MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.

Doksan Nesli Sonrası Bireycilik

Mustafa Ayyürek

Bireycilik; etrafta olup bitenlere aldırış etmeden kişinin sadece kendisine dönük olması ve kendisini kendisi üzerinde tanımlamasıdır. Başka bir değişle toplumu olabildiğince bastırıp, menfaati doğrultusunda şahsının biricik olduğuna dair olan kişisel, sarsılmaz benlik inancıdır. Bireycilik; Sosyolojiktir, ruhbilimseldir, kültüreldir, psikolojiktir… Peki, bu bizi nereye götürdü veyahut daha nerelere götürecek? Başka birsinin yaptığı/gerçekleştirdiği bir eylemi bireycilik kisvesi altında hareket edeni en düşük düzeyde alakadar edecekse toplumsal anlamda da bir birlikteliğimizin olamayacağı/olmayacağı durumunu ortaya dökmeyecek mi?

Etrafımızda olup bitenlere bir bakalım her tarafımızı "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın"lar kuşatmamış mı? Ve bunu dile getirdiğimiz zaman o atasözünün vurgulu bir öğesi biz olmuyor muyuz? Bazı insanlar bireycilik kavramını bencillik ile ilişki kurularak kullanılmaması gerektiğini, bu ikisinin birbirinden bağımsız olgular olduğunu vurguluyor. Bireyciliğin kolektif yaşamdan sıyrılmadığını, kendi arayış ve isteyiş biçimi olarak kolektif yaşamın bir parçasını olduğunu iddia ediyorlar. Bu iki kavramın sözlük manalarını hatırlayalım.

Bireycilik kavramı TDK'de iki benzer ifade ediş biçimi olarak yer alıyor. İlk ifade şöyle: "Toplumsal yaşamda bireyin yararlarını toplumun yararlarından daha üstün, daha önemli gören, birey haklarını savunan tutum, siyasa ve öğretilerin genel adı." İkinci açıklamasına bakabilirsiniz orada da "Bireycilik" ekonomi ve devlet bağlamında, bağımsız olma durumu olarak vurgulanıyor.

Bencillik kavramı ise yine TDK'de şöyle tanımlanıyor: "Yalnızca kendini ve kendi çıkarını düşünme durumu." Ve ruhbilimsel olarak yine aynı yerde "Kendi çıkarını düşünmenin bütün bilinçli eylemlerin ana güdüsü olması durumu."

Eğer toplumsal yaşam içerisinde bireyin yararlarını geriye kalanından daha üstün ve daha önemli göreceksek ve aynı zamanda birey kendisini ekonomi politikalarından ve hatta devlet hiyerarşisi içerisinde kendisini soyutlaması itibari ile (sözlükte ifadeler bu şekilde ilerliyor) tıpkı açıklandığı gibi "Yalnızca kendini ve kendi çıkarını düşünme durumu" vuku bulacak o da bireyi, kendi kişisel çıkarını koruması açısından ruhbilimsel çöküntüden bütün bilinçli eylemlerin ana unsuru yapıp, bencilliği ön plana çıkaracaktır. Yani sonuç olarak bireycilik bencilik içerisinde içselleşecektir. Bundan kaçınmak mümkün olmayacak, karşısına dikildiği toplumun yapısı gün be gün bencillik içerisinde eriyecektir. Burada Nobel ekonomi ödüllü ünlü matematikçi John Forbes Nash'in oyun teorisinde söylediği anahtar fikri anımsatmak isterim. Şöyle der Nash: "…

 Çünkü başarılı olmak için gruptaki herkes hem kendisi için hem de gruptaki herkes için en iyi olanı yapmalıdır. Ancak o zaman başarılı olabiliriz. Başka yolu yok. Başarılı olmanın başka yolu yok." Bu fikir sayesinde Nobel ödülünü alan Nash, toplumsal olarak hareket etmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Bireyci olmaktan uzak toplumsal bir gerçeklik vurgusudur bu. Eğer "Bir zamanlar…" gibi özlemini çektiğimiz ifadeler hala dilimizde ise "Bir Zamanlar"ı bu zamanlar dirilmeliyiz, yoksa çok yakın gelecekte (Öncesi ve 90) nesli tamamı ile yeryüzünden silindiğinde bunu ifade edebilecek kimse kalmayabilir.

 

 

Beyaz Ölüm

Necla Arpa Gülaçar

Bahçesaray'a kar yağar

Analar ağıt yakar

Beyaz ölüm...

Dağların oyuklarında taht kurar

 

Daha bu sabah yanımdaydı Babam...

Saçlarımı okşamış

"Gulamın ne istersin Van'dan"

"Konuşan bebek isterim"

Karı sevmez mi çocuklar

Ben sevmiyorum!

Babamı aldı beyaz karlar...

 

Ensesinde beyaz ölüm

Bir elinde konuşan bebek...

Annem ağıt yakar!

41 can oy havar...

Çocuklar babasız kalmış

Asker boynu bükük

Can kurtarmaya giderken

Canından olmuş erler...

 

Gözü yolda üç aylık bebeler

Taze gelinler,nişanlılar

Çorbasını yapmış, yol gözleyen eşler

Feryad-ı figan sarmış tüm ovayı...

