GELECEĞİ ÖZGÜRLEŞTİRMEYE ÇALIŞMAK
FUAT ARPA
Bir bilinç işçisinin uzun yolculuğu…
Atasoy Müftüoğlu'ndan bahsediyoruz.
Son kitaplarından birisinin ismi bu: Geleceği özgürleştirmek.
Atasoy Müftüoğlu'nu bilen bilir, tanıyan tanır. Fikir ve analiz okumaları yapan her kesimden tanıyanların bulunduğu ve İslamcı camia içerisinde kırk yıldır üreten, emek veren tartışan bir isim. Yazıları, konuşmaları önemli bir yekun oluşturuyor. Müftüoğlu'nu dünyasını genel olarak anlamak ve anlatmak için ayrı bir bahis açmak gerekiyor. Biz sadece yukarda adını verdiğimiz kitabını konuşmak istiyoruz. Kitap 2020 yılında basıldı. Yeni bir çalışma. Kitapta birbiriyle bağlantılı başlıklar altında deyim yerindeyse “ana damar” konular, güncele aktarılan konular analize tabi tutuluyor. Hemen bütün başlıklar altında kendini toplumuna ve değerlerine karşı derin ve ciddi bir sorumluluk duygusu taşıyan bir entelektüelin cümleleri karşılıyor bizi. Bir tepki mi, bir duruş mu, görev mi, vicdan mı? Kitap bunların hepsini içeriyor diyebiliriz. Kendini küresel şirk düzenlerine ve zulüm sistemlerine gönüllü olarak kaptıran Ortadoğu’daki İslam ülkelerine ciddi eleştiriler birçok başlık altında ele alınıyor. Kitaptaki temel eleştiriler, popülizm, milliyetçilik demokratik sömürüyü statükoculuk, düşüncesizlik konformizm sevdası, toplumsal ve bireysel edilgenlik, gözleri ve yürekleri esir alan nostaljik atmosfer, hamasetçi sağcı yaklaşımlar, eleştiri yoksunluğu, yönlendirilmiş dindarlık, bağnaz ve fanatik tarafgirlik, hizipçilik, hesaplaşma özgürlüğünden yoksunluk, karizma aşkı... eksenlerinden hareket ediyor. Abd- Moğol benzetmesi gibi yerinde karşılaştırmalar çok isabetli. Bir entelektüel sorumluluğu ve bilinci içerisinde kendi evindeki sorunları da hasır altı etmeyen bir bakış açısı kitapta hakim. Yaşadığımız günlerde bu tür kitapları ve söylemleri öylesine bir çıkış olarak görmek yerine aslında birçoğumuzun bazı etkenlerden dolayı eleştiriye tabi tuttuğu İslamcı düşüncenin hala diri bir söylemi olarak değerlendirmek mümkündür. Öldüğü söylenen bir düşünüşün bugünlerde böyle istikrarlı söylemlere sahip metinleri hiç de sıradan değil. Eleştiren bir bakış açısının da eleştiriye açık olabileceği kabulünden hareketle şunları da vurgulamak mümkün. Doğrusu, kitapta birçok başlık altında tekrarlara gidildiği gözden kaçmıyor. Müftüoğlu bunun farkında olduğu için yakın bir zamanda bu tekrarlarla ilgili soruya "gereklidir ve önemlidir " tarzı bir cevap veriyor ve çok da önemsemiyor. Bu durumu, bir akademisyenden beklenecek tekniklere yakın olmadığını vurgulayarak açıklıyor. Yine güncel olay ve bazı haberlerle ilgili değerlendirmeleri okurken sayfa altında dip notlarda belge atfı aranmıyor değil. Bizce diğer önemli bir nokta da yazarımızın kendine özgü çok da değişmeyen şimdiki zamanlı dili. Bu dilde bazen kip değişikliğine gidilmeli mi? Reel meseleleri 'baskın bir soyut üslupla' dillendirme geleneğinin etkisinde kalmışlık (ki birçok İslamcıda bu mevcut) da ayrı bir analiz konusu. Bu tür değerlendirmelerle birlikte "Geleceği Özgürleştirmek" oto kontrolü hatırlatan çok önemli yazılar içeriyor. Nesnelliği, adaleti ve hakperestliği ilke edinen bir kuşağın bu tür yapıcı uyarılara ve eleştirilere sahip metinler üretilmesinde geç kalmaması gereğinin kendini açıkça hissettirdiği günümüzde Atasoy kendine düşeni yapmaya çalışıyor. "Geleceğe yönelik radikal tasavvurları kaybetmemek, diyor son bölümlerde Atasoy Müftüoğlu. 