Mevlid Kandili ve Peygamberimizin Doğumu

Fatih Perihan'dan Kıssadan Hisseler...

Değerli müminler, 20 Nisan 571 tarihine rastlayan Rebiu'l-evvel ayının 12'nci günü Pazartesi gecesi Peygamberimiz Efendimiz dünyayı şereflendirmişlerdir. 14 asır evvel böyle bir gecenin sabahında güneş ufuktan doğmadan insanlığın hayat ufkunda ilâhi bir nur doğmuş oluyordu. Şair ne güzel söylemiş: "Envar ile kâinat doldu, İşte bu gece sabah oldu." Bu gecenin sabahında Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail'in duaları ve İsa aleyhi'selamın müjdesi gerçekleşmiş oluyordu. Kur'an-ı Kerim'de hikaye edildiğine göre Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail Kâbe'yi inşa ederlerken şöyle, dua etmişlerdi:"Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (ve şöyle dua ediyorlardı)

Ey Rabbimiz, bizden bunu kabul buyur, sen işitensin bilensin.

Ey Rabbimiz, bizi sana boyun eğenlerden kıl, soyumuzdan da sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira tövbeleri çokça kabul eden ancak sensin.

Ey Rabbimiz, onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygember gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin."Hz. İsa da şu müjdeyi vermişti:"Ey İsrail oğulları, ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevratı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti,"Bir gün Ashab-ı Kiram peygamberimizin hayatının ilk günlerini anlatmasını rica etmişler, o da şu sözleri söylemişti:

"Ben, atam Hz. İbrahimin duası, kardeşim Hz. İsa'nın müjdesi, annem Amine'nin rüyasıyım. Annem bana hamile olduğu sırada bir rüya görmüştü: İçinden bir nur çıkmış ve bu nur Suriye'deki sarayları aydınlatmıştı:"Evet, işte bu gecenin sabahında Hz. İbrahim'in duasına ve Hz. İsa'nın müjdesine mazhar olan bu son Peygamber, bir güneş gibi doğdu. Değerli müminler, bu gecenin sabahı gerçekten feyizli bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş aydınlık bir devir açılmıştı. Hz. Âdem'le başlayan tevhid inancı yeniden canlanmış, cehalet ve sapık inançlarla kararan ruhlar, bu doğuşla aydınlığa kavuşmuştu.

Bir fazilet güneşi ve hidayet meşalesi olan peygamberimizin doğumu, Allah'ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade buyrulmaktadır: "And olsun ki Allah, müminlere ayetlerini okuyan, onları kötülüklerden temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklıkta idiler."Ayet-i Kerime'de ifade buyrulduğu üzere, gerçekten insanlar peygamberimizden önce her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı. Küfür ve zulüm, gönülleri karartmış, Allah'a giden yoldan uzaklaştırmıştı. Hayır ve fazilet namına hiçbir şey kalmamıştı. Sosyal hayat bozulmuş ahlak bağları tamamen çözülmüştü. Hak, kuvvete boyun eğmiş, merhamet ve şefkat kalplerden silinmişti. Kadın esir muamelesi görmüş, bir eşya gibi alınıp satılmıştı. Kız çocukları acımasızca diri diri toprağa gömülmüştü. Evet, bunları kim söylüyor? Bunları bu toplumun içinde yaşayan insanlar söylüyor. Nitekim Mekke'de gördükleri zulüm ve işkence yüzünden Habeşistan'a göç etmek zorunda kalan ilk Müslümanlar Habeş kralına, hicrete mecbur olduklarının sebeplerini anlatırken, bakınız neler söylüyorlar :

"Ey hükümdar, biz cehalet içinde yaşayan bir millet idik, putlara tapıyor, laşe yiyorduk. Fuhuş yapıyorduk. Akraba ile münasebeti kesiyor, komşularımıza kötülük yapıyorduk. Kuvvetli olanımız zayıf olanı eziyordu. Biz toplum olarak bu halde yaşarken Allah Teâlâ bize acıdı, lütfederek içimizden birini peygamber gönderdi. Soyu, iffeti ve dürüstlüğü hepimizce bilinen birisi. O bizi yalnız Allah'a ibadet etmeye çağırdı. Atalarımızın tapına geldikleri ağaç ve taş parçalarını terk etmemizi söyledi. Bize doğru söylemeyi, emanete ve akrabalık bağlarına riayet etmeyi, komşularla güzel geçinmeyi; kan dökmekten ve haram olan şeylerden sakınmayı öğütledi. Bizi fuhuştan, yalandan, yetim malı yemekten, namuslu kadınlara iffetsizlik iftirasında bulunmaktan uzak durmayı emretti. Allah'a ibadet edip O'na hiçbir suretle ortak koşmamayı emretti. Namaz kılmaya, sadaka vermeye ve iyilik yapmaya bizi çağırdı. Biz de ona inandık, getirdiği dini kabul ettik. Onun haram dediğini haram bildik, helâl dediğini helâl tanıdık. Bundan dolayı içinde yaşadığımız, her yönü ile kokuşmuş toplum bize düşman kesildi, eziyet ve işkence yapmaya başladı. Bu sebeple biz de hicret ederek ülkenize geldik."

