MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.
İslam filozoflarında metafizik ve sudur nazariyesi
Hakim Çiftçi
Fizik ve matematik ilimlerinin ardından gelen, zihnin olabildiğince en üst düzeyde kavramları soyutlamasıyla algılayabildiği, zihinden ve dış dünyadan bağımsız varlık alanı olan Metafizik; Türkçede fizik ötesi olarak adlandırılmıştır. Esasında bu isimlendirme kendi bünyesi içerisinde problemler barındırmaktadır. Metafizik için fizik ötesi tabiri kullanmak metafiziğin fizikten ayrı ve bağımsızmış gibi görünmesine olmaktadır. Oysaki fiziksiz metafizik diye bir şey düşünülemez. Çünkü ilimler sınıflamasının temelinde bulunan fiziki ilimler, diğer ilimlerin başlangıç noktası olmasının yanı sıra ilkelerini de metafizikten alan temel bir yapıdır. Metafiziğin İslam dönemindeki adlandırması olan arapça ''mabaadeşey'un'' yani fizik sonrası tabiri bu alanı tanımlamak için daha uygun görülmektedir. Çünkü fizik sonrası demek metafiziği ve fiziği birbirinden ayırmadığı gibi, fizik ve matafiziğin birbiriyle bağlantılı olduğunu gösterir. İslam öncesi tarihe bakıldığı zaman iki önemli dönem göze çarpmaktadır. Birincisi Aristoteles'in metafiziği sistemleştirdiği dönem, ikincisi ise özellikle sudur nazariyesi ile birlikte gelişen Plotinus'a kadarki dönemdir. Aristo'nun âlemin ezeliliğini savunması ve Tanrı için hareket veren ilk ilke tanımlaması birinci dönemin genel karakteriğini oluşturmaktadır. Plotinus'un Aristo'dan farklı olarak Tanrı için varlık veren ilke ve akıl-nefis-cisim sonucu ondan sudur eden âlem tanımı ise ikinci dönemin genel yapısını oluşturmaktadır.
İslam düşünce geleneğine bakılacak olursa Kindi ile beraber Aristotelesçi ve Yeni Eflatuncu görüşün metafizik konusunda daha baskın olduğu görülecektir. Müslüman düşünürler kendilerinden önceki metinlerin tümünü tercümeye etmeye çalıştıkları için metafizik konusunda da tercümeler yapmaktan çekinmemiş, metafizik alanında başarılı bir performans sergilemişlerdir. Çeviri faaliyetinin Mu'tezili yorum ve idareye denk gelmesi başarıyı tetiklemiş, muvaffakiyetlerin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Kindi'nin başını çektiği şarihlik döneminde evrenin ezeli olduğu fikrini savunan sudurcu görüş Kindi tarafından benimsenmemiş genel itibariyle evrenin sonradanlığı ilkesi temel alınmıştır. Daha sonraları Farabi ile birlikte İslam düşüncesine girecek olan sudur nazariyesi, İslam düşünce geleneğinin ilk kırılma noktalarından birisi olmuştur. Farabi'nin tedrisatını Hristiyan hocalardan yapması onun sudurcu görüşü İslam düşüncesine taşımasına etki eden faktörlerden birisidir. Tabiri caizse Aristoteles'e rağmen mantık ve düşüncenin inşa edilemeyeceğini anlayan Farabi, o dönemin şartlarına bağlı kalarak ortaya çıkan çelişkileri çözmek amacıyla bilinçli bir şekilde sudur teorisini benimsemiştir. Batlamyus kozmolojisine bağlı kalan Farabi, dokuz tane feleğin olduğunu, her bir feleğin akla sahip olduğunu, böylece akılların sayısının dokuz olduğunu söylemiştir. Burada her bir aklın kendisinden önceki aklı düşünmesiyle kendisinden sonraki aklı ortaya çıkardığını söylemektedir. Ortaya çıkan her bir aklın kendisini düşünmesiyle beraber kendi nefsini ve gök cismini ortaya çıkardığını söyleyen Farabi, bu şekilde faal akla kadar uzanan bir öğreti geliştirmiştir.
