BEN EN ÇOK BİR ANNE BİR DE ÖĞRETMEN OLMAYI SEVDİM
DERYA GÜLTEKİN
Küçüktüm; 17 Şubat İlkokulu’nun bahçesinden eski hapishaneye doğru siyah önlüklü kuşlar gibi şarkımızla kanatlanıp uçardık.
Köroğlu Dağı'nı ve yamacına garip bir kuş gibi yuva yapmış Bahçecik Köyü'nü, şarkımızdaki 'Bizim yer' diye sahiplenir, bilmediğimiz diyarlara el sallardık.
En güzel ne varsa ve en güzel ne söylenmişse o bizim öğretmenimize aitti, tıpkı ‘’Orda bir köy var uzakta’’ şiirinin türküsü gibi.
Ancak yıllar sonra tanıdım. Ahmet Kutsi Tecer'i ki o da bir öğretmendi
‘’Orda bir köy var, uzakta,’’ şiiri hala okuyoruz ve etkisindeyiz
Bizim diye gösterilen o doğru yolu, evimden ilk çıkarken annemle babam öğretmişti küçükken; ilk öğretmenlerim annem ve babam... Bir meleğin iki kanadı gibiydiler. Babam baki dünyaya göçtü, tek kaldı annem.
Ve öğretmenim…
Mavi takım elbisesiyle gökyüzüm, gökyüzümde, özgürlüğümün resmi gibiydi Hüsniye öğretmenim.
Uzun boyunun yanında minik bir serçe gibi beklerken yetişemem diye sandığım sevgi dalını kalbiyle gözlerime eğdiği anda anladım ki O'ydu öğretmen, anladım ki yoldu öğretmen.
Sonrası, 17 Şubat’tan 100.Yıl İlkokulu’na minik adımlarla yol alırken ürkek kuşlar gibiydik. Bir yuvadan diğerine uçarcasına sessiz sessiz yürüdük öğretmenimizin izinden.
100.Yıl İlkokulu’nun bahçesinde yakan toptan kaçarken kötülüklerden kaçar gibi koşmalarımı, kalbimin tam üzerinde siyah önlüğüme takılı Türk bayraklı okul rozetimi düşmesin diye tutarken "Bayrak resmi var. Aman yere düşürmeyin çocuklar!" diye sessiz ama bir o kadar da derin, şefkat dolu sesiyle bizi tembihleyen eli öpülesi Muammer TURFAN öğretmenimi unutamam. Üşüdüğümde ısınayım diye giydirdiği dirsekleri deriden kahverengi ceketini unutmadım, unutulmaz öğretmen.
Anladım ki, vatanımda bayrağımı sevdiren bir Ana’dır öğretmen.
İşte bu yüzden ben en çok bir anne, bir de öğretmen olmayı sevdim. Bu büyük emaneti taşırken yüreğimde, öğrencilerimin o güzel gözlerini bir gelinciğe dokunur gibi sevdim. Okunmamış kitap gibi söylenmemiş türkü gibi yazılmamış şiir gibi sevdim.
Şimdi, çocukluğumun geçtiği okulumda öğretmen olabilmemin gururu bir o kadar da ayrılık hüznünü duymamın burukluğuyla ilk şarkımı söylediğim okuluma doğru adım adım yaklaşmaktayım. Bu bir ayrılık mı yoksa vuslat mı anlayamadım. Bildiğim şu ki bu şarkı bitmez, ayrıldıkça anladım. Ben en çok bir anne, bir de öğretmen olmayı sevdim.
Bu vesileyle; beşikten mezara bu meşakkatli yolda en güzelini öğrenmeyi ve öğretmeyi şiar edinen tüm eli öpülesi öğretmenlerimin gününü gönülden kutluyorum.
