FİRAVUNA SÜKUT İSYANIM
YAŞAR ADIYAMAN
Sakın yüzüme bakma
Hüznümü ele verme benim
İbrahim değilim içimi yakma
Aklımı yele verme benim
Sakın söz söyleme bana
Aşka mahcup gözlerim
İsyana sürgü çekti ellerim
Kalbimi ummana salma benim
Düçar oldu söz kaleme
Kifayetsiz kaldı dilim
Lisan hal aldıkça öze aleme
Sözümü ele verme benim
Beni hatırla dünden kalma
Derin mezar kuytusu kalbim
Sessizlik çağın balayındayım
Sükutu çileye çevirme benim
İlmin tacını yere serdim
Aklıma hüküm süren evelim
Kaç firavuna isyan ettim
Onu da ancak ben bilirim
ESİRGEYİCİ
YAVUZ YAVRUTÜRK
Sevmek ölmekti bazen literatürlerde
bazen de dokunmak yasaksız
aşkı anlatırken buskaglia,bileliğiyle
aşka inanmış iki insanın
ayrı tenden çalan iki eli
dokunmalıydı birbirine
ki aşk hayat bulmalıydı kutsanan dokunuşlarda
ve biz günahlarını yakmalıydık
bu vefasız şehrin.Bağışlamaz bir bakışla baktın gözlerime
bir an kayboldum gözlerinden
sevimsiz ellerin yazdığı hayatlar yaşıyordun
yüreğimi kurban ederek giyotin darbelerine
sen inciniyordun
inciniyordum
kendini yaşamaktan korkuyordun
ll
Seni tanımıyordum,adını bilmiyordum
her köşebaşı karşılaşmalarımızda beni kuşatıyordun
seni seviyordum.
ne zamandı tanışmamız hatırlamıyorum
sabahtı galiba
geceye denk gelmişti ayrılmamız
yangından kaçırırcasına ellerini
ceplerinde saklıyordun.Korkuncun aynasında yansıyan rüyalardaydık
ağlamaklıydık ikimiz de
/kabus dolu düşlerden katran damlıyor/
gitme..!
bir çuvaldız bul ya da bir iğne
batır kaba etlerime
uyandır beni
ya da ben parmakuçlarımla dokunayım göğsüne
birimiz çabuk davranmalı
bu kabustan uyanmalı
haydi
lll
Beynimde subakut hematom mu ne!
kasabanın sessiz bir köşesinde öleceğim
ve yalnız
damarlarım monitol içiyor merhamet ellerinden
ve canım acıyor
gözlerin uysallaştırıyor beni
dokunuşun çarem
korkunç bir düş görüyorum içim geçince
-gidiyorsun-
dur diyorum daha çok erken
ağlamaklıyız
böyle olmuyor
herşey başlamalı yeniden.
lV
gülümsüyordu içi gözlerinin mutluydun
ben yanındayken
unutmuştum beynimdeki acının hengamesini
firari yaşamlarımız buluşuyordu yasak mevzilerde
yalanlar söylüyorduk sonra birbirimize
/oysa seviyorduk/
yüreklerimiz kaçak çarpıyordu sevgiye
itiraf edemiyorduk uzayıp giden gecede duygularımızı
gözlerimiz tokuşunca karşılıklı
yırtılıyordu yalanlarımız kendiliğinden
sessizce ve kendi halinde değiştiriyorduk yazgımızı.
V
Açtım,başım dönüyordu
karanlığı gözlerimin zoruyla yırtıp gelmiştim
elimi uzattığımda kayboluyordun
elime dikenler batıyordu
sitemli bakıyordun feri sönmüş gözlerime.
/ve utanmıştım/
ondandı senden çalıyordum gözlerimi
odadan çıkarken
mermer bir heykel gibi durmuş
hüznü yansıtıyordun duvarlara
gitmeliydim/gidemedim
döndüm sana gelecektim
/gittiğim her yol sana geliyordu nasılolsa/
ayaklarım dolandı birbirine
arkamdaydın,bekliyordun biliyorum
birşeyler söylemem gerekiyordu belki de
açamadım seni özleyen gözlerimi
karanlığın içinde bir uğultu boğuyordu o an beni
sana ulaşamıyordum.
