MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.

İslam Felsefesinde Ahlak ve Erdemler Teorisi

Hakim Çiftçi

İslam düşünce geleneğinde birçok düşünürün, fikri çabaya gerek kalmadan fiillerin faal hale geldiği, nefisteki bir meleke diye nitelediği ahlak; kaynak itibariyle nereden geldiği ile ilgili düşünce tarihinde birçok tartışmaya konu olmuştur. İslam literatüründe hulk kavramı, yaratma ile insanda var olan şakilerin yani huyun mahiyeti olarak tanımlanmıştır. Buna göre her insanda iyi-kötü, erdem ve erdemsizliklerin bil kuvve olarak yer aldığı, dış etkenlerin bunları harekete geçirdiği görülmektedir. Daha ilk dönemden itibaren İslam dünyasında meydana gelen toplumsal değişmeler, İslam düşüncesinde ahlakla ilgili geniş bir literatürün oluşmasına sebep olmuştur. Özellikle kelamı ve tasavvufi ahlak görüşleri İslam dünyasında geniş yer kaplamıştır. Antik dönem düşünürlerinin ahlak ile ilgili görüşleri Müslüman düşünürleri etkisi altına almış, yapılan tercümeler bu tesiri tetiklemiştir. İslam öncesi düşünürlerin beden-ruh ilişkisi, psikoloj-sağlık ilişkisi ile ilgili düşünceleri, İslam ahlak ve psikoloji geleneğinin onlarla paralel yürümesine neden olmuştur. Aristoteles, Sokrat ve Eflatun gibi antik dönem düşünürlerinin, Farabi, Kindi, Razi ve İbn-i Miskeveyh gibi birçok İslam düşünürünü ahlak sistemleriyle etkilediğini Müslüman düşünürlerin eserlerinde görmek mümkündür. Bu etkileşim onların kendi özgün ahlak sistemlerinin olmadığı anlamına gelmemektedir. Özellikle İbn-i Miskeveyh'in sistematik bir şekilde ele aldığı felsefi ahlak görüşleri İslam'da ahlakın ilim olarak ele alındığını göstermektedir.

İslam düşünce geleneğinde Ameli (pratik) ilimlerin içerisinde tedbiru-n nefs olarak yer alan ahlak, insan nefsiyle bağlantılı bir şekilde tasnif edilmiştir. Ahlaki ve erdemli değerlerin üst seviyeye çıkmasıyla en yüce gayeye ulaşılacağı, insanın bunu amaç edinmesi gerektiği, İslam felsefi ahlak geleneğinin önemli bir görüşüdür. Metafiziğin diğer ilimlerde olduğu gibi ahlaka da ilkelerini vermesi İslam ahlak sisteminin kaynak itibariyle teokratik olduğunu göstermektedir. Felsefi ve ahlaki görüşleri bağlantılı olarak ele alan İslam filozofları, ahlakın yegâne amacının mutluluk olması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Onlara göre insanın biricik gayesi mutluluk, ahlakta bunun ön şartı olmalıdır. İnsanın, ameli ve nazari ne kadar çok faaliyette bulunursa bulunsun dünyevi duyu ve hazlarla mutluluğu elde edemeyeceğini söyleyen filozoflar; mutluluğun ancak ahiret hayatında elde edilebileceğini ifade etmişlerdir. Dünyevi duyu ve hazzın geçici ve eksiklik barındırdığını dolayısıyla dünya hayatında elde edilemeyeceğini, dünyadaki mutluluğun sadece bir çaba olması gerektiğini dile getirmişlerdir.

İslam düşünürleri nefsi ontolojik ve kozmolojik bir biçimde ele aldığı için ahlak, tümel bir yapıda görülmüştür. Nefsin güçlerinden olan nefs-i natıka yani düşünme gücü ahlakın yetkinleştiği alan olarak ifade edilmiştir. İslam filozofları ahlak konusunda daha çok Eflatuncu görüşe yakın durmuştur. Buna göre insan nefsini üçe ayırmış, kuvve-i şeheviyye (cinsellik), kuvve-i gazabiyye (öfke) ve kuvve-i akliye (düşünme) olarak sınıflamışlardır. Şehevi gücün beslenme ve üreme gibi faaliyetleri olurken, gazabi güç seçme, ayırt etme gibi faaliyetleri gerçekleştirmektedir. Üçüncü güç olan akıl gücü(nefs-i natıka) yetkinleşme görevi yapmakta, diğer güçler için bir denetim mekanizması oluşturmaktadır. Burada ahlak; şehevi ve gazabi gücün akli gücün kontrolüne verilmesiyle yetkinleşir ve en yüce gayeye ulaşma imkânına sahip olur. Diğer iki gücün akli güce galip gelmesi halinde ahlaksızlık ve erdemsizlik meydana gelir. Dolayısıyla iyi ve erdemli olmak için akıl gücünün daima diğer güçlere galip gelmesi ve denetlemesi gerektiği dile getirilmiştir. Ahlaki eylemin nihai gayesini mutluluk ve üzüntüden kurtulma olarak gören Kindi ve Razi gibi düşünürler; oluş ve bozuluş dünyasında, mükemmellikten uzak olan insanın ahlaki davranışlar sergileyerek üzüntüden kurtulabileceğini söylemişlerdir. Onlara göre oluş ve bozuluşun olmamasını istemek, var olmamayı istemek gibi olduğundan acı ve kederden tamamen kurtulmak mümkün değildir.

Dolayısıyla acıdan kaçınma ve mutluluğa erme çabası insan için en yüce gaye olmalıdır. Burada İslam ahlak sisteminin sonuç itibariyle çaba ve gayeye dayandığını söylemek pekâlâ mümkün görünmektedir.

