Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri


DOĞAYI ÖLDÜRMEK

EBRAR OSMANOĞLU

Hani bir söz vardır, bilmem bilir misiniz, “Doğayla savaş halindeyiz, kazanırsak kaybedeceğiz.” diye. Gerçekten doğayla savaş halinde miyiz ve kazanırken nasıl, neyi kaybedeceğiz? Bunu hiç düşündünüz mü? Gelin bu konuyu hep beraber biraz daha dikkatle inceleyerek bu soruları kendimize daha çok soralım ve en önemlisi de artık bir şeylerin farkına varalım, artık uyanalım.

Öncelikle doğa kavramının tanımını yapalım beraber. Doğa sözlükte "İnsan eliyle büyük değişikliğe uğramamış, doğal yapısını koruyan çevre, tabiat." demektir. Sözlük anlamını hep birlikte incelediğimizde “insan eliyle büyük değişikliklere uğramamış” ifadesi dikkatimizi çekiyor. Peki, doğa gerçekten de insanların elleriyle büyük değişikliklere uğramıyor mu? Hala eskisi kadar temiz, eskisi kadar el değmemiş mi?

Cevabını üzülerek söylüyorum ki, hayır. Doğamız, güzel çevremiz, biricik tabiatımız ve yaşamımızın bir parçası olan bu düzen ne yazık ki eskisi kadar temiz, genç ve el değmemiş değil.

Günümüzde bilim adamları, Dünya’nın günümüzden 4.5 milyar yıl önce oluştuğunu söylemekte. Yani sevgili Dünya’mız artık oldukça yaşlı. Dedelerimize, onlarında dedelerine, onlarında dedelerine ve onlarında dedelerine ev sahipliği yapmış bu koca gezegene karşı sizce de bazı sorumluluklarımız yok mu? Ve tabii bu koca gezegenin her bir santimini insanoğlunun hizmetine vermiş olan Yüce Allah’a bol bol şükretmemiz gerekmez mi? Bir gün elimizden alındığında mı farkında olacağız yoksa bizlere bahşedilmiş bu büyük nimetlerin?

Van Gölü’ne bakalım beraber. Türkiye’nin En Büyük Gölü ve Dünya’daki en büyük sodalı ikinci göl. Şimdi suları yavaş yavaş çekilen ve buharlaşan Van Gölü, birçok uygarlığa da ev sahibi yapmış Van ve Bitlis illerinden geçen tam bir doğal güzellik. Şimdilerde buharlaşarak yok oluyor yavaş yavaş ve elimizden hiçbir şey gelmiyor ne yazık ki.

En çok tarih kokan İstanbul’umuzla ve Çanakkale savaşıyla bildiğimiz; İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Tekirdağ illerine kıyısı bulunan Marmara Denizi’ne bakalım beraber. Müsilaj sarmış çoğu yerini. Başta görüntü kirliliği ve kötü bir kokuya ev sahipliği yapan bu madde aslında denizin ölmeye başlamasından kaynaklı olarak ortaya çıkmış. Yetkililer temizliyor yavaş yavaş belki ama elimizden hiçbir şey gelmiyor ne yazık ki.

Antalya’ya bakalım. Mersin’e bakalım. Aydın, Muğla, Denizli, Isparta, Hatay ve diğer yangın çıkan illerimize bakalım beraber. Kül olan ormanlar ve canlıların ardından çok üzülsek de hiçbir şey gelmiyor elimizden.

Kül olan ağaçların ve silinen bitki örtüsünün ardından birçok cam şişe çıkıyor ormanlarımızdan. Hatta bazen biz yakıyoruz ormanları, sıcak havalarda yere atılan bir parça şişe veya umursamadan atılan bir izmarit yakıyor hektar hektar nefes kaynaklarımızı.

Yine ve yine sorumlusu insanoğlu. Çöp atarız denizlere, mahvederiz denizi. Denizdeki canlılar bizim attığımız çöplere takılarak can verir bazen.