Vl
Sonra seni aradım
sen yeni uyanmıştın ashab-ı kehf uykusundan
boğuyordu kelimelerin tarifedilmez kavgalıydı
ben gökyüzünün en küçük en sönük yıldızıydım şimdi
senden düşüyordum ani,bir cehennem çukuruna
akıyordum.
küçüktüm işte,ışığım sönüktü
kimse görmüyordu / kaderimdi bu
sen gözlerini kapatıyordun.
korkmuştum
iliklerime neşter vuruyordu ölüm
uyumak niye bu kadar zor olsundu ki
ölüm de bir anlamda uyku değil miydi sanki
sabah uyandığımda güneş doğmuştu
sana yazdıklarım yarıda kalmış/uyumuştum
en birinci arkadaşım
nerdesin şimdi....?
VANA BAKARKEN
ÜMİT KAYAÇELEBİ
Temiz bir Van isteyenler için.
Doğunun incisi diye bildiğim
Van’ın şu haline bakar ağlarım
Dünyada Van ahrette Van dediğim
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Seyyar satıcıyla dolu her taraf
Arabalar dersen olmuş iki sıra saf
Yığın yığın çöple doludur etraf
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Sigarayı içen yere atmakta
Yere tükürende çalım satmakta
Eline geçeni hep fırlatmakta
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Esnaflar malını koymuşlar yola
Üçtekerliler de olmuşlar bela
Kuru gürültüden duyulmaz sala
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Neme lazımcıdır yaşlısı genci
Her bir tarafı da sarmış dilenci
Ana caddenin de hali çok feci
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Bidon varken çöpü yere döküyor
Kanallardan tonla çöpler akıyor
Durduk yerde ağaçları kırıyor
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Mamur olan şehri viran eyledik
Kirletenleri de hep seyreyledik
Şehri sahiplenip biz ne eyledik
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Niye pis olmuş bilmem bu ahali
Kirletip dururuz bu güzel ili
Netsin belediye, ne etsin Vali
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Hep devletten bekliyoruz her şeyi
Gel temiz tutalım şu beldeyi
Çöple doldurmayalım kanal dereyi
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Yeter artık kendine gel kardeşim
Ne olur biraz temiz ol kardeşim
Gel şu şehri de evin bil kardeşim
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
**
Vilayet ve belediye ne eylesin
Temiz olmayana kim ne söylesin
Şair de derdinden şiir yazdı neylesin
Van’ın şu haline bakar ağlarım.
İYİLİK GÜZELDİR!
NECLA ARPA GÜLAÇAR
Kötülüğü iyilikle savmayı Hz. Peygamber (S.A.V)’den öğrendik değil mi?
O, bize yüce Kur'an'ın ayetlerinin ışığında iyilik yapmayı nasihat eder. İnsana, hayvana, bitkiye, eşyaya, çevreye hülasa her şeye iyilik ile muamele etmeyi nasihat ederdi.
İyilik çıtamızı test ettiğimiz oluyor mu? Veya insanın iyilik sınırı nedir?
Bizi sinir eden, nankörlük eden insanlara iyilik yapmaya devam ediyor muyuz?
İyiliğe devam edince enayi durumuna mı düşüyoruz?
Bir kafesin içine sığdırılmış kalbimiz var.
Hem de dar bir kafes. Zahiren o, dar kafesin içindeki kalbe fazla bir şey sığmaz fakat maneviyatla baktığımızda dar bir kafes değil, kocaman bir yürek görürüz.
Tasavvur edemeyeceğimiz kadar büyüktür. Yüce Allah'ın bize verdiği merhamet duygusu ile iyiliğe yöneliriz.
Çoğu zaman öfkemiz merhametimizi gölgelendi riyor, yaptığımız iyiliğin karşılığında nankörlük gördüğümüzde hayal kırıklığına uğruyor, akabinde iyilik yapmayı bırakıyoruz.
Peki hiç şöyle düşündük mü?
İnsanların geneli yaratıcısına karşı nankörlük ediyor söz verip sözünü tutmuyor, yalan söylüyor, gıybet ediyor, insanoğlu her şeyde haddini aşıyor, şükretmeyi unutuyor.
