SENSİZ OLACAKSA OLMASIN
ŞEVKET SULHAN
Dalıp gidiyorum bu aralar
Yakınlara, uzaklara…
Şehir mi tenha, yüreğim mi?
Gecede karanlık yorgun
Sensiz olacaksa olmasın
Vakit Ekim, kapıda Kasım
Hasret yara açmış goncasında
Ümit perdesinde bir buket
Yağmuru dansa kaldırma niyeti
Sensiz olacaksa olmasın
Dünyanın bir ucundan bir ucuna
Kanat çırpsam ne çıkar
Ne çıkar zarafetin yoksa
Gözlerim sana ait değilse
Sensiz olacaksa olmasın
Gönlümün kahrını neden çeker gözlerim
Söyle, neden gurur gönlüne düşman
Umut, aşk ve geçmiş sancılı!
Üçü de ihanettir şahsına
Sensiz olacaksa olmazsın
Yüreğim ve ben
Bizden gideni aldık sorguya
Üç sualin üçünün yanıtında
Gönlüm bir kuşun kanadında
Sensiz olacaksa olmazsın
UNUTMA/ MAĞRUR ADAM
ÖZAY SAĞLAM
En son yangının külünden doğmuş/ en son korun çocuklarıydık biz/ mağrur adam
Unutma
O dağın oğullarıydık
Kimi üç ağaç gibi dimdik/ üç kişi
Kimi dört fişek/ yaralı
Kimi beşi bir yerde/ bin parçaya bölünmüş/ sınırsızdık/ unutma
Biri Mamak
Biri Diyarbakırken
Birimiz İstanbul
Birimiz gurbeti/ hasreti yazan
Birimiz alacağın olsun senin/ ta Ankara’ydık
“Çocuklar gibi şendik” üç ağaçta/ unutma/mağrur adam
Gençliğimizi yemeden daha Ankara
Tüketmeden bizi/ o şehir bu şehir
Olmadan o onulmaz gurbet/ bu hasret
Sanma ki unutuldun
Sanma ki unuttum
Sanma ki unutuldunuz
Unutmak ahmak yüreklerin/ harcıdır/ kârıdır mağrur adam
Var mı ki/ biz de o yürek
Kimin ne yüreği varsa/ kendine olsun o yürek
Bize/ bir şiir yürek gerek/ mağrur adam
Varsın elin oğlu kazma kürek olsun
Susmaz
Unutma
Sanma ki/ susar bu şair yürek
Deniz’den almıştır soluğu
Aklı Che
Yüreği ebrulidir
Üç ağaç gibi/ üç kişiyi unutan utansın
Dört fişek olmayana/ şimşek
Beşi bir yerdeye vefasız olan/ kendi derdine yansın
Satıldı bin kere ama/ aldatmaz bu yürek
Dost bağı
Gönül köprüsüdür
Varsın uzaklıklar gurbeti/ gurbetler hasreti yazsın
Varsın en delikanlısı bir başka dünyada kalsın
Adımız perişan bir çocukluk
Acıklı/ acılı bir gençlik
Aldatılmış bir yetişkinlik olsun
Üzülme sen mağrur/ asil/ yorgun adam üzülme
Hep böyle mağrur kal
Unutma
Bil ki yaralarsın üzülürsen
Şiirim
Türküm
Gazellerim var daha gelecekte
Romanlarınız/ romanlarım var
Sızım sızım/ sizin için yazılmış
Sizsiz olmayacak hiçbir şey artık
Siz ki el Arafta duran/ el Arafta olanlarsınız
Kiminiz üç ağaç gibi dimdik/ üç kişi
Kiminiz dört fişek/ yaralı
Kiminiz bin parçaya bölünmüş/ beşi bir yerde mağrur adam
Unutma
Siz ki o dağın çocukları
O dağın zirvesindesiniz artık
Unutma.
GURBET
GAZİ ÇAKMAK
Otuz beş senemi aldın götürdün,
Bu beden bu yükü çekmiyor Gurbet.
Umudu hevesi sildin bitirdin,
Özümden hüzünün çıkmıyor Gurbet.
Güneş üzerinde başka batıyor,
Riyakarlar sende mekik atıyor,
İnsanlar insanı ucza satıyor,
Kimseler kimseyi takmıyor Gurbet.
Ayar tutmam dağılmışım sarkarım,
İçimde bir stres senden ürkerim,
Güllerine dokunmakdan korkarım,
Gül'ün bile sahte kokmuyor Gurbet.
