Hasırda yatıyordu..
Açlıktan karnına taş bağlıyordu...
Vesair, vesair, vesair...
Yüzlerce böyle menkıbeler anlatılır..
İşte onlardan birini; Buhari ve Müslim kaynaklarında geçen şekliyle anlatalım ve insanların günümüz dünyasında bu yaşayış tarzının ne kadarını örnek aldığını, alabildiğini sorgulayalım.
Buyrun:
Günlerden bir gün Ömer bin Hattab, Hz. Muhammed'in huzuruna gider. Bir de bakar ki Allah Resulü hasırın üzerinde yatmaktadır. Ömer'i görünce doğrulan Muhammed(a.s)ın yüzünün bir tarafında, yattığı hasır iz bırakmış.
Odasına göz gezdirdiğinde, bir tarafta işlenmiş bir deri, diğer bir tarafta ise içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba bulunmaktaydı.
İşte odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti.
Ömer bin Hattab, bu manzarayı görünce gözleri dolar ve ağlar.
Allah Resûlü, niçin ağladığını sorunca;
Yâ Rasûlallah!
Şu anda kisrâlar, krallar saraylarında kuş tüyü yataklarında yatarken,
sen, sadece kuru bir hasır üstünde yatıyorsun ve o hasır senin yüzünde iz bırakıyor.
Gördüklerim beni ağlattı. cevabını verir. Bunun üzerine Allah Rasûlü, Ömer’e şu karşılıkta bulunur:
“İstemez misin, Yâ Ömer! Dünya onların, âhiret de bizim olsun.”
...
İşte böyle sevgili müslümanlar!!
Muhammed(a.s) nefsine yenik düşmüş olsaydı, saraylarda yaşamak isteseydi yaşayamaz mıydı?
Tabiki yaşardı.
Peki neden yaşamadı?
Bunu sorgulayıp anlayabilen müslümanlar çoğunlukta olsaydı eğer, yaşadıkları ülkelerde yönetenlerin sürekli saray inşa edip itibar diye sunmalarına kanmazlardı.
Zaten sorgulayan insanların çoğunlukta olduğu yerlerde yanlışlar israflar, haramlar, hırsızlıklar, yolsuzluklar yok denecek kadar düşük düzeyde olurdu.
Kısacası, bize ya yanlış kişiyi anlatıyorlar,
ya din Muhammed'in getirdiği değil,
ya da günümüzdeki yaşayış İslam değil.
O halde bu kadar dinden dem vurmanın sebebi ne ola?
Tabiki istismar.
Okumayan sorgulamayan sadece birilerinin anlatımıyla dini öğrenenler, o anlatanların istedikleri belirledikleri çerçevede yaşarlar.
Dolayısıyla da ahlaki değerlerden yoksun kalınca da "ahlaksız bir din" yaşamış olurlar.
...
Muhammedi yaşam, İslam'ın adalet temelini kendisine ilke olarak alır, diğer tüm davranışlar bu ilke etrafında; hak, hukuk, liyakat ölçüsünde gelişir.
Bu ölçüler baz alındığında; müslümanların nasıl bir yaşam sürmelerinin gereği apaçık bellidir.
Ya Muhammedi yaşam..
Ya da saraylarda Firavuni yaşam.
Tebrik ediyorum doğru bir konuyu ela almışsın