Kendisine başka bir insan tarafından sunulan bir bardak suya teşekkür ediyor, fakat yaratıcısını ihmal edip unutuyor.
Buna rağmen Yüce Allah kuluna merhamet edip iyilik yapmayı bırakmıyor. Yeryüzünden suyu çekip alır ve bir daha su indirmeyebilir. Sadece suyu alsa bizden sahip olduğumuz bedenimiz dahil her şey yok olup gider.
Rabbimiz iyiliği seviyor ve bize iyilik yapmayı öğütlüyor.
İyilik yapmak zor bir şey mi?
Hayır zor değil bilakis herkes gücü nisbetinde iyilik yapmaya davet edilir.
Çocukluğumda bir şarkı vardı okul koridorlarında güle oynaya söylerdik "iyilik yap iyilik bul kim kazanmış kötülükten." Çok manidar değil mi?
Zahiren kötüler güçlü görünsede neticede kaybeden hep onlardır. Bu Yüce Allah'ın vaadidir. "İyiliği emret, kötülükten alıkoy!" Onun bize öğrettiği Şiar ne güzeldir.
Ne diyor güzel Peygamberimiz! (S.A.V) "Kötülükten alıkoymak bir iyiliktir."
Yapılan kötülükleri sayıp döküyor medya denen canavar. Kötülüğün azmettiricisi olmuş durumda kötüye yol gösteriyor.
Bir kötülüğü düzeltmek erdemdir. Düzeltmeye gücümüz yetmiyorsa, hiç değilse onu anlatmayarak yaygınlaşmasını engellemek erdemdir...
İşte tam burada bir hikaye girer devreye erdem'e davet eden bir hikaye...
"Bedevinin biri birgün çölde seyahat ederken uzaktan çaresizlik içerisinde kendisine el sallayan bir adam görmüş ve hemen devesini ona doğru sürmüş. Zavallı adam uzun günler aç ve susuz kalmanın sonucu bitap düşmüş bir halde gelen bedeviye seslenmiş: Lütfen biraz su!
Bedevi devesinden inip suyu hazırlarken, adam kendisinden beklenmeyen bir çeviklikle bedevinin devesine atlamış ve hızla uzaklaşmış. Bedevi, durumu fark eder etmez dönmüş ve bütün gücüyle arkasından koşmaya başlamış sesini duyurabileceği bir mesafeye erişince yüksek sesle bağırmış: "Tamam! Devemi aldın, beni bu çölde bir başıma bıraktın. Varsın olsun! Ama senden rica ediyorum; bu olayı, yaşadığın müddetçe kimseye anlatma!"
Devesini, hatta canını değil de olayın başkalarına anlatılıp anlatılmamasını önemseyen bedevinin bu sözlerini duyan adam birden durmuş, geri dönmüş ve "Niçin bu olayın başkalarına anlatıl mamasını bu kadar şiddetle istiyorsun?" diye sormuş.
Bedevi: "insanlar bu olayı duyarlarsa bir daha çölde aç ve susuz kalmış hiç bir insana yardım elini uzatmazlar da ondan" diye cevap vermiş."
Çirkinliği görünür kılmak, kötülüğü her daim gündemde tutmak; iyiliği ve güzelliği hayatın dışına öteleyerek uzaklaştırılacaktır.
Bize düşen iyiliği gündemde tutmaktır!
İyilik güzeldir!
İyi gelir insana, iyilik kolaydır sanıldığı kadar pahalı değil değildir.
Bedava olan iyilikler sınırsızdır. Tebessüm etmek, affetmek, değer vermek, saygı duymak, güzel konuşmak, nasihat etmek, bildiği şeyleri öğretmek örnekleri çoğaltabiliriz. Saydıklarım maddi külfeti olmayan ve toplumu inşa eden iyiliklerdir.
Her birimiz yapabilecekken, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz!
Bizim sandığımız her şeyde birilerinin hakkı var bilgimiz, malımız, beden gücümüz, hatta fazladan uyuduğumuz uykudan bile birilerinin hakkı var.
İnfak sadece mal ile yapılmaz.
