MHP'den OHAL'in uzatılmasına tam destek
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, '15 Temmuz terörizmi, darbe teşebbüsü veya kalkışma hareketinin kökü kazınıncaya kadar, PKK, PYD, DEAŞ veya ona benzer terör örgütleri Türkiye'den atılıncaya kadar OHAL devam etmeli ve ülke istikrar ve huzura kavuşmalıdır. MHP olarak OHAL'e desteğimiz tamdır ve devamından yanayız' dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Yeni Anayasa çalışmaları hakkında bilgi veren Bahçeli, "MHP, değerli bir hukukçu kardeşimizi bu konuda görevlendirmiş ve AKP’nin aynı anlamda görevlendirilmiş kişisiyle uzun bir süre çalışmasını sürdürmüştür. Önemli bir ölçüde mesafe katedilmiştir. Yakın bir süre içerisinde bir iki pürüz aşıldıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonuna geleceğini umut ediyorum" diye konuştu.
Yeni Anayasa taslağındaki pürüzlerin ne olduğu yönünde sorulan bir soruya Bahçeli, "Başbakan’a intikal ettirdikten sonra sizlere söyleyeceğim. En kısa zamanda Başbakan ile görüşme ihtimali kuvvetlidir" cevabını verdi. Başbakan Binali Yıldırım ile bugün bir görüşmenin olup olmayacağı hususunda ise Bahçeli, "Bugün olmaz. O kadarda kısa olmaz" ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in açıklamalarına yönelik ise Bahçeli şu değerlendirmede bulundu:
"Bir kere okudum. Değerlendirmeyi AKP’ye bırakıyorum. Özellikle 64'üncü hükümetin kuruluşu sırasında MHP’nin Genel Başkan Yardımcısı görevini üstlenirken Ahmet Davutoğlu hükümetinin Başbakan Yardımcısı olma hikayesini Ahmet Davutoğlu anlatırsa bunu da anlatmış olur."
"MHP olarak OHAL’e desteğimiz tamdır"
Siyasi gündem ile alakalı milleti ve teşkilatı aydınlatma çabası içerisinde olduklarının altını çizen Bahçeli, OHAL’in uzatılması ve OHAL koşullarında referanduma gidilmesi ile ilgili sorulan bir soruyu ise şu cevabı verdi:
"15 Temmuz terörizmi, darbe teşebbüsü veya kalkışma hareketinin kökü kazınıncaya kadar, PKK, PYD, DEAŞ veya ona benzer terör örgütleri Türkiye’den atılıncaya kadar OHAL devam etmeli ve ülke istikrar ve huzura kavuşmalıdır. OHAL’in devamı, süresi ise hükümeti ilgilendiren bir konudur. Eğer bunlarda başarı sağladıklarına inanıyorlarsa kaldırmayı düşünebilirler. MHP olarak OHAL’e desteğimiz tamdır ve devamından yanayız. OHAL olduğu zaman evinizden çıkıyorsunuz, gazeteye geliyorsunuz, çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz, bir takım teşebbüslerde bulunuyorsunuz. Bir arada da sandığa gidip oyunuzu verebilirsiniz. Mahsurlu taraf neresi?"