Yıllarca uğrunda akıttık teri,
Görmedim yoluna konulan seri,
Bulamadım sende sözünün eri,
İnsanlar yalandan bıkmıyor Gurbet.
Dürüst sesler göçtü kısıldı sende,
Duygular duvara asıldı sende,
Gençlerden ümidim kesildi sende,
Gönüller gönüle akmıyor Gurbet.
Gazi ne söylesin şaştı arada,
Bir Fransa bir Türkiye Sırada,
Cismim üzerinde ruhum orada,
Dönüp arkasına bakmıyor Gurbet.
GELECEĞİ KURTARMAK
MURAT ŞENDUR
Tarif edilen mutluluk
Tarifi olmayan uyuşukluk demektir.
Çıkarın ruhunuzu ortaya koyun,
Üretin,
Artık kendi düşlerinizi kendiniz yönetin.
Kafanıza sokun!
Beyni olmayan bir nesile gerek yok.
Lânet olası tik-tok!
Saatin kadranı bin yıllık sesinden tiksindi.
Hareket durdurulunca ölecek zaman.
Gerçeklerden saklayamaz sizi
Yaratılan sanal ortam.
Kaldır başını çağımın genci,
Bir elinde teknoloji,
Aynı elinde pubg.
Yaratan insan,
Kurtulmalı yaratılan topraktan çamurdan.
Yeni dünya düzeni,
Elleri ve gözleri hünerli
Çalışan beyinlerden doğmalı.
Koca bir halk
Bahşedilen açlığı kuşatıp
Saraylarda hırsızları boğmalı.
Çağın tersine gidenler
Maymuna varacak,
Benim gelişen beynim
Ne kadar dik tutabilirse omurgasını
O kadar insan olacak!
Orta çağ yalanlarını söküp atın kafanızdan,
Sen o fistanlı erkek- çarşaflı kadın,
Sen biat etmek için yaratılansın.
Ben çırılçıplak
Hür ve özgür iradeli,
Kendi ellerimle geleceğimi yaratan özdeyim,
Bolkondaki hırsızı taşlayan
Tam otomatik bir mitralyözdeyim.
Çıkarın sanatı nefes almayan salonlardan
Kavgamız var yaşamaya dair,
Silahlandırıp sanatı,
Cehaletle savaşacak bu şair...
GİTME
HÜDAYİ AZBAY
Gitme;
sen gidersen, vebalini sırtlandığın yazgılar ölür
kaldırımda kediler, bir kaç misket, bir topaç,
ucundan koparılmış ekmeğin azizliği...
matem rüzgarlarında savrulan uçurtmalar
dağlanmış bir yüreğin girdabında kaybolur
Gitme;
sen gidersen, kardan adamlar üşür
yalnızlıklar yetiştirir bu telaş
gözlerinin mercanından akarak,
göğe yıldız serpiştirir bu telaş
ve susar vazoda çiçek,
toprağını yakarak...
Gitme;
sen gidersen, susmak bilmez bu feryat
kara kışlar yetişir, koynunda iklimlerin…
ayrılık vakti geçti, hasret içilmez şimdi
aneden, serden geçtik, yardan geçilmez şimdi…
gitme, kör düğüm olmasın gönlümde ilmiklerin…
Gitme;
sen gidersen, yenilenen gün eskir
rüyalar kabusa çıkar, sokaklar çıkmaza
bir garip heybet sarar, şehirlerde gündüzü…
oysa, yaşamak güzel şey hoyratçasına
bir kadın, bir deniz, bir de gök yüzü...
Gitme;
sen gidersen, gurbet kokar bu diyar
kıyıya vurur serüveni düşlerin
silinir kumsaldan gündelik hikayeler…
gitme, insan insanın en büyük meçhulüdür,
insan insanın gurbetidir yar…
Gitme;
sen gidersen, hafakanlar yükselir
konar şu ömrümün nevbaharına
el tutsa gül ezmiş avuçlarını
hançerler saplanır şah damarıma...
yıllar yılı tel tel yolsa da tarak,
gitme, süpürgeye dönüşen, saçlarının yüzü ak…
Gitme;
sen gidersen, matem tüter bu ocak
ıssız kalır al yazmalı dul kadın,
ağıtlara umudunu asarak.
ve susar kader,
bir mumun urganında acısını yakarak…
Gitme;
sen gidersen, ateş düşer bacadan
yer tutar semaya yükselen aminleri
nasırlı avuçlara tutunurken kainat
bozulmuş yeminlerde, kan kurusu bir inat…
kırılmış mimiklerden yeni gülücükler saç
gitme, hicabımız merhametine muhtaç...