SEN OLMASAYDIN
KENAN YAVUZARSLAN
Gönlüme hasreti öğreten cânan
Şiir mi olurdu sen olmasaydın
Kahvedir gözlerin içimde yanan
Şair mi olurdu sen olmasaydın
Feylesof dilince, bütün bu şeyler
Benim de aklımı perişan eyler
Toprağına yağmur ektiğim köyler
Şehir mi olurdu sen olmasaydın
Hülyalarım senin. Ne olur çıkma
Sen benim ettiğim siteme bakma
İçtiğim kadehler, yediğim lokma
Zehir mi olurdu sen olmasaydın
Gahi güldürürler gah ağlatırlar
Elzemdir, yüreğim seni hatırlar
Karanlık geceye düşen satırlar
Zahir mi olurdu sen olmasaydın
MUCİZE ÖĞRETMEN
NEVİN AKTEKİN GÜLFİRAT
“Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap ve bir kalem dünyayı değiştirebilir.”
Malala Yousafzai
Arif okula gitmeyi uzun zamandan beri hiç istemiyordu.
Çünkü;
O bir türlü okuma yazmayı sökemediği gibi matematiği tam anlamıyla da çözemiyordu. Bu yüzden de bir çok zaman psikolojik şiddete maruz kalıyordu.
Ne zaman okumaya yazmaya kalksa bazı harfler bazı sayılar gözünün önünde adeta dans etmeye başlıyor ve bu nedenle de okuma yazma ve konuşma zorluğu çekiyordu..
Okulda öğrencilerin, öğretmenlerin alayı yetmezmis gibi birde babasının ona aptal çocuk diyen öfke dolu sözleri ile onu aşağılayarak ona bir hiç muamelesi yapması ile kendini kötü hissediyordu.
Bazen bu değersizlik duyguları ile arkadaşlarına ve onunla alay edenlere karşı saldırgan olabiliyordu.
Okul müdürü de Arif ile ilgili şikayetlerden bıkmış, onu disiplin kuruluna verip okuldan attırıp kurtulmak istiyordu..
Son bir çare olarak velisini okula çağırdı.
Arif'in babasına dönerek;
__Bizim artık okul olarak sizin çocuğa verebileceğimiz bir şey yok iki yıldır aynı sınıfta bence sizin çocuğu özel çocukların olduğu özel bir okula alın. Çünkü dediğim gibi bizim ona verebileceğimiz artık bir şey yok.
İsterseniz çocuğunuzu okuldan alın yoksa biz okuldan atacağız tembelliği yanında saldırganlığı ve sorun çıkarması yüzünden...
Arif'in babası müdür odasından başını öne eğerek çıktı. Oysa ki öbür çocuğu ne kadar da başarılıydı.
Babasını görünce her şeyden habersiz Arif koşarak yanına geldi.
Oğluna bir tokat atan babası oğlum salak mısın sen anladım okumaya da niyetin yok en iyisi seni berber çırağı olarak bizim Ahmet usta'ya vermek.
Yürü çabuk benimle gel...
O sırada okula geçici tayin ile gelen başka bir okulda da özel çocuklarda ders veren resim öğretmeni bu konuşmaya ve o tokada şahit oldu.
Yanlarına gelerek;
__Beyfendi neden bu çocuğu bu kadar hırpalayıp aşyağılıyorsunuz...?
Arif'in babası;
__Çünkü o bir ahmak iki yıldır okuma yazmayı bir türlü sökemedi.
Öğretmen;
__Bence çocuğun yanında böyle konuşmayın oğlunuza bir şans daha vermelisiniz. Ben yeni resim öğretmeni ben onunla özel ilgileneceğim lütfen sizde biraz daha sakin olun bu çocuğu da bu kadar hırpalamayın dese de Arif'in babası onu çekiştirerek eve götürdü..
Baba aslında onu okula tekrar göndermeyi hiç düşünmezken araya Arif’in annesinin gözyaşlarının da girmesiyle onu okula tekrar göndermeye ikna oldu.
Aslında Arif derslerde iyi olmasa da harika resimlerde çiziyordu.
Öğretmeni onu bu konuda da desteklerken Arif ilk defa azar yememenin keyfiyle ilk defa gülümsüyordu..
Evet bir sıkıntı vardı.
Harfleri birbirine karıştırıyordu bu çocuk.
Ve bu aslında aptallığından da olmamalıydı. Çünkü o aynı zamanda özel çocuklara da öğretmenlik yapmıştı.
Aptal bir çocuk böyle ayrıntılı ve harika resimler çizemezdi.
Zeka gerektirirdi bu resim dehası eserler için...
Öğretmen sorunu sonunda anlamıştı.
Arif aptal bir çocuk değildi o bir "disleksi" hastasıydı!
Çünkü disleksi, bir bireyin normal zekâ düzeyinde olmasına rağmen dil, okuma ve yazma becerilerinde sorunlar yaşamasına neden olan bir özel öğrenme bozukluğuydu.
Ve Arif'te çabalarsa ona özel ders verip daha sık çalışarak arayı kapatabilirlerdi.
Öğretmen Arifi karşısına aldı..
__Arif biliyor musun sen aptal değil çok zeki bir çocuksun aslında!
Biliyorsun dünyanın dehalarından Albert Einstein bile seninle aynı hastalığa sahipti.
Onun aslında zeki olduğunu anlamayıp okuldan atmışlardı.
Hatta o günlere ait Albert Einstein; ”Öğretmenlerim, aklımın hızlı çalışmadığını, zekamın geri olduğunu, sonsuza dek a’ sosyal olarak boş rüyalarımın peşinde koşacağımı söylüyorlardı” demişti…
Ama o ve ona inanan annesi sayesinde insanlık adına bir çok buluş yaparak adını tarihe yazdırdı.
Biliyorsun bir türlü anlaşılamayan o meşhur ressam Picasso da senin gibi disleksi hastası ama o artık dünyanın en iyi ressamı oldu..
Hatta o çizgi filmlerini izlediğimiz Walt Disney bile..
Ben sana inanıyorum Arif..
Sen farklısın, dünyaya farklı pencereden bakıyorsun diye aptal olduğun söylenemez..
Sen yalnız çaresiz ve aptal bir çocuk değilsin
Ama seninle herkesten çok çalışmamız lazım en çokta başarabileceğine kendin inanmam lazım Arif;
Var mısın benimle bu başarı yolunda beraber yürümeye?
Arif avazı çıktığınca ağlayarak sarıldı öğretmenine;
__Evet varım öğretmenim dedi hastalığının verdiği bozuk konuşmasıyla..
Ve öğretmeni ona her gün ders çıkışı verdiği dersler ile diğer çocuklar ile arayı kapattı...
Onun yaptığı resimlerden bir resmini de ulusal bir resim yarışmasına gönderdi.
Ne mi oldu?
Tahmin edin.
Yarışmayı Arif kazandı.
Artık Arifi herkes seviyordu.
Onunla ailesi de okulu da öğretmenleri de ülkesi de gurur duyuyordu.
Arif ödüllerin dağıtıldığı salonda ödülünü alırken salonda her zaman sevgiyle yanında olan öğretmenin gözlerinin içine bakarak;
_Bu ödülümü bu ödülü kazanmam da yardımcı olan öğretmenime ve öğrencilerini sevgiyle seven ve ona inanan tüm öğretmenlere adıyorum dedikten sonra kürsüde işaret parmağı ile resim öğretmenine göstererek işte o benim kahramanım dedikten sonra ödülünü alıp kürsüden inerek öğretmeninin yanına gidip sarılırken bütün salon onları ayakta alkışlıyordu..
Unutmamak gerek “Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap ve bir kalem dünyayı değiştirebilir.”
Hayatta en büyük mucize ise, küçükken iyi bir öğretmene rastlamaktır.”
İyi ki var sevgiyle kalbinden veren bize ışık olan yol gösteren öğretmenlerimiz.
Ellerinden öpülesi mesleğini aşk ile yapan sevgi dolu yürekli tüm öğretmenlerimizin
Öğretmenler gününü kutluyor saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
ÖĞRETMENİM
NURULLAH ÖZDEMİR
Çatlat kabuğumu çıkar özümü
Gizli cevherimi bul öğretmenim
Hayat ki bir derya bellet izimi
Sığ denizde göster yol öğretmenim
Bayrak, vatan, insan, kur-ân hakikat
Değil midir aklın çocuğu dikkat?