"Sıcak para lobisi ve arkasındaki güçler ekonomik kriz yoluyla ülkemizi terbiye etmeye, bölgesel ve küresel ilişkilerde tavizler vermeye zorladı"
"Önümüzü görebilmemiz, geleceğimizi kurtarabilmemiz, milli birlik ve beraberlik hukukunu emniyete almamız için hem sorumlu davranmalı hem de istismar ve hamaset tuzağından uzak durmamız mecburiyet halini almıştır" diyen Bahçeli konuşmasına şöyle devam etti:
"Ülkemiz birçok cepheden saldırıya uğrayıp, siyasi ve ekonomik operasyonlar birbirini kovalarken dağınıklığa engel olmak, anlaşmazlık ve kör dövüşüne set çekmek her vatan evladının öncelikli görevidir. Türkiye’nin tükenişini projelendirip bunun için faaaliyet içinde olanlara göz açtırmamak, fırsat vermemek, buyur etmemek geldiğimiz bu aşamada tarihi bir yükümlülüktür. MHP olarak bu yükümlülüğün icaplarını sabır, akıl ve yüksek bir inanmışlıkla yerine getirmektedir. Düşmanları güldürmeyeceğiz, hainleri sevindirmeyeceğiz. Hedeflerimizden vazgeçmeyeceğiz, ülkülerimizden dönmeyeceğiz. Türkiye’nin sahipsiz, kimsesiz, çaresiz olmadığını felaket kurgusu yapan çürümüş çevrelere, her seviyede her şekilde göstereceğiz. MHP varken Türkiye’yi ayağa düşürmeye, hakir görüp tarihin harabelerine yollamaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. 15 Temmuz FETÖ ihanetiyle ülkemizi teslim almak isteyen alçaklar, başarısız olunca bu defa sinsi yöntem ve hamlelerini devreye aldılar. Aslında bu ülkemizin yabancısı olmadığı karşı bir harekattır. Özellikle ekonomik dengelerle oynayarak, kur üzerinde baskı kurularak sıcak para kozu kullanılarak Türkiye köşeye sıkıştırılmak istenmektedir. Darbe teşebbüsünün püskürtülmesiyle hevesleri kursaklarında kalan hıyanet ittifakı ekonomide kriz havası oluşturmak, milletimizin mahvını sağlamak için son günlerde nabız yoklamakta, hava koklamaktadır. Biz bunun bir benzerini 2000 ve 2001 yıllarında da yaşamıştık. Hatırlarsanız Türk milletine mali ve ekonomik bir savaş açılmıştı. Türkiye neoliberal kriz havarilerinin ablukasına alınmıştı. Bu durum yıllarca haksız yere aleyhimize kullanıldı. Türkiye’nin bağımsız ve dik duruşundan ürperen sıcak para lobisi ve arkasındaki güçler ekonomik kriz yoluyla ülkemizi terbiye etmeye, bölgesel ve küresel ilişkilerde tavizler vermeye zorladı. Aynı oyun, aynı tertip, aynı tezgah şimdi yeniden tedavüldedir. Diyoruz ki krizden medet ummak, kurulan ekonomik tuzaklarda yabancıların lehine işbirlikçilik yapmak millete husumet Türkiye’ye ihanettir. Hükümet kaybetsin de nasıl kaybederse kaybetsin mantığı içinde değiliz, hiç de olmadık. Çünkü biz Türk milliyetçisiyiz. Döviz fiyatı tırmanıp ücret, maaş ve gelirler eriyorken elimizi ovuşturmaz hissemize ne düşer diye bakmayız. Biz Türk milletinin safındayız ve krizlere ekonomik saldırılara karşı aynı cephede aynı mevzideyiz."
"Merkez Bankası’nın zorunlu olarak faiz silahına sarılması Avrupa Parlamentosu’nun kararıyla ters tepmiş, dövizi durduramamıştır, faiz artışıyla birlikte hız kesmeyen kur artışı enflasyonu da tetikleyecektir"
MHP’nin onurlu ve ahlaklı bir kaybı onursuz ve haysiyetsiz bir kazançtan her zaman önde tuttuğunu ve bundan sonra da tutmaya da devam edeceğini söyleyen Bahçeli, "Bizi diğerlerinden ayıran asıl müessir vasıflardan birisi de budur. Kolayını tercih edebilir Türkiye ekonomisi kötürüm ve kahredici tablosundan dolayı hükümeti en ağır şekilde tenkit edebilirdik. O zaman tıp kı 2000-2001 ve devamı yıllarda görüldüğü gibi siyasi muhataplarımızın duruumna düşer ülkemizin sırtına bir yük de biz bindirirdik. Bunu yapamayız yapmayacağız. Elbette ekonomi alarm vermektedir. Mutlaka tedbir almak lazımdır. 24 Kasım’da Merkez Bankası dövizdeki artışa karşı 3 ayaklı bir strateji geliştirmiştir. Bunlardan ilki döviz hesaplarına uygulanan zorunlu karşılıklar düşürülerek piyasaya 1,5 milyar dolarlık döviz girişi sağlanmasıdır. İkincisi ihracatçılara kullandırılan reeskont kredilerin geri ödenmesinde vaade uzatımı veya döviz yerine TL ile ödeme imkanı getirilmesidir. Üçüncü olarak da beklendiği gibi faiz artışıdır. Bu kapsamda faiz koridorunun üst sınırı yani Merkez Bankasının gecelik borç verme faizi 0,25 puan arttırılarak yüzde 8,50’ye çıkarılmıştır. Yüzde 7,50 ile haftalık olarak verilen paranın faizi yüzde 8’e yükseltilmiştir. Merkez Bankası efektif olarak 25-30 baz puan arasında bir faiz artışına imza atmıştır. Hükümet çevrelerinin faiz indirilmesiyle ilgili görüşleri sıklıkla gündemdeyken Merkez Bankası’nın zorunlu olarak faiz silahına sarılması Avrupa Parlamentosu’nun kararıyla ters tepmiş, dövizi durduramamıştır, faiz artışıyla birlikte hız kesmeyen kur artışı enflasyonu da tetikleyecektir. Açıkçası Türkiye ekonomisi dar boğaza düşmüştür" diye konuştu.
