Mavi Şehrin Kalemleri

Van Gölü 

Ayşe Gül Ayaz

Van gölü’nün derinliklerine

gömsünler beni

ahtamara misali

yüreğim yanarken bırak

van gölü söndürsün

derinliklerinden

mavisiyle hapsetsin beni

 

bir senden, bir van gölü’nden

vazgeçeme ki

 

ikisinden de kayboluyorum

senin gözlerinden onun mavisinden

yalan dünyadan

ikinize de doymadan

gidemem ki

 

sana dokunmadım doya doya

ona bakamadım

senin hasretin

onun maviliği öldürecek beni

 

bineceğim sonsuzluk trenine

bir gün gelir misin bilmem

bir demet gülle

biraz da van gölü’nden mavilikle

gömebilir misiniz beni.

 

Teselli Arıyorum

Birsen Eker

Teselli arıyorum şiirlerde

belki biraz

sevgi sözcükleri ile

ikiye bölüp

paylaşırım elbette

 

Bir senin, bir benim diye

elbet umut dolu

bir haber gelir bir gün diye

 

Saatler rüzgâra acıları savurur

bir kuru dala tutunmak

uçup kaybolmamak için

iki kelime ile sevgi ile

ellerimi uzatıyorum masallara

 

Çünkü dünya sessiz

çığlıklar duyulmuyor

silinmiyor  göz yaşları

 

Herkes acısına sarılmış

kimse kimsenin yarasını sarmıyor

eskisi gibi baykuşlar

güzel haber getirmiyor...

 

Ey Huda'm

Davut Mortaş

Kelepçeye vurulmuş,

mahpushane misali sinemim

pencereden sızan güneş parçası

donuk bedenime,

titreyen ellerime /ne çare!

 

Kulakları sağır bir gardiyan

ne feryadım duyulur ne çığlığım,

üzerime yürüyen duvarlara

ne çare!

 

Göğsümde hüzün yağmurları

ıslak nem tutan kirpiklerim

üzerime yağan sağanak yağmura

ne çare!

 

Ben bir çare mahdum, divane

Huda’ya bıraktım hâlimi, tahinimi

kabristanın kapıları açık

bekler beni,

yaşımın genç olması

ne çare!

 

Ölürüm Bir Gülüşüne

Erkan Düz

-Oğlum Abdullah’a..

Bilirim nice servetler etmez senin terazinde bir dirhem

bir çaydır dünya ve içindekilere bedel

ne temiz bir yüreğin var, yok eşi evrende

selam olsun der geçersin hep teşekkür yerine

ne güzel gözlerine bakmak ve solumak doyumsuz kokunu

 

Seninle yaşamak, sen gibi olmaya en yakın

bıkmadım, usanmak ne kelime zannetme sakın

sözün haktır, bir bakmışsın resulden bir dize

gayıpdan bir kelime ya da efsunlu bir ayet

içinin dışa vurmasıdır bilirim ki ne hayret

nedir masumiyet deseler, elim sana işaret

kim dara düşse seni hatırlar, ne olur bize dua et

merak etmekteyim, derilerin bile dile geldiği gün

lütuf sahibinin sonsuz kereminden payına düşen

say ki yaşamadın tatmadın bu yalancı lezzeti

 

İşte ebedi yurt, zaman durmuş ve sınırsız mekân

budur işte gerçek son, nihai kurtuluş

kimdir kaybeden acep kime acınır

biz miyiz zararda yoksa sen misin heyhat!

bir zaman haykırmıştın uyanın ey insanlar!

yeter uyuduğunuz bu gaflet uykusundan

boyanın demiştin hakkın boyasıyla

öyle buyurmuştu pak Resul

garip olacaktı bu dava, öyle gelmişti zira

ne mutlu olabilmek o gariplerden

 

Sormuştum bir gün sana

anar mısın be evlat, babanın evladından

herkesin diğerinden, hızla kaçtığı o gün

ey Allah’ım! Mağfiret kanatlarınla kuşat

bugün acı babama, o nasıl acıdıysa bana

der misin be evlat, sual etmiştim sana

imkanı yok,  dedin çabuk davran arttır amelin

fazla ümit şeytandandır dalma gaflete kendin bil

etme eyleme dedim acı garip babana

sonra sarıldın bir buse kondurdun yanağıma

unutma bu hayat fani, evvel gelenler hani?