Esas kaynağını Plotinus'tan alan sudur teorisi, evrenin sonradan ve yoktan var olduğuna dair ortaya çıkan çelişkileri bertaraf etmek için benimsenmiştir. Kainatın sistemli çalışan bir makine gibi katı determinist bir yapıya sahip olduğunu iddia etmiştir. Varlığın mükemmel varlık olan Tanrı'dan, onun irade ve ihtiyarı olmadan zorunlu bir şekilde taşarak (sudur) meydana geldiğini ispatlamaya çalışmıştır. Dinlerin mutlak iradeyle yoktan var olma iddiasından uzak olan sudur nazariyesi, Tanrı'nın bilmesi ile yaratmasının aynı olduğunu, bizatihi var olduğu andan itibaren bilmesi ile birlikte, evrenin ezeli olması gerektiğini öne sürmüştür. Sudurun temel İslam akidesine aykırı olması Farabi'den sonra gelen Sicistani, Amiri, İhvanı-ı safa, Gazali ve İbn-i Rüşd gibi isimlerin teoriyi almalarında tereddütlü davranmalarına sebep olmuştur. Çünkü İslam inancına göre varlık, sonradan ihtiyari bir iradeyle yoktan var edilmiştir. Bütünüyle olmasa bile İslam düşüncesine etki eden sudurcu sistem, varlığı bir düzen içende ele aldığı ve akıl- nakil çatışmasında uzlaşı görevi yaptığı için Farabi ve İbn-i Sina için vazgeçilmez bir teori olmuştur. Fakat fiziki âlemin metafizik alemi etkilediği göz önünde bulundurulursa, Baylamyus kozmolojisine dayanan bu teori günümüz açısından pek mümkün görünmemektedir. Çünkü Newton fiziği Batlamyus fiziğini, Kuantum fiziği Newton fiziğini rafa kaldırmıştır. Dolayısıyla artık yeni fizikle yeni teoriler üretme ihtiyacı hâsıl olmuştur. İlim adamlarını yeni bir arayışa yönelten bu değişimi dikkate almak, ilim iddiası olan herkes için vazgeçilmez bir unsur olmuştur.
Meczubun Sultanı
Gazel Yiğit
Üstü başı yoksulluk kokan bir meczupsun'' dedi ona. ''Karşımda başını eğmeden duramayan bir fakir. Nasıl olurda gözümdeki ışıktan bahsedersin. Sen ki ışık görmemiş zavallı. Güneşinin yönü benim ayak izlerimken, bana söz söyleme cüretini hangi ulu verdi sana. Baştan aşağı benim malım iken, benden bir parçaya bakıp sevgini açığa çıkarmak haddin mi ki? Sustu meczup. Bildikleri kadar derin sustu. Sustukları kadar hayrandı ona çünkü. Kibrine ve aptallığına rağmen hayrandı. Gönlünün oku saplanacak başka kimse bulamamıştı ondan başka. Çünkü aşk, ne elbisenin yırtığına bakardı, ne de karşısında duranın, aklındaki boş kuyuya. Aşk geldi mi, ne meczup dinlerdi ne sultan.
O biliyordu. Sultan kapatsa da bütün kapıları, içerde bir yerde ona yansıyan bir ışık vardı. Uzakta bile olsa onu bulur yüreğini aydınlatırdı. Gece uykularını bölerdi onu dürterek. Ama kibirden tüyleri kabarmış bir tavus kuşuna dönüşen sultan, kabullenemeyişinin acısını meczubun yüreğini yakarak çıkarıyordu. Belki sevgisinin farkında bile olmadan.
Meczup sordu ona yine korkarak, '' Siz bende bu kadar büyükken, kendiniz de küçülmeyin ne olur. Size olan derin muhabbetimin diğer ucunda, sizin sevginiz var. Ben görüyorken siz kör olmayın ne olur.'' Sultan ayağa kalktı öfkeden yumruklarını nereye vuracağını şaşırdı. Gözünde kendi ile savaşma emareleri, öfkeden delirmiş, kendini parçalayacakmış gibi bağırdı. ''Bre zındık, sevgini karanlık topraklara ekmeden önce yıkıl karşımdan. Tohumu beş kuruş etmeyen pis meczup. Yüreğinin yükünü ayaklarımın altına boşaltmak da neyin nesi. Kellen benim kudretim ile duruyorken pis bedeninde, canın sana fazla mı geldi. Defol git. Köpeklere bile yedirmem senin leşini.'' Meczup sadece gülümsedi. Öfkesini bile sevdiği kadına, bir gülüş hediye etti. Sonra dedi ki '' ben şimdi gidiyorum sultanım. Senin sultan olman benim suçum değildi. Benim meczup olmam da. Bana istediğin kadar bağır, ben senin kölenim, ama sen de benim köleliğime muhtaçsın.'' Sonra çekip gitti.
Sultan arkasından bakıp kaldı. Yüreğine dağlar oturdu. Yüreğinde mevsimler kovaladı birbirini. ''Herkes defolsun huzurumdan. Bir daha bu meczubu burada görürsem hepinizin kellesi gider. Ona göre.''
