KİME SATAYIM
AYŞE ZENGİNOĞLU
Koyan koydu beni bin türlü gama
Söyle ben bu derdi kime satayım
Dike dike bıktım tutmuyor yama
Söyle ben bu derdi kime satayım
Örmüşüm bilmeden felek ağını
Kara bulut sardı umut dağını
Koparsam mı gayri gönül bağını
Söyle ben bu derdi kime satayım
Yürekteki sızı vurur derinden
Umudum tükendi inan yarından
Sanki ciğerimi söktü yerinden
Söyle ben bu derdi kime satayım
Yastığı koymadan sabahım diri
Beni ağlatanın bende yok yeri
Dertler ile kaldım bir kemik deri
Söyle ben bu derdi kime satayım
Kalemim kırıldı boş kaldı kağıt
Ayşem dertler ile yakıyor ağıt
Bir haber yollada efkarım dağıt
Söyle ben bu derdi kime satayım
BİR TEK SEN OL SEVGİLİ
DERYA GÜLTEKİN
Seni yazdı hep arka duvarlar,
Badana fırçasından akan kırmızı,
Ağlayan kan...
Adın, hasretin arka resmiydi.
Şiirler seni yazdı ilmek ilmek dillere,
Âşıklar sana yaktı gurbet türkülerini,
Şairlerde hep sen oldun sevgili...
Aşk’ı senle yaşadı Cemal Safi.
Adında bir mıh gibi asılan
Atilla İlhan 'dı
Kurtlar sofrasında mecbur kalan
Hep sendin,
Hep sen oldun sevgili.
Sen oldun,
Geceler ardından gün doğmuş sabahlarda
Bir gülüşünle gençliğini döndürdüğün
Cahit Sıtkı...
Yeşillik balkonunda Serenad’ını sunduğu
Sen oldun,
Hep sen oldun sevgili.
Sana giden yolları kapalı bile bile
Her Çarşamba,
Sana yazdı vuslat mektuplarını Cemal Süreyya.
Nasıl unuttu bir başkasını sevdiğini?
Bile bile yalnız seni sevdi,
Seni seçti,
Hep sen oldun sevgili.
Türkülerde mızraplar seni çaldı sazlara,
Yâr denince kalemi düşen
Karakoç bile kâğıtlara yazamadı adını,
Sebebi Mihriban…
Sen oldun,
Hep sen oldun sevgili.
Sandıklarda bohça bohça sarılan
Sigarada duman duman yakılan
Kimi memnu diye yüreklere saklanan
Mısra mısra savrulan
Hep sen oldun sevgili.
Gâh çiçek çiçek derildin bahçelerde,
Gâh gül oldun, soldun hal bilmezler elinde
Laf oldun,
Söz oldun,
Çoğu da ziyan...
Hep sen oldun sevgili.
Beklenen hep sen oldun,
Gelemediğin saatlerde sitem vurdu satırlar.
Yokluğunda Necip Fazıl’ın bulduğu
Sevgili...
‘Geçti!’ dedi, istemedi gelmeni,
Yokluğunda buldu seni.
Bıraktı vehminde gölgeni,
Leylasını es geçen Mecnun misali.
Senden en güzele açıldı elleri,
Ey Sevgili ’ye...
En Sevgili ’ye…
Necip bir şairin Sezâ oldu şiiri,
Bir tek sen oldun Sevgili,
Hep sen ol Sevgili...