aldanma albenisine bil yolculuk uzun

bu gün yol azığı topla durma çabuk ol

hava da epey sıcak menzil uzak gündüzün

tüm yaşadığın, yolculuk sırası, küçük bir mola

 

Say ki soluklanmak yaz sıcağında çınar altında

sonra koyulmak ne uzun ince yola

unutma bu yol senin değil ne de civar

tez varmaktır ziyansız Hedefine pek az var

 

Sana gülistan, sana kolay, etmezsin gam

biz kaybedenler o gün kaçış nereye

keşke toprak olsaydık denilen dem

boşa gitmemiş eyvah! Ne zerre kötülük ne de iyiliğim

kim tutar elimden ne kıymeti var zenginliğin

bir güzel davranış bir tatlı kelime, bir gönülden yakarış

bugün işler başından aşkın sevenler bile ayrı yöne kaçış

 

Bilirim en değerli amelimsin, tükenmeyen yol azığım

güneş yaklaştırıldı beyinler kaynıyor mesafe bir arşın

saçıldı önümüze yaptıklarımız ne bir eksik var ne de fazla

kimi ameller var ki ağılığı dağlar aşırı yer ve gök şahidi

bugün hasılat günü, ne gam var artık ne de keder

dünyada kaldı yeis ve dert içinde geçen hüzünlü günler

 

Ey bu günahsız emanete sahip çıkan günahkâr can

gir kullarımın arasına, razı olmuş ve olunmuş nefis

sana sevinç, sana bayram, sana cennet bugün

selam yurdundasın yok tasan gül de gül.

 

                                                                

Sen Benim Mantığımsın

Mustafa Ayyürek

Dünyaca ünlü Nobel Ekonomi ödüllü bir matematikçi... Hayatının büyük bir kısmı trajedilerle geçen ve hastalığından dolayı herkes tarafından dışlanan biri. Yakın dostu, arkadaşı ve çevresi çok ama çok sınırlı... Neredeyse hiç kimsesi olmayan; ketum, deli, çekingen ama tüm bunların yanında katıksız bir deha… Yalnız, çoğu zaman yapayalnız bir kurt… Yalnız bir kurt oluşu onun dünyası için belli ölçülerde bir avantaj gibi görünse de bu asla doğru değildir.  Bu matematikçi kim biliyor musunuz? Hayır mı? Bu, John Nash.  Tam adıyla John Forbes NASH.

Uzun süre hastanelerde yattı, şok tedavileri gördü ve hastalığından hiçbir zaman tam anlamıyla kurtulamadı. Eşi Alicia Nash ile üç kez ayrıldı, iki kez evlendi… Kendi ifadesi doğrultusunda Alicia ile iki yabancı olsalar bile birbirlerine olan bağlılıkları onları üç kez bir araya getirmiş ve iki kez nikah tazelemelerine olanak sağlamıştı.

Bilinenin aksine onlar evliliklerinde çok mutluydular… 2012 yılında Türkiye’ye İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin daveti ile gelen Nash, adaletle ilgili canımızı sıkacak fakat hakikat olan bazı ifadeler dile getirdi. Bazı kesimler ifadelerini deli saçması ve yanlış görse de…

Bu kısa tanıtımdan sonra söylemek istediğim asıl şeye doğru ilk kapıyı şu şekilde açmak istiyorum. John, istisnai bir insandı. Mükemmel bir zekası ve her şeyi sayılarla ifade edebilen bir potansiyeli vardı. Ki Ekonomi nobelini almasını sağlayan tezini yani “Oyun Teorisi”ni henüz yirmili yaşlarında keşfetti. Ve tüm bunlar onun trajedi dolu hayatını bir filme konu yaptı. Bir başyapıta. Oscar ödülü alan bir sinema filmine…

 Filmin adı “A Beautiful Mind,” Türkçe’ye “Akıl Oyunları” diye çevrilmiş.