Meczup kendi özgürlüğüne giderken ipine tutuna tutuna, sultan kocaman boşluklarda yönünü bulmaya çalışıyordu. Kendini yaralayanın ne olduğunu seçip çıkaramıyordu yüreğindeki kargaşadan. Neye elini atsa meczubun gülüşü oluveriyordu avuçlarında. Sonra fark etti ki, son gülüşü ile intikamını alıp gitmişti meczup. Son sözleri ile onun özgürlüğünden geriye kalanı da alıp gitmişti.
Sen
Ruken Gören
Bir akşamüstü rastladım sana
Buluştu gözlerimiz bir anda
Alışmadı dünya bu duruma
Güneş ol da doğdun sabahıma
Hüzünlü geçerken fani ömrüm
Bir düş idi sanki gördüğüm
Vaktimi senle doldurur oldum
Gelişin tohum oldu umuduma
Bir sen duyardın feryadımı
Bir sen çekerdin kahrımı
Kopardım takvim yapraklarını
Gittiğin gün dur dedim zamanıma
Ahh!Bir görseydin bendeki seni
Kurduğum sen dolu hayallerimi
Bir dinleseydin çarpan kalbimi
Bırakıp gitmeyecektin beni bir başıma
Sanma ki unuttum seni
Yokluğun bir hayli yordu beni
Lâkin sana olan hasretimi
Düşürmedim ele ayağa
Hani olur ya çıkıp gelirsen bir gün
Güneşli bir bahar havası olsun
Elinde bir papatya gün dursun
Yahut soğuk bir kışın ayazında
En sevdiğimiz şiir kitabıyla
Gel ve hiçbir şey sormadan sarıl bana.
Korku
Özer intiba
Zaman durmuş sanki
Gece yarısı suskunluğu
Geçmiyor saatler
Vakit küs
Kaleme sarılmak istiyorum
Yüreğimle, yokluğunla
Dökülmek istiyorum kağıda
Korkuyorum
Biliyorum, yazsam
Nazım'ın Piraye'si olamayacaksın
Ümit Yaşar'ın Ayten'i
Mustafa Işık'ın süveylası…
Korkuyorum
Belki de sen…
Sen, leyla olabilirsin
Ama ben
Ahmet arif olamamaktan
Korkuyorum
Ben var olmaktan
Korkuyorum
Sen iki dizede
Var ile yok'un mesafesinde
Yedi defa gidip gelen
İki tepe arası bir sır gibi
Olmaktan
Korkuyorsun.
Mazilere Karışmış
Bedih Yüce
Mazilere karışmış davûdi sözler
Ne yar yürekler var ne ak yüzler
Ne Fatihler kaldı ne Kanuniler
Bir gün gelir de devran döner
Tutuşmuş içimde dev gibi alev
Ne arayıştır bu kimi arar kimi bekler
Yaralı ümmet, kundakta kanlı bebekler
Selâhaddin'i Yavuz'u taşlar da bekler
Ümmetim… Dedi yer gök inledi
Dağlar titredi, ümmet mi dedi,
Ne gök feryatta ne kimse duydu
Ey ümmet, uyanma vakti değil mi?
Yeter artık bir ben varım de
Bir ben ki yeri göğü inletenim de
Çağırırım Cebrail'i, Mikail’i, İsrafil’i
O seçilmişe ümmet işte biziz de.
Karantina Günlerde Yalnızlık
Burhan Kırıcı
Yurdun camına düşen buğulu perde
Gözümde hüzün kesiği yaş
Mutluluk diyarının enginliğine uzak
Dostlarda sızlar sızı
Karantina günlerinde
Çok ağlıyor diye,
Buzdolabının çektim fişini
Kafama sessizlik serdi tülünü
Ama yüreğim lav yanığı külü
Dışarıda,
Hani o ulaşamadığımız ufukta
Çamlar sıra sıra, mübarek tespih tanesi
Gökyüzü değil artık berrak
Ölüm sessizliğinde yaprak
Odamın penceresinden kokmuyor toprak
Yıkadım deniz mavisi eşofmanı
Taradım saçımı
Baktım hayata parlak gözlerle
Çay demledim katran karası
Arkadaşlarla uzaktan uzağa hasbihal
Ve ardından kahkahalar ötesinde camın
Gülümsemiyor güneş...
Hep ırak günler soğukta olsa
Yüreğim yorgun, şafağı sıcak
Gecenin sessizliğinde çoğalır düşler
Sabahın pusunda düşer bir damla cama
Ölümü düşmanın güneşin şavkında
Serinliğinde suyun...
Ah!
Anne... Ağlama bu gün
Eridi özlem sessizliğin içinde ağır ağır
İner birdavudi ses
Harap ruhumun bahçesine