KARAKOÇ’UN ARDINDAN
HAŞİM KALENDER
Bir çınar devrildi üzgün yeryüzü
Alev titrek kaldı şiir ağladı
Mihriban susarken yutkundu sözü
O ummana daldı şiir ağladı
İki bin on iki haziran yedi
Kara haberini ajanslar dedi
Şair Abdurrahim Karakoç adı
Ekranlara geldi şiir ağladı
Hükmü ilahiye uydu yürüdü
Gökyüzünü kara bulut bürüdü
Yüce dağ başında beyaz kar idi
Mevla çekip aldı şiir ağladı
Yeri dolmaz koca yürekli adam
Gelenler gidecek kalsın hoş sedam
Kitaplıkta yerin sen dolu odam
Ümitlerim soldu şiir ağladı
Dualar yükseldi koçun hasına
Ağlayarak girdim gün ortasına
Gözlerim yaş ile gönül yasına
Boşaldıkça doldu şiir ağladı
Vuslat beklentisi sona ererken
Mihmandardı şairlerle yürürken
Her canlı ölümü tadacak derken
Kalem mahzun oldu şiir ağladı
Binlerin duası kaplar âlemi
Elbet yas tutacak altın kalemi
Tarifsiz koyduğu acı elemi
Yürekleri deldi şiir ağladı
Sevdadır gönlünden gönlüme akan
Ölüm hakka varış ameldir yakan
İlçen Ekinözü kütükte çıkan
Azrail’di buldu şiir ağladı
Kalender’im aşk kâğıda sığmadı
Dik duruşlu zulme boyun eğmedi
Onsuz batan güneş daha doğmadı
Kara toprak güldü şiir ağladı
İDAM GÜLLERİ
FATMA ARIKAN
Bir ilahi hikmet var, bu tarihi doğuşta
Yirmi iki ülkücü hepsi aynı koğuşta
Suçu vatanı sevmek berat'ına yetmiyor
Yirmi iki cengâver bir kefenlik etmiyor
Kodesin terzisinden duyuldu kara haber
Demek ki yazılarda ölmek varmış beraber
Zalimce kurulacak meydana darağacı
Vurulacak boyunlar suçsuz iken ne acı
Karar verilmiş artık dönüş yok bundan geri
Haberi duyanlarda dimağlar yangın yeri
Dostu Selçuk Duracık Halil Esendağ ile
Beraber can vererek varacaklar menzile
Koğuşta çıt çıkmıyor diller lâl yüzler donuk
Gözlerden gitti neşe hepsinin feri sönük
Tekbirler getirdiler oynadı yer yerinden
Helallik istediler cellâdın her birinden
Mücadele ederken Turan'dı niyetleri
Dillerinde Kur'an la belli akibetleri
Dönüp de cellâdından helallik aldı Halil
O zindanın duvarı Halil’e oldu kefil
Selçuk'a dedi Halil önce seni alsınlar
Görme dayanamazsın sonra beni alsınlar
İlk Selçuk yürüyerek sanki sırattan geçti
Cellât hiç acımadan gür bir fidanı biçti
Sallandı durdu Selçuk ipte tam ercesine
Gülümsedi giderken hain ezercesine
Halil’e geldiğinde yağlı urgan sırası
Kelime-yi şehadet dilinde ki nârası
Kanatlanıp uçarken uçtu yüzden tebessüm
Vücutlar dimdik ama kaçtı gözden tebessüm
Sallanırken bedenler kıble önünde durdu
Geçip yalan dünyadan cennet ettiler yurdu
İki cana kıyarak bardağı taşıranlar
İkisi de kıblede durunca şaşıranlar
Nasıl olur diyerek koğuşu inlettiler
Zindan duvarlarına pişmanlık dinlettiler
Tan ağarmadan cansız kuru bedenler kaldı
Pişmanlık gecesinden niçin neden'ler kaldı
Karanlık gecelerde kaç kişi candan oldu
Gidenlerin yerine yeni suçsuzlar doldu
Yusuf yüzlü yiğitler şehit oldu bağrında
Nice Koçyiğitleri verdik vatan uğrunda
İstikbalde daima onları yâd ederiz
İstiklâli daima onlara vâd ederiz
İnsanı zincirleyen yine insandı kardeş
İnsan insanı astı caniye doğdu güneş
Bitmiyor ülkücüye her gün gelen zulümler
İçimi titretiyor haksız yere ölümler
Kızılelma hedeftir hedefe ulaşmalı
Birlik içindir hedef Turan'da buluşmalı
UMUDUN KIRBASINDAN BOZULMUŞ MAYA ÇIKTI
DÖNDÜ ŞİNEL
Aydan aya düşürün saklayın gerçekleri
Menzile çeyrek kala yalanlar aya çıktı
Çığırtkanlar pazarda ezerken çiçekleri
Umudun kırbasından bozulmuş maya çıktı
Sam yeli kavururken arar olduk poyrazı
Zamana yenik düştü, göremedik Nevruz'u
Varsın ahbaplar yesin, kiraz, kavun, karpuzu
Tarih tekerrür etti yolumuz köye çıktı
Kurtlar, kuşlar görünce dilsizdeki ahvali
Yosun tutmuş kayalar izah etti minvali
Elini ayağını ovalarken ahali
Çarkın çıkardığı ses sonunda Hay'a çıktı
Dünyayı parmağında oynatadursun modem
Aktörler rol kesiyor, kâmiller sırra kadem...