AŞKIN A HALİ
NİMET TANER
“Gözlerimin sadece gözlerinde güzel durduğunu seni görünce anladım”
Bu yüzden işte seni sevmenin
kendime ne kadar yakışacağını hesap etmeden sevdim
Bencilliğin hangi zirvesiydi bilmem
Onun sevgisi bana yakışıyor diye sevmek
şimdi bu hangi tanımın zirvesi onu da bilmem ama benim sevgim en çok sana yakışıyor
diye de sevebilirim seni
güneş ile denizin tan vakti başlayan çığlık kıyamet ayrılık feryatlarını
gün boyu( süren )canhıraş kavuşma gayretlerini
akşamüstü denk gelişlerinin doğaya yaydığı
dingin huzuru siz hiç hissetmemişsiniz
belli ki siz o yüzyıllarda hiç ellerinizi unutmadınız
ekine sallanırken orak gibi bedenleriniz
siz hiç gözleriniz gözlerinde güzel durduğu için kalanı görmekten vazgeçmemişsiniz
ard arda yıkılıp gelen iki nemli dağ gölgesiydi gözlerin
siz o gölgeye yaslanıp hiç sadeleşmemişsiniz
ansızın bastıran kırkiki indi yağmuruymuş aşk
siz gençmiş zamanda hiç şemsiyesiz yürümezdiniz
korkunun duldasında hiç ıslanmamışsınız
dişlerde parça parça ezilirken pişmanlık
siz hiç dudakların o acı dansını seyretmemişsiniz
suçüstü edilmemiş hiç bir hatanız vicdanınızca
onarılamayan bir hatanın ezdiği bedenin nasıl çocuklaştığını
nasıl kırılgan bir maddeye dönüştüğünü
nasıl küçüldüğünü eskidiğini hiç görmemişsiniz
siz oldurulamayan bir dünyada olgunlaştığınızı sanmışsınız
ölgünleşttiğinize bakmadan
yaşadım saymışsınız...
SANA YAZIYORUM
SALİH KURTULMUŞ
Hem sana hem Süphan’a yazıyorum
Garabet halime inanma sakın
Deli gönlüm bir kararda durmuyor
Bir günün içinde bin türlü karar
Deli gönlüm bir kararda durmuyor
Ekerim, biçerim, alır satarım
Hayal dolu hergün sarar yatarım
İşime gelirse, hali tutarım
Deli gönlüm bir kararda durmuyor
Hercai şu gönlüm,sözünü tutmaz
Alllarım pulllarım, yalanı yutmaz
Göz gelir gözüme beni uyutmaz
Deli gönlüm bir kararda durmuyor
Lan nasıl unutur bunca kederi
Süfliyatta gezer canın her yeri
Sesim değiştiği günlerden beri
deli gönlüm bir karada durmuyor
Melekmi şeytanmı cinmi neciyim
Bunların hepsinden bazan feciyim
Biran taşlayıcı hem müjdeciyim
Deli gönlüm bir kararda durmuyor
SALİHİ SALİHE anlatan dilim
Beni hangi yere koyar bu bilim
Ben kendimi tanıyamam sevgilim
Deli gönlüm bir kararda durmuyor......Süphan’da
BABAMA MEKTUP
SEYFETTİN AVCİ
Baba...
Bak, kocaman adam oldum, büyüdüm baba,
Yalnız ben büyümedim tabi ki dertlerim, kederlerim, hüzünlerim…
Çektiğim acılar bile büyüdü.
Hatta beklentilerim, hedeflerim de büyüdü baba.
Büyümek...
Güzel midir?
Aslında güzel değilmiş be baba.
Bir bilsen baba, kimler üzdü, kimler kırdı, sana hasret olan yüreğimi,
Hele azarlayıp hor görenleri, bir bilsen baba.
Hani diyorum yeniden silsem her şeyi, son baştan geri dönebilsem en başa,
Mesela, yine çocuk olabilsem.
Tutsam ellerinden, bayramlarda şeker toplasak, kırlarda özgürce koşsak yalın ayak ve ben terlesem, hani bir de annem sana kızsa, terletmişsin yine çocuğu dese, ya da ne bileyim kuşlara, kedilere yem versek.
O masumiyet duygularla, doyasıya sarılabilsem, koklayabilsem…
Hatta emekleyerek sana gelebilsem.
Ne olursun, al baba! Kırılan kalbimi, hor görülüp aşağılanan sol yanımı, yanağımdan süzülen gözyaşlarımı, sana muhtaç olan beni…
Hatta benliğimi de al ve beni yeniden büyüt, o şefkatinle o sevginle, yeniden büyüt baba, ne olursun!
Belki bir gün olur da bunları; hatta içimde birikmiş olan yüzlerce, binlerce söylemlerimi bir bir anlatabilsem sana,
Ve sen de sadece, evet sadece bağrına basıp, hatta gözlerimin içine bakıp, beni
dinlesen.
O sıcacık yüreğinin karşısında, mum gibi eriyip gitsem anlattıkça,
bir pervane olsan
yanı başımda baba, ben yandıkça sen söndürsen yüreğimin yangınını,
ben düştükçe sen kaldırsan, namerde muhtaç etmeden önce sen el uzatsan bana, ben ağladıkça sen silsen gözyaşlarımı.