"Aç yatıp aç kalkanlara dövizlerini bozdurunuz demek, bir defa mağdur ve mazlum insanlarımızla alay etmektir"
"Korkumuz odur ki, kur-faiz-enflasyon döngüsü birbirini besleyerek, birbirini teşvik ederek milletimizi derinden yaralayacak, ekonomiyi rehin altına alacaktır" ifadesini kullanan Bahçeli, "İç siyasetteki dengesizliklere eş zamanlı olarak, uluslararası ilişkilerdeki gelgitler dövizin tansiyonunu canlı tutmakla kalmayıp, risk ve belirsizlikleri de yoğunlaştırmaktadır. Şunu önemle ifade etmek isterim ki, dövizdeki yükselişi tek başına küresel gelişmelerle ilişkilendirmek doğru değildir. Daha fazla demokrasi, daha çok hukuk, daha çok bireysel hak ve özgürlük diyerek ekonomik vurgun peşinde koşanlara, dövizden yağma hesabı yapanlara engel olabiliriz. Türkiye ekonomisinin gerek duyduğu yapısal reform ihtiyaçlarını eksiksiz hayata geçirerek kriz severleri şaşkına çevirebiliriz. Aksi halde durum gittikçe kötüleşecektir. Milletimiz zam ve vergi artışlarına direne direne güçlükle ayakta durmaktadır. İşte otomobil fiyatlarına yapılan fahiş ÖTV zamları bunun en yakın ve canlı kanıtıdır. Maliye Bakanı, ÖTV artışlarının bütçeye 3 milyar lira ilave gelir temin edeceğini söylerken, gelin görün açın koynunda ekmek durmamaktadır. Vatandaşlarımızın elinde yok avucunda yoktur. Merhum Orhan Veli’nin dediği gibi; Cep delik, cepken delik, kol delik, mintan delik, yen delik, kaftan deliktir. Anlayacağınız refah delik deşiktir. Aç yatıp aç kalkanlara 'dövizlerini bozdurunuz' demek, bir defa mağdur ve mazlum insanlarımızla alay etmektir. Türkiye ekonomisindeki yamalar sökülmekte, dikişler patlamaktadır. Bir zahmet, dövizdeki artıştan istifade eden, banka hesabı kabarmış kaymak tabaka, ülkesi ve milleti için irade gösterip fedakarlık yapsın. Bir zahmet, bankalar daha az kar etsin. Milli gelir pastasından aslan payını alanlar, Türkiye’nin böylesi döneminde 'ben de varım desinler' ve harekete geçsinler" değerlendirmesinde bulundu.
