğimin görünmeyen duygusunda
Hep ağladım sarıldım yalvardım
Hiç görmeden hemde
Hani bir sözün vardı
Cemal abi:
"Dilsizdir benim, acılarım;
Konuşmazlar kimseyle
Sadece benim canımı acıtırlar,
Hiç hak etmediğim halde" diye...!
Sanki biraz benden esinlenmiş gibisin
Sahi, umut kaç mevsimdi?
Ben hiç yaşamadım.
Cemal abi!
Seninle soluklanıyorum
Sen toparlıyorsun beni
Sere serpe dağılan
Benliğimi adam ediyorsun
Bu denli içimi bilen
Bir sensin.
Kıl Beş Vakit Namazını
Mekin Baykara
Kıl beş vakit namazını
Dinle kalbindeki sızını
Duymazsan kalbinin ağıtını
Yinede kıl sabah namazını
Sâla sesi sana gelince
Kıl şükür namazını
Bugün bana gelmez deme
Azrail koparır telinin bağını
Gece uykunun vaz geçilmezi
Kır şeytanın ayak parmaklarını
Kıramazsan dün yüce Allah'a
Çal ayetil kürsünün kavalını
Dostunu şeytan alınca
Alı koyar namazın adını
Ezan sesi sana gelince
Kır o zaman dostunu alanı
Sâla sesi gelir hoş gelir
Ardından cenazen gelir
Kabristana kadar
Üç dostun gelir biri kalır
Kazma kürek sallanır
Sevdiklerini ağlatır
Toprak her an seni bekler
Münkernekir seni aratır
Başladı sual sormaya
Korkudan kendini aramaktasın
Namaz tutar elinde
İncitme anlnımın dostunu
Kılmadıysan beş vakit namazını
Tadarsın cehennemdeki alnını
Anlarsın o vakit dünyadakinin tadını
Atılan okun neden geri dönmediğini
Çıldırır gibi
Sezai Çiçek
Dağları sırtımda taşıdım geldim
Cümle suçlar benim üstüme aldım
Kimin aşkı kayıp hepsini çaldım
Sevda kapanına saldırır gibi,
Karıncaydım yerde gezer dururdum
Gücüm yettiğince ben de gururdum
Nerde zayıf görsem gider vururdum
Kendimden geçmiş de çıldırır gibi
Göklerde doğandım alıcı kuştum
Bir lokma için bin kez vuruştum
Seni gördüm ateşlere tutuştum
Ben kendi kendimi öldürür gibi
Düştüm de ağına çaresiz kaldım
Kimleri gördümse aracı saldım
Dibi görünmeyen sulara daldım
Düşmanımı bulup yıldırır gibi
Senin ellerinde oyuncak oldum
Dün sultanken bugün gelene yoldum
Nazenin bir gülken açmadan soldum
Ölümün vaktini bildirir gibi.
Yalnızlık Sarmaşığı
Şeymanur Burta
Yalnızlık kimseye sahip değildir.
Sevgisizliğin her noktasında dilsiz bir yalnızlık vardır. Kâh açığa vurur kendisini kâh susar da içine döker sevgisizliğini. İçiniz acır yalnızlığa arkadaş olmak istersiniz ama farkında değilsinizdir.
Yalnızlık nankördür.
Derin sularda bıraktı mı sizi o zaman anlarsınız yalnızlığın sahipsizliğini. Ve o gün yalnızlığın dirhem dirhem acısı, medeniyetsiz bakışların hüsranlarında boğar sizi. O ölümünüzü yazar siz yaşarsınız.
Yalnızlık kimseye sahip değildir.
O sadece sahipmiş gibi gösterir. Boyun eğdirmek vardır onun tabiatında, diz çöktürmek ve gömmek. Hiç tanımaz sizi vicdanınıza haykırır öldürdüğü özleminizi. Kapatır kapılarınızı, dört duvar arası.
Yüreğinizi yakar kavurur. Nefreti tadacak sizler ilk kendinizden nefret edersiniz. Mutluluğu bahşeder gibi kalbine zarafeti göz kamaştıran takılar takarak etrafına nakış nakış hiçliği isler. Hissizleşen duygularınızın kurbanı olursunuz. Yorulur ve savaşmayı bırakırsınız.
Yalnızlık kimseye sahip değildir, sadece sahiplenilir ismi bilinmeyen diyarların kollarında.
Sadece sahiplenilir...