Bilirim, her şeyden herkesten ırak yaşamanın ne kadar acı verdiğini, ağlayınca bile gözyaşlarının yüreğine nasıl akıtıldığını, seni sensiz yaşamanın ne kadar acı olduğunu, bilirim baba.
Hissettim baba, yaşadım bunları, hem de iliklerime kadar yaşadım gurbeti...
Hatta ben; sen üzülme diye okumadım adına yazdığım şiirleri, ağıtlarla birlikte yüreğime gömdüm tüm acıları, tüm hasretleri.
Neden mi? Sırf sen ağlarken gözyaşlarına dokunamayacağımdan, sen hüzünlenirken sana doya doya sarılamayacağımdan...
Ne bileyim işte, dedim ya baba,
Bazen insanın anlatacak o kadar şeyi var ki içinde; dert olmuş, irin olmuş, hatta bazıları kabuk bile bağlamış baba, dokunsan yedi âlemi birden yakacak, sussan içini.
Ama konuşup, anlatacak kimsesi yoktur baba, ne yapayım sana da kıyamıyorum işte.
Kimsesizlik ne kadar zormuş...
Şimdi, şimdi daha iyi anlıyorum seni.
Hatırlıyorum bak, bazen sorardım sana, ağlıyor musun baba? Dediğimde, sen: "Yoo, cigaranın dumanı kaçtı gözlerime " derdin.
Anlatmak isterdin belki ama sen de o küçücük yüreğime kıyamadın, üzülmesin, dertlenmesin, benim gibi dertlerle büyümesin yavrum der gibi bakar bakar ve susardın, sustukça kanatırdın o güzel yüreğini, sustukça yanaklarından süzülürdü acılar, kederler…
Oysa senin de ne çok anlatacakların varmış, senin de kabuk bağlamıştır yüreğindeki o acıların, değil mi baba?
Ama senin yapmadıklarını ben yapacağım baba, belki seni üzeceğim ama, olsun…
Seni alıp karşıma, anlatacağım tüm anlatamadıklarımı, yaşamak isteyip
yaşayamadıklarımı, kabuk bağlayan yaralarımı kanata kanata anlatacağım, anlatacağım baba yarenlerimi, hatta sevdiklerimi bile, belki utanmazsam sevdiğimi bile anlatırım, tabiri caizse dökeceğim içimi...
Çünkü beni ancak sen anlarsın baba.
Neyse!
Aslında nerden başlasam bilemiyorum da.
Sadece acılarımı değil aslında, sevinçlerimi, mutluluklarımı başarılarımı da anlatmak isterdim.
Baba ile oğul gibi, bir evladın saf duyguları gibi, hatta iki dost gibi, dedim ya baba tıpkı sen ve ben gibi.
Sakın, sakın ha! Yadırgama beni baba.
Çünkü bende de çarpan bir yürek var. Bende insanım, anlamsız olsa da hatta cigaranın dumanı kaçmasa da bazen, benim de yaşarıyor gözlerim...
Yani duygulanabiliyorum, çünkü bir evladım ve hatta en önemlisi ben de bir babayım...
Unutma baba, sadece babalar özlemiyor, sadece babalar sevmiyor, sadece babalar ağlamıyor...
Evlatlar da özlüyor, evlatlar da seviyor, hatta evlatlar da ağlıyor baba...
Aslında, tüm keşkeleri silip attım hayatımda,
Ama bazen, ben bile şu köhne dünyada beni anlayan, dinleyen biri olsa keşke, diyorum.
Ha unutmadan, dalga geçerler diye anlatmıyorum içimdeki söylemleri, o yüzden içime dökerek gözyaşlarımı, susuyorum baba.
Aslında bir bilseler suskunluğumun nedenini.
Oysa alıp kem vursam suskunluğuma, özgürleştirsem dilimdeki sözcükleri, azat etsem yutkunduğum kelimeleri, emin ol baba emin ol, ömrümün en büyük ihtilali olur.
Ya da bir bir anlatsam kendimi, açsam tüm duygularımı sana, belki de sessiz sessiz kocaman bir devrim olur hayatımda.
Bilmem, belki dersin ki "İNSAN BU YAŞA GELİNCE Mİ ANLAR?"