Ciğerler pare pare...

 

Kar hiç bu kadar sevimsiz olmamıştı

Dağlar oyuklarında beyaz ölümü saklar

Analar yürek oyuklarında korkuyu avutur

"Bu garabette oturmayın" dedim

"Deme öyle yavrum burası cennetten bir damla

Cennete giden yollar dikensiz olur mu?"

 

Analar yüreğinde daha kaç korkuyu avutur

Bilmem...

Beyaz ölüm her dem

Yiğitlerin ensesinde...

 

 

Kar Bedene Büründü

Fetullah Yatikar

Bedenim soğuk bir kütle

Koca bir kar kütlesi

Kar bedene bürünüyor

Kimisi evladı

Kimisi babası

 

Kimisi doğurduğu bir ceset gibi

Sahilleniyor

Koca kar kütlesini

Ölümün soğuk bedeninde

Anne neden, böyle soğuk!

 

Küçük nefeslerle ciğerlerim kar doluyor

Bendenim soğuk bir kütle

Yüzüm soğumuş bir ceset tazeliğinde

Sesler geliyor dışarıdan:

"Biri burada"

Acaba beni buldular mı?

Ağıtlar göğü yırtarak

Yaratana ulaşıyor

 

Karın, toprağın yüreğini açıp

Bağışladık bedenimizi bu coğrafyaya

"Biri burada"

Herkes atılıyor can havliyle

Bir ölü daha çıkarılıyor

 

Bir beden, yüzünde celladın solmuşluğu

Can bağışlamaya gidenler kendi canlarını

Bağışladılar beyazvari gökyüzüne

Betonarme kar kütlesine

Cellât nerede bekler ki?

Soğuğun yalnızca üşütüğünü sanırdım,

Anne, yüreğim yandı.

 

Saat gecenin on ikisi

Ölmek için geç diyoruz

Ölmek için soğuk

Tüm ağırlığıyla çullanıyor bedenime

 

Kar bedene bürünüyor

Hani zincirler bağlamıştık

Umutlu yarınlara.

 

 

Acının Rengi Kar Beyazdı

Nuran Demirhan

Yine zorlu bir kıştı

Hiç durmadan kar yağdı

Bahçesaray Karpet yolu

Amansız kara teslim oldu

Acının rengi kar beyazdı

 

O yüksek tepelerden

Çığlık çığlığa karlar geldi

Yolları bürüdü beyaza

Mehmetçiklerimiz öyle çaresizdi

Yürekleri dağlattı.

Acının rengi kar beyazdı

 

Müküs'ün dolambaçlı yolları

Karlara büründü virajları

O kadar şirin bir ilçeydi,

Ağlattı bütün Vanlıları

Acının rengi kar beyazdı

 

Tipi, Boran geçit vermedi

Kar yağışı hiç dinmedi

Çaresizlik içindeyken

İkinci çığ da geldi

İşte o an sözün bittiği yerdi

Acının rengi kar beyazdı

 

Müküslü feryat, figan etti

Yakınlarına ağıtlar yaktı

Sesleri duyanlar yoktu

Çığlık seslerine

Yine çığ düştü

İşte o an sözün bittiği yerdi

Acının rengi kar beyazdı.

 

 

Beyaz Acı

Mehmet Muhlis Şepik

Beyazlar üstüne düşünce birden

Kimsesiz, boş kalan; ellerini sar

Hadi kaldır onu, düştüğü yerden

Yığılan çığlarda bak Mehmet'im var!

 

Üşürüm ayazda sabrım bitiyor

Amansız vedalar cana yetiyor 

Çaresiz bekleyiş hüzne itiyor

Yakar yüreğimi şu dumansız har

 

Dua olup aktım seyir diline

Van'ı cennet bildim gittim iline

Amansız koştular yardım eline

Yağıyor yaraya lapa lapa kar

 

Beyazlar içinde karanlık basar

Bu  vedalar beni çarmıha asar

Sendeler ayağım bedenim kasar

Saplandım diplere yerim bana dar

 

Uzanır ışığa asla çıkamam

Demir duvar örmüş, karı yıkamam

Kalmadı takatim dişi sıkamam

Feryat eder dilim havar ki havar!

 

 

Çiğ altında kaldı ciğerim!

Hamide Donmuş

Beyaz bir örtüye büründü Müküs'ün dağları

Örümcek değil çiğ örmüş dev ağları

Yine göğe yükseldi annelerin çığlıkları

Çiğ altında kaldı vatanimin yiğit evlatları

 

Çığ altında kaldı ciğerim

Nuhtufanını anımsatan felaketler

Bundan sonra acaba ülkemizi neler bekler

Anneler feryat edip acılarını sineye çeker

 

Çığ altında dondu yüreğimiz

Bitmez mi bu acı ve keder?

Çiğ altında kaldı ciğerimiz

Yeryüzü giymiş kefeni, gökyüzü ağlar mı ağlar

 

Sarıkamış, Bahçesaray şehitleri bağrımızı dağlar

Sadırlarımıza aniden indi kara bulutlar

Çiğ altında canımızın yarısı,  duada kalbi kırıklar.

Bakmadan Geçme