Filmi defalarca kez izledim, uzun süredir yeniden izlememiş olmama rağmen, filmin etkisini halen üstümde hissedebiliyorum. Acıklı bir hikayenin, ticari kaygılar güdülerek satılan bir öyküsüdür bu film. Her ne kadar ticari kaygı güdülmüş olsa da filmin içine giriyor, adeta her şeyi Nash gibi hissediyorsunuz.

Halisünasyonlar, ataklar ve depresyonlar – tepe noktaları, çöküşler ve yalnızlık hissi. Tüm bunlar filme çok güzel yedirilmiş ve mükemmel bir senaryo ile seyircinin beğenisine sunulmuş. Filmin müzikleri ritmini o kadar iyi aktarıyor ki; notalar yükseldiğinde insanın kalp ritmi yükselip, düştüğünde ise kalp ritmi aniden düşü…

Size filmi anlattığımı zannetmeyin. Bunu yapma niyetinde olmadığım gibi bu donanıma da sahip değilim. Dikkat çekmek istediğim şey şu: Filmin final sahnesi… John Forbes NASH’in sevdiceğine “Sen Benim Mantığımsın” dediği yer. 

Filmin Türkçesi aynen şöyledir, demek isterdim fakat İngilizce bilmediğim için filmin bahsi geçen sahnesi şöyle çevrilmiş diyeceğim; “Hep sayılara inandım, içinde bir mantık olan denklemle hesaplanan… Ancak hayatım boyunca onlarla uğraştıktan sonra mantık nedir diye soruyorum. Buna kim karar veriyor? Araştırmalarım sırasında fizik, metafizik ve hayal âlemlerine gidip geri döndüm ve kariyerimin en büyük buluşu gerçekleşti. Mantıklı nedenler yalnızca, ama yalnızca gerçek sevginin gizemli denkleminde bulunabilir. Bu gece burada olmamı sana borçluyum. Var olmamın nedeni sensin. ‘SEN BENİM MANTIĞIMSIN’. Teşekkür ederim…” Der ve dakikalarca ayakta alkışlanır. Konuşma sırasında John’un eşi de dinleyiciler arasındadır. Ayağa kalkıp eşini ilk selamlayan, ilk gözyaşı döken ve John için hep ilk olan Alicia’ydı. Hiçbir üzüntü, hiçbir keder ya da hiçbir paranoya, hiçbir olağan dışı hal sevginin gizemli denklemindeki büyüyü bozmaya yetmiyor. Aksine bu denklem başkaları tarafından çözülemeyen sonsuz bilinmeyeli ama birbirine sevgi ile bakanlar için hiç bilinmeyenlidir. John ve Alicia’ya buradan selam yollamak istiyorum.

John Forbes Nash ve Alicia Nash için;

Cesur… Ama nasıl anlatsam ki nasıl… Mutlu… Uzun süre tedavi almadı, fakat azimle… Cesur… Aklına nedenlerini almadan nasıllarda boğulmadan…  Mutluluk… Uzun sürecek ve tarifsiz… Anlaşıldı fazlasıyla ki adlarıyla baki kalan…

 

Ah insanoğlu

Ruken Gören

Ne zaman bitecek bu kibrin

ne zaman temizlenecek paslı kalbin

ne zaman çekilecek haramdan ellerin

ne zaman saklı kalacak iyiliklerin

 

Ne zaman olacak sadece bir sevdiğin

ne zaman kıymet bileceksin sevdiklerinin

ne zaman yüzünü güldüreceksin bir yetimin

ne zaman peşini bırakacaksın gıybetlerinin

 

Ne zaman camiye gidecek şu ayakların

ne zaman kalacak bir insanda hatırın

ne zaman olacak helal kârın

ne zaman dinini öğrenecek çocukların

 

Ah insanoğlu

bak defterin günahlarla dolu

Azrail alacak yarın bu ruhu

özenle baktığın, süslediğin vücudun

 

Artık böceklerin yurdu

sonra dersin dünya bu muydu?

 

 

Bakmadan Geçme