Gitme;
sen gidersen dinmeyecek bu sağnak
ve zaman, o mağrur yüzüne yaslanarak
yeni sürgünler yazacak,
toprağın karnını yırtarak...
İTİBARSIZLAŞTIRILAN ERDEMLER
ESMA GÜLAÇAR
Duyarlı olmanın acizlikle, iyi niyetliliğin ahmaklıkla, cömertliğin savurganlıkla, dürüstlüğün patavatsızlıkla, hoşgörünün saflıkla sıkça karıştırıldığına tanık oluyorsunuzdur. Peki bu kavramlar neden karıştırılır? Bu ve bunun gibi pek çok kavramın daha olumsuz kavramlarla özdeşleştirilerek zayıflatıldığını, değersizleştirildiğini görebiliyoruz. Ortaya koymaya çalıştığımız erdemler bir şekilde basitleştirilip itibarsızlaştırılıyorsa orda durup düşünmek gerek.
Dikkat edin özellikle aile /akraba ilişkilerinde Kurnazı, yalancısı ve sinsisi akıllı, eli sıkı ve cimrisi akıllı, bencili akıllı diye nitelendirilirken doğruları ortaya çıkaran, yalan söyleyemeyen, içten pazarlıklı olmayıp hüsn-ü zan ile hareket eden saf ve ahmak olabiliyor. Unutmayalım ki doğruları yaşayıp yaşatmak için gösterdiğimiz çaba, doğruları ezip geçerek yaşamaya alışmış kişileri rahatsız edecektir. Belki de bu yüzden bu yaftalara çokça maruz kalacağız. Ama şunu unutmayalım ki gerçekten güçlü bir duruş sergilediğimizde uzun vadede bu kavramların bize yakıştırılması mümkün olmayacaktır. Bu bizim elimizde. Dürüstlüğü patavatsızlıkla, cömertliği savurganlıkla, yardımseverliği ahmaklıkla karıştırmayıp davranışlarımızda keskin sınırlarla bunu belirlememiz gerekiyor. Nasıl mı?
Öncelikle dürüstlükten başlayalım. Dürüstlük hayatımızda yalana yer vermemektir evet ama bu her doğrunun her zaman her yerde söylenmesi, çok ve boş konuşmak gerektiğini göstermez. Dürüst insanlar yalancıların aksine doğruları gizlemekte çok zorlanırlar. Çünkü bu durumda kolay, basit ve yanlış olanı yani yalanı seçmezler. Bu durumda yani gerçeğin zarar vereceği durumda yalan olmayan alternatifleri doğruların yerine kullanabiliriz durumu düzeltmek için. Doğruluktan şaşmadığımızda sorunlarımızın beklediğimizden çok daha kolay çözüldüğünü göreceğiz. Ama en önemli kazancımız da vicdanımızın huzuru olacaktır.
Gelelim suistimale en çok açık olan bir erdem olan iyi niyetliliğe bunun paralelinde hüsn-ü zan' a. Etrafımız iyi niyetinden kaybettiklerini düşünenlerin yazıp çizdikleri özlü sözlerle dolmuş taşmış durumda. İyi niyetin suistimal edilmesi karşısında oluşan yıpranmanın iki önemli nedeni ise; yapılan yardımların karşılığını sadece Allah'tan beklemek gerektiği gerçeğini içselleştirememe, ve insanların gerçek yüzüne vakıf olamamadır. İnsanlara yaptığımız yardımların her aşamasında kendimize ne çok şey kattığımızı, ahiret azığımızı doldurduğumuzu düşündüğümüzde hem kendimizi muhteşem hisseder hem de yardım ettiğimiz kişilerin tepkilerine daha az odaklanmaya başlar ve bunu önemli bir vazife olan kulluk vazifesi şuurunda yapmış oluruz. Tabi iyi niyetimizden istifade ederek bizi sömürmeye çalışanları görebilmek için insanları daha kolay tanıyabilme, gerçekçi değerlendirebilme, gözlemleme ve çok yönlü düşünebilme özelliklerimizi geliştirmemiz gerekir. Ama en önemlisi de duygu ve mantık ikilisini dengeleyerek gerektiğinde HAYIR diyebilmeyi öğrenmektir.
Dört bir yandan saldırıya uğrayan bir diğer erdemimiz cömertliktir.