 

 

Eyvah

Zeynep Sümer  

Yerler gökler duydu bir sen duymadın

İş işten geçerde dersin ki eyvah 

Şu gönlümden öte milim kaymadın

İş işten geçer 'de dersinki eyvah...

Dök sebillerini dağdan aşağı

Düzenle kendini alda kaşağı

Bakamazsan buğday olmaz başağı

İş işten geçer 'de dersinki eyvah...

 

Damarındasın sen akan kanımda

Değerim yok muydusenin yanında

Gel de öldür bari çıksın canım da

İş işten geçer de dersinkieyvah...

 

Ölçemezsin beni bil ki kıratla

Dönüp gelsen birgün bana kır atla

Olmuyor ki öyle fırlat kır atla

İş işten geçer 'de dersinki eyvah...

 

Gönül duvarımdan kaç tuğla çektin

Ezdin toprak ettin yollara döktün

Zeynep'in başına ne dertler ektin

İş işten geçer de dersinki eyvah.

 

 

Üşüyor ellerim

Talip Çakır

Mavi şehrin, karanlık bir gecesi

Şehir, sisli, soğuk…

Üşüyor ellerim!

Yürüyorum,

Köpeklerden gizlenen kediler,

Hayallerimi kovalayan düşünceler…

Garip!

 

Adımlarım yavaş, sessiz

Sokak ışıkları, yorgun, uykulu

Ellerim hâlâ üşüyor?

 

Yürüyüş yolumu uzatmışım

Kendime kızıyorum!

Ağzımda sigara, aklımda sensizlik

Hava soğuk!

 

Isıtmaya çalışıyorum

Üşüyen ellerimi…

 

Şehir uğultulu, patikalar korkunç!

Varamıyorum bir türlü

Işıkları yanan evime

 

Şehir mavi, hava soğuk

Ellerim hala üşüyor!

 

 

 

Gidenin Ardından

Metin Özdoğan

Göçüp gidenlerin ardından

Ağlayışımız

Ahlar vahlar çekişimiz

Ağıtlar yakışımız

Keşkeler ile yakınıp duruşumuz

Boşuna değil

 

Kıymet vermiyoruz yanımızdayken

Bazen kavga ediyoruz kendisiyle

Selamı bile esirgiyoruz belki de

Yaşarken kıymet vermiyoruz nedense

 

Göçüp gittikten sonra kıymetleniyor

Yaşarken kıymeti bilinmeyenler

Bazen belki saygı bile görmüyorken

Göçüp gittikten sonra ne gelir elden

 

Niçin yaşarken kıymet vermiyoruz ki

Kaybettikten sonra seviyoruz, ne eder ki

İstesek de bir daha göremeyiz birbirimizi

Yaşarken yapmalıyız istediğimizi

 

Kıymete binmesi için ölmesi mi gerek

Yaşarken birbirimizi sevsek, olmaz mı dostlar

Bir birimize saygı ve saygı göstererek

Bir bilsek öldükten sonra ahlarımız neye yarar.

 

 

Seni severken

Ömer Beder

Seni severken ben, "ben" değilim

Evim, barkım sen

 

Nisan yağmuruna tutuldum

İsmin değilim, henüz filizlenmedim

Seni severken kendini

Kaybetmiş bir deliyim ben

 

Eriyen çerçeveler gözlerden düşüverdi

Vedalar terk edildi

En boğuk sesler keşfedildi seni severken

Rüyalara mürekkep düşüverdi

Kekeme bir türküyüm ben

Seni severken

 

Ezberlendi en güzel şarkılar

Ne zaman "sen" dese biri

Ölüm derdim, onun yokluğu,

Ölüm onun soğukluğu

Lal olurdum, tutuşurdu cümlelerim

Ürkekliğe bürünürdüm seni severken

 

Mağrur ve mağdur bir aşık

Damarsız dolaşan yorgun bir kan'ım

Seni severken asırlık bir savaşçı

Hasretinle boğuşan, kefensiz yerde yatan

Ablukaya alınmış bir ülkeyim

Seni severken

 

En ölü zamanları yaşıyorum

Rüzgarları öpüyorum seni severken

Ki ben seni böyle severken

Erken değil miydi?

Üşümedin mi?

Nabzının attığı tenden

Giderken...

 

 

Hüznüm

Gülcan Güngör

Gecenin karanlığına gömülmüş hüznüm

Boğazımda düğümlenmiş sözcükler

Kesik kesik nefes alamayışım

Ara ara hıçkırıklarımın sesinin

 

Anlatıyor kalbinin ne kadar acıdığını

Gösteriyor nasıl sızladığını

 

Mutluluk penceresine

Hasret kalmaktır adın

Özgürlüğe geç gitmek

İçinde fırtınalar koptuğu halde

Yaprağı oynatacak takati bulamamak

 

Ve susmaktır adın

Dert deryasına dönmüş yüreğinin

Akıp gitmesine izin vermek

 

En çok da çocuktur adın

Yüreğinin saflığıyla

Yıkıp döktüklerini görememektir

 

Yavaş yavaş anlamaktır harcın

Yürekten dökülen acıyı durduramamak

Arkanda viran olmuş şehirleri

Hmek senin acın

Duman tüten bacaların olmayışı

 

Ve yoksulluktur adın

Kalbinde bir nebze olsun

Sevginin olmayışı

 

Bir diğeri ölümdür senin adın

Senden bakınca tek çıkış

Benden bakınca

O yok oluşa mahkum olmaktır

 

Ve ölmektir

Gözü yaşlı karanlık bir gecede

Senin adın sonsuzluktur.

Bakmadan Geçme