Cam atarız, çöp atarız yine ormanlara. Sıcak olur yangın çıkar. Söndürmeyiz mangalı, semaveri, izmariti. Yakarız koca koca alanları. Yanan ormanlarla beraber hayvanlarda yanar, hatta bazen insanlarda, evlerimiz de.

Ormanlar yanınca hayvanlarda yanar dedik ya, ekosistem bozulur. Sıcaklık arttığı için küresel ısınma da artar. Buzullar erir, buzullardaki hayvanlara yazık olur. Küresel ısınma artınca güneşin ışınları bozulur, bize zarar verir. Ozon tabakası delinir, zararlı gazlar atmosferden içeri sızar.

Biz yeni fidanlar dikmeyiz, aksine var olanları da sökeriz yerinden. Ağaç olmazsa kökü toprağı tutamaz, heyelan olur, toprak kayar. Ve ağaç olmazsa karbondioksit artar, oksijen azalır. Olan yine canlılara olur.

Ormanları yakar, fabrika bacaları ve araba egzozlarıyla, deodorant ve parfümlerle ozon tabakasına zarar verir ve küresel ısınmayı artırırız. Bu defa da mevsimler değişir, sıcaklık arttığı için göller denizler buhar olur.

Yani anlayacağınız, ne olursa biz insanoğlunun yaptıklarından olur. Doğaya da, karaya da, denize de, canlılara da, bize de biz zarar veririz; bilinçli veya bilinçsiz yaptıklarımızla.

Belki şimdi farkında değiliz ama bir gün tüm bu yaptıklarımız için öyle bir bedel ödeyeceğiz ki. Kim bilir belki ormanlar kalmaz, denizler buhar olur yok olur, temiz hava diye bir şey kalmaz, yapılan su israfından dolayı insanoğlu bir yudum suya hasret kalır.

Eğer biz böyle devam eder, Allah’ın verdiği tüm bu nimetleri böylece tarumar edersek tüm bunların oluşu hiçte uzak sayılmaz. Biz görmeyiz belki ama çocuklarımız görür, torunlarımız görür ve bizim ellerimizle bozduğumuz tüm bu güzelliklerin bedelini onlar öder. Geleceğe de saygısızız, doğal güzellikleri öldürürüz.

İşte biz insanoğlu buyuz, böyleyiz. Ellerimizle öldürürüz doğayı hiç acımadan. Yapmayalım, yapanları da uyaralım. Bilinçli olalım, okuyup bilinçlenelim ve bilinçlendirelim. Doğayı öldürmek yerine doğayı kollayalım. Allah’ın emanetine sahip çıkalım. Sadece kendimizi değil, sonraki nesilleri de düşünelim ve onlara da yaşanabilir bir Dünya bırakalım. Doğayı öldürmekte ısrarcı olup bu savaşı kazanmayalım. Zira bizler bu savaşı kazandıkça kaybedeceğiz.

Dedim ya biz insanoğlu ellerimizle öldürürüz doğayı hiç acımadan diye, eğer toparlanmaz ve kendimize çeki düzen vermezsek, bugün ellerimizle öldürdüğümüz ve hiç acımadığımız doğa bir gün hiç acımadan bizleri öldürecek.

BİZİM SEVMELERİMİZ

HABİBE DİRİCAN

"Gitmek..

Keşke kolay olsaydı gitmeler.

Şimdi nasıl söyleyim hadi çık git kalbimden?

Sen git başkası gelsin.

Benim kalbim kiralık değilki. Her önūne gelene kapı açsın

Aşk evcilik oyunu değil ki sen baba, ben anne olayım

Bunlar için çok geç kaldık.

İlk aşk bize geç geldi sevgili.

Hiç kimse kırmamıştı gönül kapımı sen girdin içeri…

İkimiz de ayrı şehrin insanıydık

Ayrı yerlerde uyandık, ayrı havayı soluduk…

Hiç inanmayacak aşka uyandık

Mucizelere kalktık seninle

Rabbim sev dedi kulum sev yasaktın bana...