'Ne yapmalı' sorusunun cevabı bu bölümlerde ayrıntılı analizlerle ortaya konuyor. Hasılı, okunması, okutulması gereken, çoğu yönüyle içe dönük kritik analizlere sahip bir çalışma. Ümmet genelinde politik etkenlerin, yönlendirici ve eleştiriye açık olmayan koordine sebebiyle ‘eleştirel/bağımsız/üretken/sorgulayıcı entelektüel alanların’ bir türlü gerçekleşmemesinden şikayetçi olan Müftüoğlu’nu kendi diliyle şöyle özetlemek mümkün. “Sağcı/gelenekçi/görenekçi/muhafazakâr/popülist/hamasi toplumsallaşmalar, duygusal ve yüzeysel toplumsallaşmalar İslamî bilincin toplumsallaşmasına izin vermiyor. Yine aynı nedenlerle toplumlarımızda eleştirel entelektüeller/düşünürler yetişmiyor, yetiştirilemiyor. Toplum, ya modern dünya görüşünün, ya da geleneksel dünya görüşünün vesayeti altına alındığı için, hiç kimse bu vesayeti ortadan kaldırabilecek, aşabilecek bir irade oluşturamıyor; herkes gündelik dile, gündeme, ilgilere, tarzlara mahkûm oluyor. Güncel politik dil/söylem ve kültür bütün bir toplumun, özellikle de genç kuşakların ufkunu/bilincini kapatıyor. Bütün bu olumsuz gerçekliklere mahkûm olmamak için, eleştirel düşüncenin, tarzın, tavrın, duruşun hayati bir önem taşıdığını bilmek ve anlamak gerekiyor.” Örneklerine gittikçe daha az rastlanan ve nicedir vakti kuşanan bir ümmet adamının yola ışık tutma çabaları…
BİR DENİZCİ
İSMAİL ALTINAY
Yüreğinde öylesine derin bir aşk var sanki
Koca bir derya sonsuz umman gibi
Sessizliğinden okunur özlemlerinin
Ve özlediklerinin asaleti
Hey düşleri düşlerime dokunan
Hayal gezgini
Kara bulutlar kaplasa da göklerin maviliğini
Yine de yolundan dönmeyeceksin belli
O elinde tuttuğun seyir defteri
Karanlık gecede ruhuna biçilmiş
Yolunu ve sonsuzluğu aydınlatan deniz feneri
Hey rüzgârda savrulan
Kar beyazı saçları ve sakallarıyla
İçimden geçen bir ilhamlık esinti
Kayıtlayıp defterine
İkindinin kızıl ahenginde kopan kıyametleri
Ruhumdan bir parça omuzlan şimdi
Yükün ağır yolun uzun belli
Gözlerinde öyle derin bir bakış
Öyle özlem dolu öyle elemli
Ve kasvetli
Söylemesen de anlıyorum seni
Hayallerimden demir alma vaktin geldi
Sussan da dalga sesleri haykırıyor
Ömrünün yitmiş senelerini
Yolun açık ufkun aydın olsun denizci
Düşleri düşlerime dokunan hayal gezgini
YAŞAMAK GÜZEL
SAVAŞ KARADUMAN
Bir ıslık çalıyorum
Gecenin kör karanlığı uyanıyor önce
Canı sıkkın yalnızlığım
Ve sırra kadem basmış anılar uyanıyor sonra -kalbimin derinliğinde-
Anılara… Karanlığa
İçimdeki tenhalığa çarpa çarpa yürüyorum
Ürküten bir gürültüyle içime kırılıyor karanlık
İçim dışım paramparça
İçim dışım yalnızlık
Bir ıslık çalıyorum
Önce zil zurna akşamlar
Masada devrik bir aşk masalı
Ve dudağımızda sızıp kalan şarkılar uyanıyor sonra…
Şarkılar; “dönülmez akşamın ufkunda…”
Yüreğime su gibi çarpıp geçiyor
Eğilip gözlerinden öpüyorum
Önce şiirler
Sonra sen uyanıyorsun
Gözlerinden şiirler
Dudaklarından şarkılar dökülüyor
Yüzünde mahmur bir tebessüm
Şarkılar şiirlere
Gözlerin gözlerime karışıyor
Gözlerine karışmak… Şarkılara… Şiirlere…
Göğe uzanan yeşil bir dal gibi ellerine
Aç martılar gibi aşkın mavisine
Gülüşüne dadanmak
Şarkılar, şiirler
Yanı başımda sen
Gözlerimizde ay ışığı
Gözlerimizde ele avuca sığmayan sevinç
Dudaklarımızda zincirini kıran öpüş
Dudaklarımızda sevdasıklam gülüş
Aramızda aşk…
Yaşamak güzel…
SEN ANADOLU‘NUN ESMER KADINI
SEYFETTİN AVCİ
Sen, Anadolu’ nun esmer kadını!