Bilmem baba, belki...
GÜNAYDIN SONBAHAR
ŞENAY TEK
Bugün yine soğuksun sanırım,
Henüz çıkmadım yataktan.
Ağaçların sağa sola savrulmasından
Birazda rüzgarlı olduğunu düşünüyorum.
Yatak odamın penceresinden kayısı ağacımızın tepesi görünüyor.
Sararmış, bazısı kırmızıya çalmış yaprakları hala öyle çokki.
Üzerimde yorgan ve battaniye,
Hırka giymiştim pijamamın üzerine, ayaklarımda patikler, tek çorap hiç ısıtmıyor ayaklarımı.
Kömür bitmiş Heralde,
Yoksa annem uyanır uyanmaz yakardı sobamızı.
Babamı çoktandır evde görüyorum, elinde çay bardağı kanepede otururken.
Gözü pencerede bedeni kanepede,
Biliyorum ruhu çookk uzak yerlerde.
Hep Almanyaya gitmek istemiş,
İki tarlayla hangimizin karnı doyacak demiş dedeme.
Dedem derin kök salmış köyüne köylüsüne.
Gavurun memleketinde neydicen dede toprağını ek biç aç mı galiciin, demiş.
Babamın dedesi varlıklı adammış, köyün tarlalarının yarısı onlarinmiş. Ama yedi çocuk, büyümüş evlenmiş tarlalar bölünmüş.
Babam Ne zaman o günleri ansa,
_ahh bubam irahmatli ne oguttu beni nede Alamanyaya saldı. Daha on sekuzumde başımı bağladı ikide tarla verdi çalış gazan didi.
Ben dert değalde el gizininda ganni bek doymadı. Zengin parasiynan fakir bebasiynan oynarmis,bende bebalariminan oynadım,derdi.
Bir sigara sardı en ucuzundan tütünü. Anneme seslendi, uyanmadımı o gız, galksinda isicak bi çay içsin içi ısınır. Ganninizi doyurun benim canım bisey isdemiyo, Bi dolanıp geliim.
Annem uyanık olduğumu biliyor, az önce kapımın önünden geçerken başını uzattı odaya, bisey bırakıyormuş gibi dolabı açtı kapadı, bir eliyle battaniyeyi ayaklarıma sardı. Bilir ayaklarımın hiç ısınmadığını.
Ah annem benim varlığıyla yokluğu bir, yaşamakla ölmek arasında bir çizgi çekmiş kendince, dengede durmaya çalışan ip canbazi gibi. Ne yaşamaya cesareti var ne ölmeyi arzuluyor.
Eli iş tutan abilerim İstanbula gittiler.Babam hiç karışmadı kararlarına, belki kendi yapamadıklarını oğulları yapardı. Dördü de evlendi oralarda, herkes kendi düzenini kurdu, eşleri de çalışıyormuş. Üç abim de eşleriyle bikere geldiler köye, hafta sonu kalıp gittiler hemen. Bir daha gelmediler ama arada telefon ediyorlar, o da yetiyor bizimkilere. Bir abim hiç gelmedi, hep babama kızardı bizi fakirliğe sen mahkum ettin diye. Babam ses etmedi hiç, çok ağrına gidiyordu abimin azarlamalari ama ağzını açıp tek laf etmezdi. Arada bir anneme dertlenirken duyardım kırgınlığını.
_uşahlar haklı haklı olmasinada, emme elimden de bişii gelmiiki, bubam el vermedi ki Bi belimi dogruldam, ne isdedimse önüme set godu irahmatli. Göy yerinden başkaca bi yer bilmiim.
İki çorah darla ekki ekebiliisen biçki biçebiliisen.
Bah kömür de alamadık bu yıl. Biz neyse de Şuncagaz gıza yazzih.
Bugün yine soğuk sonbahar, annemin elleri sıcak, ayaklarımı sararken battaniyeyle hissettim. Çay da sıcaktır, annemle kahvaltı edeyim kalkıp. Ev soğuk, sonbahardan beter. Kışa babam ne eder bulur kömür parasını. Bu yıl ilkokul bitiyor, kasabada ortaokula gonderirmi acep babam. Okumayı çok sevdiğimi biliyor ama parası yok babamın. Olsaydı kömür alırdı zaten, ayaklarımın üşüdüğünü bilir babam....