Yasaklar engel tanımadı gūlūm

Sen gökyūzū bense deniz gözlüydüm

Sen yūksektin bense alacaktım. İkimizde hırçındık

Senin delice rūzgarın,

savuran yellerin

Bir o kadar da fırtınan vardı

Biz bir birimize çok benziyorduk

Ben se deli toy aşık

Dalgalı başım rūzgar da savrulan saçım sol yanımın delice fırtınası kasırga

bazen de poyrazca eserdim aşktandı gūlūm…

Bizim sevmelerimiz aşktandı….

Bilemedik sevmeyi sevilmeyi

Geç gelen mutluluğun kıymetini bilemedik.

Şimdi sen uzaklardan bakar oldun

Bense başımı kaldırıp bakamaz oldum

Sevgimize ne oldu söylesene gökyūzū?

Bunca uzak yoldan gelen aşk bizi yordu mu?

Şimdi gittin benden muradına erdinmi ,

Beni  yıka yıka mutluluğa  erdin mi ?

Unut diyorsun ya işte bu olmuyor gūlūm

Unutmak unutulmak kolay olmuyor..

Sen geldin yaramı sardın

Şimdi bir başkasına nasıl derim ki gökyūzū yarım bıraktı gel de sen sar diye?

Bizde aşk kalbe bir kere girer gūlūm

Yarım kalan yarayı kendimiz sarar ihanet etmeyiz yardan kalan emanete..

Biz sevdamızı gömeriz en derinlere

Yeter ki yar mutlu olsun ben yari-min yerine de ağlarım…

Bizim sevmelerimiz aşktandı gülüm

Aşktandı …

BAL GİBİSİN

NEVİN SATIR

Gurbet denen uzun yolu

Seni sevdim gördüm gülüm

Ayrı düşmek hüzün dolu

İlmek ilmek ördüm gülüm

Nefes almak ağır geldi

Kirpiklerin sinem deldi

Kim gördü ki yüzüm güldü

Başım taşa vurdum gülüm

Sensiz bura bana mezar

Kalem isyan eder yazar

Düşmanlarım kuyum kazar

Neden deyip sordum gülüm

Dilin tatlı bal gibisin

Güzel kokan gül gibisin

Bazen poyraz yel gibisin

Canın cana sardım gülüm

SUNAİ "YİM gözüm çağlar

Yıkılası koca dağlar

İçten içe özüm ağlar

Senle yuva kurdum gülüm

YÜREĞİMDEN BİR ''SEN'' GELDİ GEÇTİ

SEMA ERGÜL

Güz yağmurları yağdığında ekimdi,

Senin sevdan gönlümde özlemdi,

O özlemde bana düşen beklemekti.

Sen hiç bilmedin;

Yüreğimden bir ''SEN'' geldi geçti.

Yağmurlar yağdı,geceler bilendi,

Nice sevdalılar yare gücendi,

Hasat mevsimi geldi ömür tükendi,

Sen hiç bilmedin;

Yüreğimden bir ''SEN'' geldi geçti.

Can dediğin yanmalı aşk ile

Bastığın toprakları sevdim sen diye,

Uzaktan yandım sana bile bile,

Sana hep hasret kaldım, yıllar geçti.

Sen hiç bilmedin;

Yüreğimden bir ''SEN'' geldi geçti.

Yüreğine dokunmaktı tek dileğim,

Anlamadın beni...

Kadehim aşkla doldu meyler değişti,

Bu can nice yangınlardan geçti,

Sen hiç bilmedin;

Yüreğimden bir ''SEN'' geldi geçti.

Ne çok geç kalmışım sana sevgili,

Aşkına oldum tutsak bir deli,

Gözlerinde kayboldum unuttum kendimi,

Gün ağarırken tuttum nöbetleri.