Buyurun tebessümü, beden gücümüzü, boş vaktimizi, fazla uykumuzu, bilgimizi İnfak edelim.
İyilik güzeldir ve kapsayıcıdır. İyilik kurtarıcıdır, kötüleri bile iyi eder...
Üstad "Mustafa Kutlu -Hüzün Ve Tesadüf" kitabında iyiliği çok güzel ifade ediyor.
"Bir şey yap güzel olsun... Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin.
Bir şey yap doğru olsun. İnsanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Rüzgar ve akıntıya kapılmasın; kırılsın lakin eğilip bükümlesin...
Bir şey yap iyi olsun. Hizmetten, hürmetten, merhametten, müteşekkil olsun. Kalpleri yumuşatsın garibin, yolcunun, zayıfın derdine derman olsun.
Bir şey yap adil olsun. İnsanlar haktan, hukuktan ayrılmasın.
Bir şey yap barış olsun. İnsanlar kin ve nefretten uzaklaşsın. Bombalar patlamasın çocuklar ölmesin.
-Ohooo, bana neredeyse dünyayı düzelt diyorsun...
-Öyle... Hadi bir şey yap..."
Hadi bir iyilik yap! Ama önce kendine yap bu iyiliği, rehavetten kurtar kendini...
Açlıktan gözyaşı döküyorsa bir çocuk unutma! Senin de payın vardır O gözyaşı'nda...
Bir iyilik yap kendine, dünyayı değiştirmekten vazgeç, önce kendini değiştir!
İyiliğin bi halkası ol!
Önce tebessüm ile başla sonra tekrarla!
İyilik güzeldir... iyılık... güzeldir... iyilik güzeldir...
HEY HAT
NEVA RÜÇHAN
Henüz çıkmış çağa ana rahminden
Mucizeyi ferde arama hey hat
Dikişsiz semaya acz eden hayyat
Mucizeyi serde arama hey hat
Sofralar kurdurun açları kovun
Koca dünya alem garibi dövün
Allah'ı unutun şerleri övün
Mucizeyi serde arama hey hat
Kaşın gözün yüzün cemâlin yeter
Çiçekten çiçeğe tohumlar katar
Görünmez sulardan insanlar biter
Mucizeyi serde arama hey hat
Rüçhanım niyetim helâli aşlar
Harama bakarsa dideyle eşler
İlahî adalet herkese işler
Mucizeyi serde arama hey hat
BAHAR GELMİŞ
Bahar gelmiş sensiz ne anlamı var
İçimi coşturan var bir ahu göz
Saçların boynumda dolanmış yular
Giden sevgiliyi ağlatandır söz
Sevdalılar gitti aşklar tükendi
Terkedip giden hep canı yakandı
Yâr yolunda yollar gülden dikendi
Yapraklar döküldü mevsimler hep güz
Ağıtlar yaksanda artık ne fayda
Gözlerden süzülen yaşlar süveyda
Bağrımda kopan o aşkın hüveyda
Gel de gör halimi sapsarı bir yüz
Rüçhandan yanadır sözler hep inci
Yüreğe düşmüştür gizli bir sancı
Gelip görsün herkes inler dilenci
Söze gerek yok ki söyleyen dil saz
KAR BEYAZDI UMUT
BÜLENT BAYSAL
Şimdi vakti miydi, derdin hicranın
Çekip gittim sanma, sen bende kaldın
Her an, her dakika, senleyim amma
Beni umarsız bir derde saldın
Seven yürek bakar mı hiç el gibi
Keskin bıçak canı yakar dil gibi
Senden gelir sitem, yıkar sel gibi
Şu küçük dünyamda bir tek sen vardın
Tükendi, kar beyazdı umutlarım
Uzadı bak çıkmaz oldu yollarım
Yaralarım sızlar, tutmaz kollarım
Gittin amma beni, sen benden aldın
Kaldı mı bir yudum sevgimiz serde
Vurdun can evimden saldında derde
Gözlerden süzülen sitemi görde
Küstürdün cihana, ruhumu çaldın
Nedensizdi gitmek, soran mı kaldı
Derdimi dinleyip, saran mı kaldı
Yokluğun çekmeye, derman mı kaldı
Çekipte gitmenin, zevkine daldın.