İşte bu sözler o toplumda yaşamış olan insanların sözleridir. Demek ki o toplum içine düştüğü bu bunalımdan büyük ölçüde rahatsızlanmış, beklediği kurtarıcıyı bulunca ona sımsıkı sarılmıştı. Onun getirdiği esasları benimsemiş ve onları hayata geçirmek için hicret etmeyi ve hiç tanımadığı bir ülkeye gitmeyi göze almıştı.Değerli kardeşlerim, Peygamberimiz az önce de söylediğimiz gibi 571 yılı Nisan'ın 20'sine rastlayan Rebiu'l-evvel ayının 12'nci Pazartesi gecesi tan yeri ağarırken Mekke'de dünyaya geldi. Babası Abdullah, annesi Amine'dir. Babası Abdullah onun doğumundan iki ay kadar önce ölmüş bu mutlu güne erişememişti. Dedesi Abdülmüttalip torununa Muhammet adını vermişti. Ataları arasında böyle bir ad yoktu. Bunu duyanlar Abdülmüttalip'e bu adı niçin koyduğunu sordular. Abdülmüttalip şu cevabı verdi:

"Umarım ki, onu gökte Hak, yerde halk övecektir."Tarihçiler, peygamberimizin doğduğu gece dünyada olağanüstü bazı olayların meydana geldiğini naklederler. O gece İran'da hükümdar Kisra'nın sarayından 14 sütun yıkılmış, Sava gölü kurumuş, bin yıldan beri yanan Mecûsilerin ateşi sönmüştü. Bu olaylar ilerde İran saltanatının yıkılacağına, Bizans İmparatorluğu'nun çökeceğine ve putperestliğin ortadan kalkacağına işaret idi ve öyle de oldu.Peygamberimizin hem çocukluğu ve hem de gençliği hiç kimsede görülmeyen bir güzellik içerisinde geçti. Herkes ona "Güvenilir Muhammed" diyordu.Nihayet 40 yaşına geldi; içerisinde bulunduğu toplumdan çok rahatsızdı. Bu toplumu içerisine düştüğü bunalımdan kurtarmak için ne yapılmalıydı ? Hep bunu düşünüyordu. Allah'a ibadet etmek için de zaman zaman Mekke yakınında bulunan Hira dağındaki mağaraya çekiliyor, günlerce burada kalıyordu. 610 yılının ramazan ayında sözünü ettiğimiz mağarada bulunduğu sırada kendisine Cebrail adındaki melek geldi. Peygamberimiz o anı şöyle anlattı:

"Melek bana:

- Oku, dedi. Ben:

- Okuma bilmem, dedim. Bunun üzerine melek beni alıp gücüm tükeninceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine:

- Oku, dedi. Ben de ona:

Okuma bilmem, dedim. Yine beni alıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp:

- Oku, dedi. Ben:

Okuma bilmem, dedim. Nihayet beni yine alıp üçüncü defa sıkıştırdı sonra beni bırakıp:

"Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı Alak'tan yarattı. Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten O'dur. İnsana bilmediğini O öğretti." Cebrail aleyhi's-selam bu ilk ayetleri tebliğ etmiş ve peygamber olarak görevlendirilmiş olduğunu da kendisine müjdelemişti.

Peygamberimiz korkudan titreyerek eve döndü ve eşi Hz. Hatice'ye:

Beni sarıp örtünüz, beni sarıp örtünüz, dedi Hz. Hatice de onu örttü. Bir süre sonra peygamberimiz olup bitenleri Hz. Hatice'ye anlattı ve:

- Kendimden korktum, dedi Hz. Hatice

- Öyle deme, Allah'a yemin ederim ki, Allah Teala hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabalık bağlarına hürmet ediyor, borçluların borcunu ödüyor, yoksullara yardım ediyorsun. Misafirlere ikramda bulunuyor, doğruları destekliyorsun, dedi.

İşte böylece peygamberimize peygamber olduğu Cebrail adındaki melek tarafından tebliğ edilmiş ve ilk ayetler de vahyedilmiş oldu. Değerli kardeşlerim, Hz. Muhammed son peygamberdir. Allah Teâlâ Hz. Adem'den itibaren kesin sayılarını ancak kendisinin bildiği pek çok peygamber göndermiştir. Peygamberimiz bunların sonuncusudur. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur.

"Muhammed, içinizden herhangi birinizin babası değil, o, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir."Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur:

"Benimle peygamberlerin benzeri, şu bir kimsenin benzeri gibidir ki, o kişi bir ev yaptırmış, binayı tamamlayıp süslemiş de yalnız bir tuğlası eksik kalmış. Bu durumda halk binaya girip gezmeye başlarlar ve eksik yeri görüp hayret ederek: "Şu bir tuğlanın yeri boş bırakılmış olmasaydı" derler. İşte ben o tuğlayım, ben peygamberlerin sonuncusuyum."Peygamberimiz önceki peygamberler gibi bir milletin değil, tüm insanlığın peygamberidir. Diğer peygamberlerden farklı yönlerinden birisi budur. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:

"Ey Muhammed, biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."Peygamberimiz yalnız insanlara değil, alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:"Ey Muhammed, biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik."Evet, peygamberimiz sadece insanlar için değil, alemler için bir rahmettir. Peygamberimiz bütün insanlara hatta canlılara şefkat ve merhamet gösterir, bu konuda insanlar arasında ayırım yapmazdı. Müslüman olsun, olmasın kadın erkek, büyük küçük, zengin fakir, köle efendi herkese merhamet ederdi.

Bakmadan Geçme