Dinimizde ne çok övgü ile bahsedilen bir erdem bu oysaki.
Bir hadis- i şerifte :
"Cömertlik, dalları dünyâya uzanan cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Kim onun dallarından birine tutunursa, bu onu cennete götürür. Cimrilik ise, dalları dünyâya uzanmış cehennem ağaçlarından bir ağaçtır. Kim de, onun dallarından birine tutunursa, bu da onu cehenneme çekip sürükler!..”
Ancak çağımızda ihtiyaç sahiplerine doğrudan ulaşarak yardım etme yolu daralmış durumda. Buna bağlı olarak bir aracı vasıtasıyla yardım göndermek güvenilir kabul edilmemeye başlanıyor. İstemeye ictinab eden fakirleri bulmak zorlaşırken, Dilenciler zengin, çocuklar istismar ürünü denerek sadaka kültürü de bir darbe alıyor. Bu durumda en doğrusu gerçekten ihtiyaç sahiplerini arayıp bulmak ve ihtiyaçlarını imkanlarımız elverdiği ölçüde ve devamlı bir şekilde giderebilmektir. Tabi en güzel yardımın sürekli vermekten ziyade ihtiyaç sahibinin düzenli kazanç elde edebilmesini sağlamak olduğunu da unutmamak gerekir.
Hoşgörü de yine maalesef sıkça suistimal edilen veya yanlış nitelendirilip yaftalanan yitik erdemlerimizden bir tanesi. Neye ne kadar tolerans gösterdiğimize çok dikkat etmeliyiz. Hayatımızda kırmızı çizgilerimizi aşabilecek, taviz verilmesiyle zararlar doğuracak durumları hoşgörmemeyi öğrenmeliyiz. Eğer sürekli kusurları örtme adına hataları ve sorunları görmezden gelip polyannacı bir tutum takınırsak sorunları çözümsüz bırakır ve görmek istemediğimiz acı gerçeklerle er geç yüzleşiriz. Bu, hayata olumlu yönünden bakmayı yanlış yorumlamanın bir neticesidir. Yaşamın olumlu yönlerine odaklanmak bize daha iyi gelir. Ama bu hayatı tüm yönleriyle gerçekçi değerlendirip sorunları çözmekten alıkoyacak boyutta olmamalıdır.
Ayrıca bu tutum bizim hoşgörümüzden dolayı üzerini örttüğümüz sorunlara bakarak gerçekte sorunu göremediğimizi düşünenlerin suistimaline de açık hale gelir.
İnsanların bizi ahmak zannedip kendilerince bize karşı
entrikalar çevirmeleri biliyorum fazlasıyla sinir bozan bir durum. Ama asıl yanılanların, komik ve acınacak duruma düşenlerin onlar olduğunu görmemiz bile bazen öfkemizi dindirebilir. Aksi halde insanların çirkin davranışlarını anlamlandırma çabası çok daha yıpratıcı olur. Ezel ve ebedi yok sayıp anlık düşünen insanlar öfkelerine çok çabuk yenik düşerler. Çok büyük bir hesaplaşmanın, muazzam bir ceza ve ödülün varlığını içselleştirmiş olanlar insanların insan oldukları için yaptıkları hatalar için kendilerini heba etmezler. Aksine onlar için üzülürler.
Görüldüğü gibi pek çok erdem bunun gibi pek çok engele takılarak değersizleştirilmektedir. Toplumsal işleyişin sağlıklı yürüyebilmesi için dengeli bir biçimde kullanılması gereken bu erdemler itibarsızlaştırıldığı an ise toplumsal çöküş, toplumsal şiddet kaçınılmaz olacaktır.
Gız sen Van’ın neresınnensen
Mehmet Serin
Vanlimisan yoğsa başka yerlimi
Soyun sopun söyle belli mi
İskele Caddesi galadibimi
Söyle gız sen Van’ın neresınnensen
Kaşların yay, kirpiklerin ok gibi
Kıyamaz inanki bu sebi
Haraba Mehlemi yoğsa Erek mi
Söyle gız sen Van’ın neresınnensen
Bu güzellik sana nereden geldi
Kaleden mi yoksa Van Gölü’nden mi
Sığke suvağımi mercimekden mi
Söyle gız sen Van’ın neresınnensen
Edremit, Gevaş mi, Muradiye’mi
Şahbağımi yoksa Kalecığdenmi
Dere Mehlesimi Şamran Altimi
Söyle gız sen Van’ın neresınnensen