Minel Aşk
Benim Babam görmeden sevmiş. Merak ettim bu işin sırrı neymiş. Dedi ki oğul! Bizde aşk bir işlemeli mendildi. Gören gözler değil sadece dîldi.
Yukarıdaki âcizane karalama ile ifade etmeye çalıştığım üzre sevda konusunda babamların kuşağı, aşağı yukarı böyle imiş. Bizim zamanımıza gelince; Belki onlar kadar naif değildik ama bizim nesil de onları aratmazdı icabında. Hani 'Leyla ile Mecnun' kıssasında Üstad Nizami'nin 'Neffel' diye anlattığı bir karakter vardır ya; Bu adam güçlü-kuvvetli biri olup Leyla'yı Mecnun'a getirebilmek için Leyla'nın kabilesi ile savaşır. Savaşı gören Mecnun ise bir köşeye çekilir ve şöyle dua eder:
"Allah'ım; her ne kadar Neffel benim için savaşıyorsa da benim tarafım bellidir. Neffel'i kahret, ordularını da perişan eyle."
İşte bu hikâye tam da bizim kuşağı anlatır. Biz de şartlar ne olursa olsun sevdiğimizin tarafında veya yanında olurduk. Yanında olurduk dediysem de kast ettiğim el ele, diz dize bir birliktelik değil sadece ruhi yakınlıktı. Yoksa şimdikiler gibi sevdiğimizi görebilmek, uluorta konuşabilmek ne mümkündü. Tabi aklınıza geliyordur; biz hiç mi görüşmez hiç mi konuşmazdık? Elbette biz de görüşür, biz de konuşurduk. Ancak her şeyin bir adabı, bir usulü ve de yöntemi vardı. Müsaadeniz olursa konu ile alakalı bir-iki yöntemden bahis açmak isterim.
Birinci yöntem; sevgilinin mahallesine gidip evinin önünden geçmek şeklinde ifade edebileceğimiz basit bir yöntemdi. Genellikle aşkın ilk basamağında bulunanların rağbet gösterdikleri bu yöntemde, görme eylemi gerçekleşmezdi. Âşık maşukunu görmezdi ama sevgilinin mahallesinden geçmiş olmanın hazzını doya doya yaşardı. Çünkü bilirdi ki sevgilisi de o sokaktan geçmiş, o topraklara basmış, bahçedeki köpeği sevmiş, çeşme kenarında biten gülü koklamış… Ancak bu yöntemin bir yan etkisi vardı ki; o mahalleyi mesken edinen âşık, bir daha hiçbir mahalleyi sevmez, onun mahallesi dışında kalan hiçbir canlıya iltifat etmezdi. Eskiler bu hale 'fenâ fi'l-maşuk' derlerdi.
Gelelim ikinci yöntemimize: Bakla yöntemi de diyebileceğimiz bu yönteme, aşkın ileri aşamalarında başvurulurdu. İlkinden farklı olarak bu yöntemde sevgiliyi görebilmek esastı. Yalnız bu yol bir parça tehlikeli olup babasından, dayısından ve dahi mahallenin ağır abilerinden dayak yeme ihtimali vardı. Bu durumda alabildiğine dikkatli olmak ve tam evin önüne gelindiğinde, önceden cebe doldurulmuş olan nohut veya fasulyeleri, adabınca sevgilinin penceresine atmak icap etmekteydi. Tabi pencereyi tutturmak ve kazara başka bir pencereye nişan almamak hayati derecede önemliydi. Nohut veya fasulyenin kifayet etmediği durumlarda çakıl taşları da kullanılırdı ancak pek tavsiye edilen bir yol değildi. Hemen şunu da ifade edeyim ki bu yöntem harfiyen uygulansa bile sevgiliyi görmenin bir garantisi yoktu. Lakin âşık yine de üzülmez, pencere dibinde biriken kilolarca bakla ile maşukunun kışlık zahireye kavuştuğunu düşünür ve teselli olurdu.
İşte sevgili okurlarım; bizde sevgili ile görüşmeler, aşağı yukarı bu minval üzere cereyan ederdi. Peki, izdivaç nasıl gerçekleşirdi? Yüce Yaradan(c.c.) izin verirse haftaya inşallah…