DUAYLA...
DERYA GÜLTEKİN
Ne zaman dağları dumanlı görsem
Şiirle sazlanır, sızlanır gönlüm.
Hasretlik od’una sular da döksem
Duayla hazlanır, hâllenir gönlüm.
Ne zaman dağları yolculu görsem
Şiirle sözlenir, özlenir gönlüm.
Bir dava uğrunda ruhumla ölsem
Duayla aklanır, yücelir gönlüm.
Ne zaman dağları hesapsız görsem
Şiirle bilenir, dilenir gönlüm.
Öğreten yolunda köle de olsam
Duayla yetişir, yeşerir gönlüm.
Ne zaman âhımı çaresiz görsem
Şiirle millenir, bellenir gönlüm.
Bu devran çarkında haklı olmazsam
Kırılır kalemim, boş olur gönlüm.
İNSANLIK İÇİN GÖZLERİME ELBİSE DİKİYORUM
YAŞAR ADIYAMAN
Katliamlar, savaşlar, kan ve gözyaşıyla yoğrulmuş eylemler, sözler ve tüccarların yarattıkları cehennem kuyularının cüruf yığınları arasında, insanlara ölümün tabi hakkını vermeden ticarethane gibi işletilen yeryüzünde, devlerin yarattığı hegemonya da vicdan yoksunu devletlerin kucağında, geleceği çalınmış hayalleri ellerinden alınmış başta çocuklar, yaşlılar kadınlar ve insanlara yarattıkları putşunist tanrılara inandırılmış yoksul kentlerin diyarında şafaksız ve çaresiz eller sığınıyor gözlerimden yanaklarıma acının tarifi yok geleceği gecelere uykusuz bırakıyorum ve yine uykusuzum.
Şimdi liman dolu bekleyişler sarıyor beni bu gemi her gün biraz daha bataklığa yanaşıyor. Kömür karası gözlerde dolar dolar insanlık ölüyor.
Ben sadece bakıyorum oda bakabilirsem vitrinde hayalini kurduğum elbiseyi şimdi insanlık için dikiyorum gözlerime.
Ey sahili kızıl kan kokan ülkem, bu mevsimde hazan geçecek, eylül eylül üşüyorum yine
Hani diyorum bir daha bir nefes istesem yüzüm yüzüne değse bunun adı barış olur mu?
Gökyüzü gökyüzüne değse bomba yerine barış yağmuru yağsa yüreklere olmaz mı.
SAVAŞA HAYIR
HACI ABDULLAH KOZAN
Savaş değil, katliam bu, söyleyin barışa
Kadın yavrusunu korur, zalim yapar vahşeti
Dünya umarsız bakar, dur de, hain yarışa
Hangi vicdana sığar, yaşar masum dehşeti
Siyah beyaz fark etmez, savaş insan ayıbı
Kıyma cana yaşasın, kim öder bu kayıbı
Güçlü olan öldürür, bu mu sizce adalet
Zalimleri kovalım, hepsine olsun lânet
İşte güzel şehirler, savaş sonu hayalet
Hangi vicdana sığar, yaşar masum dehşeti
Siyah beyaz fark etmez, savaş insandan çıkar
Kıyma cana yaşasın, hayat zulümden bıkar
Yanar ana ciğeri, çoluk çocuk demeden
Vicdan acıma yoktur, acı susuz yemeden
Canlar düşer toprağa, insanlığı bilmeden
Hangi vicdana sığar, yaşar masum dehşeti
Siyah beyaz fark etmez, savaş insana zarar
Kıyma cana yaşasın, barış adalet arar
Medeniyet Avrupa, hepsi sözde kalıyor
Cani olup üşüşmüş, binler canı alıyor
Suçlu suçsuz demeden, yanlarına kalıyor
Hangi vicdana sığar, yaşar masum dehşeti
Siyah beyaz fark etmez, savaş insandan kaçar
Kıyma cana yaşasın, başında güller açar
Hep beraber olalım, bu vahşeti yolalım
Herkese yeter dünya, gönle barış salalım
İki Cihan Serveri’n, bulup örnek alalım
Hangi vicdana sığar, yaşar masum dehşeti
Siyah beyaz fark etmez, savaş insanı yıkar
Kıyma cana yaşasın, dirlik İslam’a çıkar
Çıkarı bırak yana, sevgi adalet iste
Aşkla sevin herkesi, işte sizlere liste
Hacı’m çokça üzülür, çıkıp oynama pis’te
Hangi vicdana sığar, yaşar masum dehşeti
Siyah beyaz fark etmez, savaş insandan gelir
Kıyma cana yaşasın, merhamet sevgi bilir
ELLİ YIL DEDİĞİN ELLİ SANİYE
YUSUF DURSUN
Daha dün gibiydi aşka düşeli,
Ezelden ebede kavil vermiştik.
Sevdamızın ateşiyle pişeli,
Gönül denen bir murada ermiştik,
Ezelden ebede kavil vermiştik.
Yeşil de bizimdi, solgun sarı da
Maviyle sonsuza süzülen bizdik.
Leyla ile Mecnun kaldı geride,
Aşkın kitabına yazılan bizdik,
Maviyle sonsuza süzülen bizdik.
Ebemkuşağına binmişiz gibi
Seyreyledik gökyüzünden âlemi.
Huzur iklimine konmuşuz gibi
Geride bıraktık derdi, elemi;
Seyreyledik gökyüzünden âlemi.
Ömür su misali aktı sonsuza,
Kaç yanık ceylanı suya götürdük.
Aşkı damla damla döktü sonsuza
Çorak gönüllere sevda yetirdik,
Kaç yanık ceylanı suya götürdük.
Bindik kanadına Anka kuşunun,
Aşkımızla Kafdağı’nı aşarız.
Kıymeti yok bizde dünya yaşının,
Biz ölümsüz aşk uğruna yaşarız,
Aşkımızla Kafdağı’nı aşarız.
Terkisinde bir ölümsüz aşk ile
Deli taylar gibi koşuyor zaman.
Ermek için bir mübarek menzile,
Bu aşkı sonsuza taşıyor zaman,
Deli taylar gibi koşuyor zaman.
Doludizgin aşıp zorlu yılları,
Ebet müddet sevdalara karıştık.
Gül yurdundan alıp gonca gülleri,
Çağlar üstü gülistana eriştik,
Ebet müddet sevdalara karıştık.
Sarı yaprak gibi yaşlansak bile
Her geçen saniye bizden iz taşır.
Takvimler aşk için gelirken dile
Sevda defterine bizden söz taşır,
Her geçen saniye bizden iz taşır.
Bir gün diyecekler, sondur bu nefes;
Onu da aşk ile alacağız biz.
Müjdeler verecek bir ilahî ses:
Size ikramımdır bu koca deniz,
Onu da aşk ile alacağız biz.
İsteriz ki izin versin Yaradan,
Mahşere dek sürsün bizim aşkımız.
Sıyrılsın kafesler bir bir aradan,
Beklesin bizleri cennet köşkümüz,
Mahşere dek sürsün bizim aşkımız.
GİTMELİYİM
ESMA BOLAT
Sana öfkeli değilim yanlış anlama, birazcık kırgınım o kadar
Belki ben de senin hayat sahnene takılı kalırım
bir gün
Belki de kaldım kimbilir
Beni büyük sevme
Sen çok sevince hasta olursun bilirim
Susuyorum sevdiğim seni susuyorum, sana susuyorum
Sen ki ruhumun kenarında dolaşıp,
Kalp zilime basıp kaçan mahçup gülümseyen çocuktun
Senin en çokta o gülüşünü sevdim demişmiydim bilmiyorum
Bazen unutuyorum, unutmamak için notlar alıyorum bilirsin
Ben kapılarımı sonuna kadar sana açmışken
Sen o kapıdan girmeye yeltenemedin.
Çaresizdin!
Çaresizdim!
Oysa sana güneşi bitmeyen günler sunmuştum kalbimde
Ve sıcacık, tutabileceğin eller
Sen ise yıkılan gemi enkazından seslendin sana vaad ettiklerime
Bilmeliydim yaralı kalbe yara bezi olurken acı çekeceğimi
Küçük rüzgarlarımdan çarptım sakallarına ürktün, için titredi
Pamuklarımı hazır etmiştim oysa
Yaralarını nisan yağmurlarıyla temizleyebilmek için esmiştim aslında
Ben her şeye rağmen beklemek istedim
Ben ölmeden seni görmek için ölmeyi dileyemedim
Anlayamadın!
Beni zorla gönderdin.
Sonra tekrar geldin!
Sana güveni sarsılmış bahçemden çiçek veremediğim için bağışla
Biliyor musun artık eskisi kadar cesur değilim
Korkuyorum sevdiceğim
Tarumar olmandan, can dediklerini kaybetmenden korkuyorum
Sen varken benliğim yerle bir olmayı severdi
Ruhum mikroplaşmayı, içimdeki kız çocuklaşmayı
Hissizleşiyorum sensiz sevdiceğim
İşte böyle böyle dökülüyorum
Ama sen yine de bilme tüm yaşadıklarımı
İçimde hangi vesvese ile boğuştuklarımı.
Dökme yüzünü öyle!
Sen mutsuzken çirkin olursun kimseye o halinle görünme
Çünkü onlar benim gibi ruhuna bakamaz
Sen mutlu ol ki çizdiğim tüm hayallerimi toz edip üfleyeyim gökyüzüne
Sen huzurlu ol ki çiçeklerim çürüyüp dökülsün
Bir başkası gelip çiçekleri sularsa diye merak etme i
İzin vermem kimsenin dallarıma dokunmasına
Ve asla beni anlamaya çalışma
Canına dokunursa çaresizliğim, çaresizliğin yüreğim yanar
Yakma sevdiceğim!
Yapma!
Git !
Bu defa arkama bakmıyorum..
Bakarsam gidemem, gidemezsem yıkılır kalkamam diye
Şimdi gitmeliyim! (...)
OYUNA GELİŞ
NİMET TANER
gök yüzlü bir kucak yıldız sererdi üstümüze
açardı yüzümüzün goncası
yeşil göz olurdu gözümüze
çizgiler eğilir doğrulur inci dizerdi dilimize
duvarların kelebek olmuşluğu da vardır
yolların ceylan’casına sekmişliği de
uzun saçlı söğüttür şahidimiz
sıska belli kavak
defne kokulu elleriyle
oyuna getirirken kışı çocuklar
ve nedense bir gün gider anneler
sadece bir gün değildir giden takvimden
bir gül de gider goncası serpilmeden
siyah neydi pembe ölmeden önce
anlamsızlığın ışık yanılgısı
işte o gün içer çocuklar
bütün ceylan’ların kanını
dilsiz makas keser söğütlerin körpe saçlarını
içimde kalır gül goncası ceylan mezarlığı
ellerim iki öksüz zaman yontusu
Yazan gönüllere selam olsun, sağlıklar diliyorum.