Derisinin içinde ruhsuz gezerken adem
Kılıfının markası tescille toy'a çıktı
Yağsa yıkanırdı arz bölüşürdü kıvancı
Mazlumun gücü yetse yaşamazdı utancı
Kör kuyuya düşenler yitirince bilinci
Avuçların temposu yazık ki vay'a çıktı
Gün geçtikçe artıyor kemliğin semeresi
İnsanı köle etmiş nefsinin emmaresi
Şinel'e dert yüklerken avamın biçaresi
Ücretlinin isyanı şekere, çaya çıktı
NE SİTEMİM NE DE NAZIM VAR BENİM
HANDAN UÇAK TUNCA
Siz bakmayın böyle mutlu halime
İçli içli çalan sazım var benim
Aldanmayın dudu şakrak dilime
Solgun baharlarla, yazım var benim
En güzel çağımda yedim vurgunu
Şu zavallı kalbim hüsran yorgunu
Kimse anlayamaz gönlü dargını
Yüreğim yaralı, sızım var benim
Bu şehir karanlık, bu şehir ıssız
Nasıl yaşanır ki böyle ışıksız
Geceler çok zalim, öyle insafsız
Ne tadım var ne de tuzum var benim
Alev alev kor kor yansa yüreğim
Hatırım kırılsa, düşse değerim
Gönül koymam dosta boyun eğerim
Ne sitemim ne de nazım var benim
GÖZÜM AÇIK GİTMESİN
MUSTAFA KARAAHMETOĞLU
Badem gözlü olmadan seveceksen sev artık
Huzura ereyim de gözüm açık gitmesin
Ellerimi tutmazsan taş başa olur yastık
Mutlu can vereyim de gözüm açık gitmesin...
**
Hakkım helal değildir ararsan kısmetini
Bak iş işten geçince görürsün zahmetini
Belki bir gün anlarsın sevgimin kıymetini
Önüne sereyim de gözüm açık gitmesin...
**
Uzaklarda arama aldığın nefesteyim
Bakınma sağa sola bildiğin adresteyim
Bana sorarsan eğer o meçhul kafesteyim
Sevdanı dereyim de gözüm açık gitmesin...
**
Kıymet değer verince hiç vazgeçilmez sandım
İnsan beşer şaşarmış yalan sevdana kandım
Aşkın ateşi deyip kor alevlerde yandım
Son defa göreyim de gözüm açık gitmesin
SEN BENİM
CAHİDE AÇIKYILDIZ
Coğrafyamın Susuz çorak toprağının çatlamış dudakğında biten
Gôz yaşımla büyüttüğün gelinciğimsin
Sen benim
Söylenmesi zor ana dilim
Mısralarına özlemimi nakış nakış işlediğim en fiyakalı şiirim
Sen benim
Hasretinden milim milim erdiğim memleketim
Gecesine gündüzüne gurbet kaldığım
Sen benim
hükmüne baş eğdiğim
Asırlık mûhebbet yediğim en güzel cezasın
Sen benim
Bağırı bağıra içime sustuğum
Dal gibi Dalyan gibi delikanlı sevdam
Sen benim
Yüreğimin minberinde silûetine ibadet ettiğim
Aklımda adına zikir çektiğim
Sen benim
Solumda uyuttuğum
Hafızamda nan gibi tuttuğum
Sen benim
Akşam kızıllığım
Sabahına uyandığım seher yelim
Sen benim
Mavinin koynunda asilce sevdiğim
Göğsünde ki kuşların kanadına uçurduğum deli sevdam
Sen benim
Mülteci yanım
Uğruna gözlerimi ýûreğimi sûrgun ettiğim
Sen benim
Papatyanın yaprağından ôptûğûm
Êşgalini kalbime işgal ettiğim
Sen benim
Geceler boyu içime çektiğim
Uyku diye uyuduğum
Sen benim
El ayak değmemiş
Beşinci mevsimim
Sükutu huzuruna dört mevsim doyamadığım
Sen benim
Yaradanın elinde damla damla kalemine dökülen mürekkep
Yazgıma yazılan en güzel yazısın
Sen beni
El alem değil elli alem nedere aldırmadan
Éşkere eşkere seviyorum dediğimsin
Sana kavuşmak için
Bir ihtimal de ôlûmse ben burdayım
Buyursun gelsin başım gözüm üstüne
Biliyorsun dimi sevgili
Senin en güzel yerin kahve rengi gözlerin
Onları yaşamadan ölürsem çok yazık olacak..!
Bakmadan Geçme




