MEMLEKET HAVASI

Yunus Türkoğlu yazdı...

Memleketimin bir yanında yüksek Erek Dağı,

Molla Kasım’a gidilir ağustos sıcağında.

Bir yanda Vangölü’nün uzanır mavi kuşağı, 

Lavaş ekmek-çörek pişer her evin tandırında…

 

Sabah namazı sonrası semaverler yakılır,

Davarlar teslim edilir hodağa-nahırcıya.

Anne, murtuğa çalsın diye gözüne bakılır!

Tosun, tırnak ekmeğini getirirdi kapıya…

 

 Beşyol’da kerhiz suyu akardı serin mi serin,

Gero’nun omzunda çengeli, tenekeden kova.

Yıllar geçse de unutulmaz, hatıralar derin,

Yollar asvalt oldu, bina doldu yayla-ova…

 

Evler kerpiçten, damları çamurdan sıvalıydı,

Erise kar, yağsa yağmur, damlardı köşe bucak.

Kanaviçeyle işlenen kırlentler sıralıydı,

Sobanın başına odun taşırdık kucak kucak… 

 

Van’ın sokaklarında kanal suları akardı,

Ruhumuz dinlenirdi çağlayan çırçır sesinde.

Annem bakırdan leğende başımızı yıkardı,

Keyifle otururduk söğütlerin gölgesinde…

 

Mellaki armut, aslikler sallanırken dallarda,

İkindi vakti, akşamüstü bahçeler sulanır.

Birdirbir oynardık tarlalarda, çayırlarda,

Düğünlerde halay çekilir, şemame oynanır…

 

Edremit’te evimizin önünde ağaçlar vardı,

Yemeye doyamazdın kiraz, ceviz, dut erince.

Leman, bir daldan bir dala salıncak kurardı,

Emre, Enes sarıerikler yerlerdi gönlünce…

 

Ah mümkün olsa da, şimdi yeniden çocuk olsam!

Çiçekler ile sohbet etsem dolaşsam merada.

Atlayıp göle, yıldızlara kadar kulaç atsam…

Zamanı ve mekânı da unutsam bu arada…

 

Bakmadan Geçme