Sen hiç bilmedin;

Yüreğimden bir ''SEN'' geldi geçti...

KIRIK HAYEL MENDİLLERİ

SOLMAZ ȘİMȘEK

Sen benim ilk garip kalmalarımın ōksűzlűğű,

Yokluğun ise  yetim halim.

Șekersiz hayatın, umut kısmı...

Dűșlerimde bulduğumda seni..

Așkının nuru ile abdest alır, senin fırtınanda bile űșűmezdim.

Sende dipsiz bucaksız olmak..

Çaldığım gōzkırpmalarında saklanmaktı.

Senin yokluğunda sende  saklandığımda...

Kokun sinmiș huzurlu ellerin , hemhalim olamamıș ruhuma, bereket olurdu.

Ondardır ki...

Rűzgarlar bugűn farklı esiyor ruhumda..

Savrulan herbir gazel yaprağında seni dilemelerimde,

arș titrer, toprak gazeli ōper.

Așk dile gelip sevgiye vav olur.

Ben ise sesinin buğusunda sessizce uyuyup, çıplak ayaklarına dolanırdım.

Cebimde serçe așkım,

Yűreğimin isine bulașmıș.

Cam kenarısında beliren gűlűșűnle rűzgara yenik dűșerim.

Sevdası okunmuyan  ōmrűnden çekip giderim.

Erken  budanmıș  hűzűn ağacım.

Gōç yağmurlarında kuraklığı yașamalarım.

Son vapurun yanașması gibi sensizliğin..

Sensizliğinde seni uğurluyorum.

İçimdeki uslanmıș sandığım çocukla...

Kırık hayel mendillerine silinmiș gōzyașlarım

Mısralara aktaramadığım bir avuç suskun sōzcűklerim.

Tekerine çomak konmuș hűkűmsűz yıllar..

Ve sen gōz kapaklarıma  geldinde ...

Ben seni

Mağrur uykularıma mı terk ettim.

Temiz kanımda yașayan biz olunca..

Sana bir geçiș yolu çizerim,

sadece bir nefes kadar..

Beklerim seni ōksűz yıllarda

Hamallık mı sanırsın savurlanan nefesimde olmaların...

Bıçak sırtı olmuș,

kıyamet sensizliğînde...

Bir hıșımla elinden tutuyorum hayellerimin.

Yine ben ōksűz, yine ben  yetim..

Birden yok oluyorum varlığında.

Kalmam için bir emare sōyle..

Ben sessizde duyarım seni

Bak...

İçimdeki çocuk uslandı...

Uslandı...

Sensizliğin ōksűz ve yetim yağmurlarıyla...

ÇOCUKLUĞUM

ŞÜKRULLAH YAVUZER

Bu sabah

bir bahar cıvıltısı var içimde

Kuşlar kelebekler arılar

uçuşup duruyor

Bugün çocukluğumun

Kokusu var havada...

Bebleşin karakolunda

üstüm başım aranırken

Başlayan yolculukta

İspirizden esen rüzgârın

Getirdiği kekik kokusunda

Bir Salça kutusunda

Bir yağ tenekesinde yetiştirilen

Çiçeklerin güzelliğinde

Kaldı çocukluğum...

Bayram sabahı mezarlıkta

ikram edilen lokumun lezzetinde

Bayramlık pantolunuma dökülen nisaştanın beyazlığında

Şeker için çaldığım kerpiç evin

ahşap kapısında

Kuzineli bir sobada pişen

yemeğin kokusunda

Kaldı çocukluğum...

Bir akşam üzeri içilen

kaçak çayın deminde

Sümerbank raflarında

Çiçek desenli bir kumaşın

Güzelliğinde

Gök yüzüne saldığım

Uçurtmamın renginde

Kaldı çocukluğum...

Takılıp gitmek istiyorum

giden yılların peşinden

Ah be Çocukluğum

Sen hep aklımda kal

Gitme düşlerimden....

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme