İnsan
Kamuran Adıyaman
Karşılığı olmadan sevemez mi insan
menfaati olmadan, gururlanmadan
bir sevaba bir günah katmadan
Müslümanca, kardeşçe, yaşayamaz mı?
Kardeşi, kardeşe kırdırmadan
kuzuyu, kurda kaptırmadan
Peygamberi örnek olmaya geç kalmadan
cehennemi cennete, değiştiremez mi?
Bir gün öleceğini bilir de insan
kul hakkı, yetim hakkı bilmez inan,
gözü doymaz ne maldan ne dünyadan
mahşeri bile bile yaşayamaz mı
Anlayış hiç yok, sevgisi tükenmiş
kibri bırak, gurur en büyük düşman!
sarıl, öp, kıymet bil geç olmadan
toprağa sarılmadan kıymet bilmez mi?
Yüzün güzelliği midir tek güzel olan
ya güzelliği yüreğinde hiç olmayan
çirkin göze, tatlı söze, bağlanmaz mı?
kişiliği, karakteri, edebi sevemez mi?
Ağlayan İkinci Pazar
Nazan Yerli
Gökyüzü maviliğiyle uyanık
yeryüzü pusu
bir yaşayan bir de anlayan yarın
hava acayip hile çapında
uyarmadı bazen çarpışsa
bir sessiz güne başlangıç edası
kimine ağır bir ceza
bilmeyene kısa anekdotlar
saat nöbette can evlâsında
dakika kaçtı kaçacak
acelesi var kaçar Saniye
bir dokunsa titretir toz toprak
üflemesin sûr'a kaç geçe
uyandırmadan can sedirleri
balon ıssız bir hava merhalesi
soğuk gözler evinde yaşardı
başka acı yara sende kapandı
birbirine sarılır
ağlayan kalbin çifter hüzünleri
bu ağlayan kaçıncı pazar
evvel kadim öncesi diz çöktüren
akşamdan döktürülen kelimeleri
hayli yüksek ay merhameti
eline ver aldıklarının sandık hatırası
ağlayan ikinci pazarın borcu var
bir avuç kurutulmuş gül
santimetre kadar yer kubbesinde
savrulur dizeler anlatılan kaçıncı sırada
ağlamak gerekirse
nâ hacet ağlayan kaçıncı pazar.
Gözlerin İlk Aşk Öğretmenim
Şükrullah Yavuzer
Gözlerin böyle güzel bakmasaydı
bilemezdim yüreğimin varlığını
kirpiklerin saplanmasaydı kalbime
dolaşmazdım böyle yaralı
sen böyle vakur sen böyle edalı
bakışların ateş gözlerin belalı
Seni mi anlatır bütün şarkılar
senin için mi yazılmış bütün şiirler
senin gibi mi kokar zambaklar güller
senin gözlerine mi meftun bütün şairler
hep seni mi söyler durur tüm ozanlar
sana mı benzer nadide çiçekler
senin kadar mı narin uçan kelebekler
sen misin tüm güzelliklerin ilham kaynağı
hep dilimde adın
sen misin tarihler boyunca
uğruna ölünen kadın
gözlerin yüreğime düşen ilk cemre
evriliyor sana yüreğim hücre hücre
oturuyorsun kalbime kurduğun
ülkenin tahtına
Ülkenin başkenti güzel gözlerin
gözlerin, ilk aşk öğretmenim
ilk sen tuttun ellerimi
ilk sen öptün bildiğim kadar
sen şiir oldun ben şair
Gözlerin ezbere bildiğim tek şiir
seni ne kadar anlatsam azdır bilen bilir
yüreğim karşında devrik hükümdar
mübrem gözlerinle yüreğim yeniden dirilir
Sen tarihler boyunca
uğruna ölünen kadın
aşk senin adın...
Ranzalar
Talip Çakır
Ranzalar, kimi için şafak sayar
kimi için korkulan devden sığınak
düşüncelerin üzerine akıttığı ıstırap
dışarıda mutluluk ranzada bir dizi paragraf
Çarşafın üstündeki ceset
yorganın altındaki korkak
kapıların gıcırtısı
teskere almış çocukların gürültüsü
Yatakhanelerde çelişki
evli çocuğun oğluna tesellisi
komutanın askere bağırışı
ranzaların sırrı boyaların altında gizli
Ranzalar, sabahın ayazında dost
uykusuz gecelerde düşman
tozlu çamurlu botlar
uykusuz çocuk bağcık bağlar
Bir yanı umut diğer yanı silah
bir ucu gurur diğer ucu mermi
altı gelecek üstü namlu
önü hasret arkası ölüm
Ranzalar, kimi için uyku,
kimi için ıstırap...
Müntehir Duygular
Yaşar Adıyaman
Düşün ki
deniz kenarındayız
uzaklardan şehrin ışıkları
kıyımızda dalga sesi
kuş cıvıltıları
dağları kızıla boyayan
romantik gün batımı
İçimizde sessizlik
konuşan deniz
ay ışığı gölgemiz
yakamoz cıvıltısı
ve gözlerimizin ürpertisi
tüy inceliği bir bakış
İnce belli bardaklardan
kaçak çay içmişiz
sarhoşluğumuzun gölgesi
gecenin zaman akışı
Hafif bir serinlik üşüyoruz
ellerimiz dokunaklı sarılmış
sıcaklık sarıyor içimizi
geceye hasret bir dokunuş
tatlı bir uyku mahmurluğunda
sabaha karşı dağıtalım
gurbetin müntehir duygularını
Kirli Deneyler Laboratuvarı: Latin Amerika
Yusuf Kazak
Yerküredeki tüm coğrafyalarda ve ülkelerde yaşanan gelişmeler tabii olarak aynı değildir. Ülkelerin-bölgelerin iç dinamikleri, kültürleri, kuvvetleri, konumları, stratejileri ve uluslararası arenadaki mevkileri onların iç-dış gündemlerini ve atmosferlerini belirler. Biraz daha boyutlandırmak gerekirse, bazı ülkeler-bölgeler bilhassa teostratejik, teofinansal, jeostratejik ve jeopolitik faktörlerin etkisiyle farklı güç unsurlarının mücadele sahası olurken, bazıları da gayet sakin ve iddiasız-hayalsiz bir şekilde yaşayabilmektedir.
Bu çerçevede yüksek bir tempoya sahip ve akıl almaz gelişmelere sahne olabilen 'özellikli' ülkeler-bölgeler vardır. Bu kapsamda özellikle 'Latin Amerika' coğrafyası hemen dikkatimizi çeker. Bu çalkantılı coğrafyada yakın tarih içerisinde vuku bulan hadiselere bakacak olursak barış, istikrar ve düzen kavramlarının bu coğrafyaya hiç uğramadığını görebiliriz. Şöyle bir tarihi referanslarla analize başlayacak olursak öncelikle bu coğrafyaya damga vurmuş Olmekler, Toltekler, Aztekler, Mayalar, İnkalar vs. gibi muhteşem medeniyet kurucularını tetkik etmemiz gerekecektir. Çağdaşlarının çok üstünde ilimsel ve enformatik standartlara sahip bu medeniyetler, içerdikleri derin felsefe, kadim ruh ve ezoterik-gizli boyutlarla her daim pürdikkat araştırılması gereken medeniyetlerdir.
Tarihi süreç içerisinde bu fantastik kavimlerin 14. yüzyıla değin belli bir temelde ve motivasyonda tarih sahnesinde var oldukları görülecektir. Bundan sonrasında ise bölgenin kaderini çarpıcı bir şekilde değiştiren 'Batılı' saldırıyı görmek icap eder. Özellikle İspanyolların ceberut sömürgeciliğine maruz kalan bu bölge, üzerinden silindir geçmiş gibi bir vaziyete bürünür. O dönemden itibaren kargaşa ve istikrarsızlık tohumlarının Latin Coğrafyasının her karışına ekilmesiyle günümüze değin büyüyecek devasa 'Fitne Ağaçları'nın gelişimi başlar. 'İspanyol Kuşatması' süresince neredeyse tüm gizemli, ezoterik, deruni ve kadim zenginliklerini-unsurlarını yitiren bu coğrafya, ondan sonra bir türlü kaybettiği mistik atmosferini, hikmetli derinliğini ve ruhunu bulamaz. 18. ve 19. yüzyıllarda yeni 'azman' sömürgeciler olan İngilizler ve Hollandalıların tesirinde kalan bu bölgenin, o dönemde köle ticaretinin ve çok boyutlu sömürgecilik faaliyetlerinin müesses merkezi haline geldiği aşikârdır. Öte yandan 1899 Maine Savaşı sonrası Latin Coğrafyası, yeni bir amansız düşmanla tanışmış olacaktı. Bu düşman, eski şaşaalı günlerinden uzaklaşmış ve ihtiyarlamış İspanyol İmparatorluğu'nu savaşla birlikte tarihin çöplüğüne yollayan ve denizaşırı bir imparatorluk olarak sahneye çıkan Amerika Birleşik Devletleri idi. Bu gelişmeden sonra Latin Coğrafyasının 'kirli deneyler laboratuvarı' olma sürecine start verilmiş oldu. Gittikçe daha da saldırganlaşan ve sürekli olarak gücünü maksimize eden yeni küresel aktör ABD, mezkûr bölgeyi kendi 'Arka Bahçesi' olarak görmeye ve sayısız kirli deney sahnelemeye başlayacaktı. Bu çerçevede 'Küresel Şamar Oğlanı' pozisyonuna düşürülmüş bir Latin Amerika tablosu bariz bir şekilde müşahede edilebilir.
Uyuşturucu trafiği, neoliberalist sistem uygulamalarına maruziyet, karteller savaşı, iç karışıklıklar, satılmış askeri kuvvetler, darbeler, finansal ve siyasal manipülasyonlar vs. gibi etkenlerle darmadağın edilen bir Latin Coğrafyası bugün bizleri karşılamaktadır. Daha uzun yıllar bu manzaranın değişmeyeceği su götürmez bir gerçek.
Netice itibariyle son günlerde Bolivya'da yaşanan 'yumuşak darbe' süreci, daha öncesinde Venezuela'da olanlar ve yakın tarihte neredeyse tüm ülkelerin (bilhassa Arjantin, Kolombiya, Meksika ve Nikaragua) maruz kaldığı-bırakıldığı sansasyonel gelişmelerdeki keskin bakışlı ve gözü doymaz 'ABD Kartalı'nın etkisini görmek mümkündür hiç şüphesiz. Fakat acı olan şudur ki; bu müdahaleci, kaosçu ve kolonyalist ABD mantalitesinin operasyonel araçları 100 yıldır hiç değişmemesine rağmen ortaya çıkan sonuçlar hep ABD lehine olmakta ve Latin Halkları, ABD'nin bayatlamış sandviçlerini her defasında afiyetle yemektedir.
Yazımızı artık klasikleşen ama üzerine devasa bir kitap yazılmaya değer zihin açıcı bir 'Latin Nüktesi' ile bitirmekte fayda vardır: Amerika'da neden hiç darbe olmaz bilir misiniz? Zira orda darbeyi organize edecek bir 'Amerikan Büyükelçiliği' yoktur.