"Hükümet Türk lirasının güçlenmesi maksadıyla aldığı karar ve tedbirleri daha da derinleştirmelidir"
Bahçeli, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
"Şüphe yok ki, ekonomik alaboranın külfetini vatandaşlarımızın sırtına yüklemek haksızlık ve hadsizliktir. Bu aziz millet ne zaman feraha ve rahatlığa kavuşacaktır? Hani tüm dünya biz kıskanıyor, herkes bize gıptayla bakıyordu? Hani 14 yılda üç Türkiye olmuş, güven ve istikrar adasına dönmüştük? Çiftçiye halini sorsak, boş mazot varillerini, ipotekli traktörünü, para etmeyen mahsulünü, ödenmemiş borç senetlerini göstermektedir. Esnafa durum nasıl diye seslensek, kira borcunu, dönmeyen çeklerini, siftahsız günlerini hatırlatmaktadır. Emekli desek, nerede intibak, nerede banka promosyonu, nerede insanca yaşam diye feryat-figan etmektedir. Memur ve işçi ise yine dert küpüdür. İşsizlik fren tutmamaktadır. Yoksulluk engel tanımamaktadır. Yabancı varlıkların milli gelire oranı yüzde 80’i aşmıştır. 2014’de 51 milyar dolar, 2015’de 37 milyar dolar olan sermaye girişi, gittikçe azalmakta, suyunu çekmekte, cari açığın finansmanı alarm vermektedir. Reel sektörün 200 milyar doları aşan dış borcu korku salmaktadır. Ülkemizi ziyaret eden turist sayısı bu Eylül ayında, geçen yıla göre yüzde 32,84 oranında azalmıştır. Satılan mallar üzerinden alınan vergide Ekim ayı itibariyle görülen yüzde 27,3’lik azalma durgunluk belirtisidir. Türkiye ekonomisi yıprandıkça yalnızlaşmakta, yalnızlaştıkça itibarından ve güvenilirliğinden olmaktadır. Sorunlar ağırdır. Saklamaya, gizlemeye gerek yoktur. Ve ekonomideki sorunlar hepimizi ilgilendirmektedir. Ortak ve milli bir akılla her müşkül aşılabilecektir. Türkiye ekonomisinin kırılgan bünyesini tedavi etmek, hep birlikte fedakarlık şemsiyesi altına girmek önümüzdeki tek seçenektir. Orta ve uzun vadeli siyasi kaygıların, ekonomik mahiyetli kısa süreli taktik ve ekonomik adımları söndürdüğü görülmektedir. Küresel sermaye Türkiye’nin siyasal barometresine odaklanmış, spekülatörler ortamı kızıştırmış, ekonomik güvenlik ağır yara almıştır. Elbette pes etmeyeceğiz, etmemeliyiz. Özellikle Türk lirasının kullanım alanını, tıpkı ülke içinde yapılacak sözleşmelerde olduğu gibi, genişletmeli, milli paramızın namusunu müdafaa etmeliyiz. Para bir ülkenin itibarı, siyasi ve ekonomik gücünün alametifarikasıdır. Türk lirası Türk milletinin direnci, dirayetinin ölçüsüdür. Hükümet Türk lirasının güçlenmesi maksadıyla aldığı karar ve tedbirleri daha da derinleştirmelidir. İş ve yatırım yapan, istihdam üreten, sabah ezanıyla birlikte nafakasını arayan girişimcilerimiz muhakkak desteklenmeli, bugünkü tekin olmayan süreçten el birliğiyle kurtulmalıyız. İman ettik ki, ağılda oğlak doğsa ovada otu bitecektir. Rızkı veren; faizciler, rantiyeciler, kriz çığırtkanları, para babaları, sermaye ağaları değil; bir tek Allah’tır. Ama kesemizden çıkmasına, damarımızdan akmasına artık yeter diyoruz. Bu kısır döngünün bitmesini yürekten istiyoruz. Kararlı durursak, sabırlı olursak, hep birlikte bir millet, hep beraber bir devlet olduğumuzu unutmazsak; nasibimizi aşırmaya, ekmeğimizi çalmaya, helal lokmamızı gasp etmeye hiç kimse cesaret edemeyecektir. Bal olan yerde sinek de eksik olmayacaktır. Bu açıktır. Bize düşen sineklerden yakınmak değil, hepsini birden kovmak, üredikleri bataklıkla birlikte kurutmaktır.”