Bilgi ile doldur beynimi kat kat
Dalında açayım gül öğretmenim
Arayıp bulayım ne varsa nerde
Fen ile aramda kalmasın perde
Kapında bir hâl icazet ver de
Olayım kırk sene köl' öğretmenim
Kol kanat gerdin rüzgâr esince
Sen tuttun elimden yere düşünce
Yağmur oldun yağdın hep ince ince
Yağmasan olurdum çöl öğretmenim
Olur ya gün gelir benden ırarsan
Hatırlar adımı bir gün anarsan
"Narmânî kim neci" eyer sorarsan?
Sırlayıp örttüğün bal öğretmenim
HAYAT BEŞİKTEN MEZARA KADAR SÜREN BİR OKUL; BİZLERDE KÂH ÖĞRENCİ KÂH ÖĞRETMEN.
ÖZAY POLATOĞLU
İnsanlığı dünya ve ahiret mutluluğuna taşıyacak olan yegâne yolun rehberi, güzide öğretici, barış ve esenlik elçisi, eminlik ve doğruluk timsali, kurtuluş müjdecisi Muhammed peygambere salat ve selam olsun!
Vahyin rehberliğinde, peygamberin örnekliğinde, temiz aklın ve ahlakın gözetiminde her türlü batıl, hurafe, bidat, mistik, fantastik, paganist, kültçü, materyalist, sekülerist, faşist, komünist vb. ideoloji, beşeri düşünce, yol, yöntem ve yaklaşımlardan uzak bir gelecek nesil ideali için gayret gösteren öğretmenlere selam olsun!
Derdi; akla ve bilme önem veren, özgür ruhlu, adil, duyarlı, merhametli, barışçıl, yardımsever ve erdemli insanlardan müteşekkil bir toplum inşa etmek olan öğretmenlere selam olsun!
İnsan yetiştirmek büyük mesuliyet ister. Öğrenen insan, tıpkı bir ağaç gibidir. Suyunu verir, mevsiminde budar, gereken özveriyi gösterir ve doğru zamanda faydalı müdahalelerde bulunursanız tatlı meyvesini toplarsınız. Aksi halde o ağaç kuru bir odun olmaktan, siz de oduncu olmaktan kurtulamazsınız.
Unutmayalım ki büyük düşünürler, seçkin âlimler, büyük kâşifler, mucitler, bilim insanları, edebiyatçılar,
Şairler, sanatkârlar, müzisyenler... Siz öğretmenlerin eseridir. Yine biliyoruz ki en azılı katiller, caniler, sadistler, tecavüzcüler, hırsızlar, arsızlar, dolandırıcılar, yalancılar... Bunların da öğretmenleri oldu, bunlar da okul okudu, kalem tuttu. Ancak doğruluğu ve iyiliği değil yanlışı ve kötülüğü yol tuttu. Bunlardan da mesulsünüz, mesulüz.
Bu duygularla üzerimde büyük emekleri bulunan tüm öğretmenlerime; insanlık, hakikat, bilim ve ahlak adına öğretmiş oldukları doğru, güzel ve iyi olan ne varsa hepsi için ayrı ayrı teşekkür ediyorum, kendilerini saygıyla selamlıyorum.
Hakları ödenemez, biliyorum. Allah hepsinden razı olsun.
ÖGRETMENİME
SALİH KURTULMUŞ
Öğretmenim
Senin ellerinde yükselirken insanlık
Kapılma ümitsizliğe
Öyle buyuruyor Kur'an
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu”?
Sen dimağını yorarken, koklarken tebeşiri
Ve gözlerinle, beyninle, kalbinle
Birleştireceksin ilmini
Aldırış etme bilmeyenlere ve anlamayanlara
Süreceksin yüzünü bilginin gölgesine,
Öğretmenim
Ey ümidi istikbalim, bildirenim, nuru ilahiyi
İki kaşı arasına kıblemi astıklarım
Uykularımın ninnisi
Buyurmuyor mu yüce tebliğcim
"Bilselerdi onlar böyle davranmazdı,
Sen onlardan yine de hidayetini esirgeme"
Ey Salih’e hoşgörüyü ve sulhu öğreten
Yine de kızmıyorum suç benim
Anlatamadım, senin ulviyetini
Öğretmenim
Bilselerdi anne babadan sonra
Eli öpülür öğretenin
Ellerinden öperim öğretmenim..