Senin gönlünde açar tüm çiçekler,
Yüzündeki tebessüm, yumuşatıyor nasırlı ellerini.
Her yanın kan revan içinde olsa da,
Takarsın yine gelincikleri kaküllerine
Bir o yana
Bir bu yana.
Gözlerinin karalığı kaderinden midir,
Yoksa çektiğin acılardan mı?
Bunca kahır, bunca zulme rağmen
Yine kök salmışsın Anadolu’nun topraklarına...
Boy boy çocuk büyüttün Esrük Dağlarının dondurucu soğuğunda.
Sahi, sen hiç üşümez misin?
Hiç yüreğin yanmadı mı?
Nasıl perçinledin acılarını.
Kanatmadan nasıl kabuk bağladı,
O yüreğindeki kapanmaz yaraların.
Gülüşlerin, can olurken Anadolu’ya
Senden kaç can aldı, hiç dile getirmez misin?
Yaradan, nasıl yoğurdu hamurunu,
Ruhuna kaç kez üfledi.
Sen, Anadolu’nun şerefli ve esmer kadını!
Söyle, söyle yüreğinde kaç cehennem ateşi yanar,
Bağrına kaç cennet yerleştirildi.
Ben ki, o esmer kadının esmer çocuğuyum.
Bana da yer var mı?
O bağrında...
SENLİ HALLER…
ORHAN YAVRUÖZTÜRK
Aslında ne güzel duaydı seni tanrıdan dilemek.
Yalnızlığın gözlerini dikip canımı yakarken.
Umutların ellerinden tutup sana gelebilmek.
Girdiğim her yola karanlık çökerken.
Yıldızları avuçlayıp sana getirebilmek.
Sözcükler koşar adım uzaklaşırken.
Hâlâ sana şiir yazabilmek.
Kar taneleri güneşi küstürüp kenara iterken.
Saçların için papatyalar sulayabilmek.
Kokunla sardığım sigaramın dumanı beni terk ederken.
Seni ciğerlerime hapsedebilmek.
Geceler esneyip etrafımda dönerken.
Seni getireceği için yarını beklemek.
NEFSİMDEN GAYRIYA KIZAN OLMADIM
SONGÜL ALTINKAYNAK
Okuyanlar bilir yazın dünyamı
Kem sözlerle şiir yazan olmadım
Olsa da karşımda insanın hamı
Bakışla kimseyi ezen olmadım
Çelikten sağlamdır sabrımın taşı
Dünyanın hakkına bakmadım şaşı
Her zaman kendime buldum uğraşı
Aylak aylak boşta gezen olmadım
Kalbimden geçeni bilirsin Ya Rab
Hakiki dünyamı etmedim harap
Örseler de onlar başıma çorap
Dostlarıma kuyu kazan olmadım
Ayrı bir yeri var dostluğun bende
Sağlam iz bırakmak gayem cihanda
İlkem benim iki kapılı handa
Nefsimden gayrıya kızan olmadım
Kulluk görevimi yapsam da noksan
Hakkım olmayanla sürmedim devran
Mazlumun yanında oldum her zaman
Zalime methiye dizen olmadım
Bu dünyada gerçek aşka muhtacım
Yolu ondan geçen başımda tacım
Aşka hizmet etmek bir tek amacım
Gülvani’yem boşa ozan olmadım