Ne saf insanlardık tertemiz

'Seriye abanın ocağı' başlıklı yazıma gelen yorumlar birden aklıma yeni bir anıyı getirip koydu.

Yıl 70 li ya da biraz ilerisi yıllardı.

Meraklı komşularımızdı o zamanlar mahallemizin mobese kameraları. Uçan da kaçan da kurtulamazdı gözlerinden. Ancak hepsi saftı. Küçük sosyal dünyalarının tek tadı bir araya geldiklerinde kaynattıkları mevzulardı.

Siyah önlüğün ve beyaz yakanın okul giysimiz olduğu; Teksas, Tommiks, sonraları Karaoğlan, Tarkan resimli öykü kitaplarını takas edip okurken, birden Esat Mahmut Karakurt'un Erikler Çiçek açtı, Oğuz Özdeş'in ve Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun kahramanlık romanlarına geçiş yaptığımız o günlerde mahallemizde beliren kara gölgeleri fark edememiştik. Eğer daha bir üst evre olan Victor Hugo'nun Sefiller, Yaşar Kemal'in, Fakir Baykurt'un, Orhan Kemal'in, Kemal Tahir'in eşsiz yapıtlarına geçmiş olsaydık mutlak fark edebilirdik.

Önce muskacılar dadandı mahallemize. O bilindik eşkıya niyetleriyle çocuğu olmayana çocuk, mutlu olmayana mutluluk, para, mal ve mülk isteyenlere o biçim muskalar yazıyor ve hatırı sayılır hediye adı altında paralar cukkalıyorlardı.

Ve ardından esmer yüzlü bohçacılar bitiverdi.

Açınca bohçalarındaki renk renk çaputları bayılıyordu mahallemizin karıları. Onlar bayılırken bohçacının yardımcısı çaktırmadan dolanıyordu evi barkı indiriyordu yükte hafif pahada ağır olan her şeyi kara donlarının doymayan ceplerine.

İşte tam o sırada bir kahraman çıktı ortaya. Seriye ablamızın cesur oğlu Memoş ağabeyimiz. Önce muskacı pezevenkleri dehledi sonra da indira gandici bohçacı karıların iğrenç yüzünü.

"Viş ölem men netmişih." Dese de ezelerimiz, ebelerimiz gidene rahmet dilenip, zararın neresinden dönerseniz kâr denildi.

Mahallemizin kadınları zararsız ve telefsiz diriliğe ulaştığında, heriflerinin üzerinden kaynar sular aktığında; geriye kalan saflıktı, her şeye inanmışlığın pembeleştirip, kızarttığı yanaklardı.

Tam kahramanımız Memoş ağabeyimizdi derken, öğrendik ki arka planda her gün Hürriyet Gazetesi ile güne başlayan Emine Yamaç teyzemizdi.

Emine ablamız radyo ajanslarını ıskalamaz, asparagas( yalan) haberleri yutmazdı. O yıllarda bize Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını vatan haini diye kakalamaya çalışanlara mahallemizde bir ilk o karşı çıkmıştı. O çocuklar analarının ak sütü gibi temiz, Kurtuluş Savaşımızdaki kahramanlar gibi şerefli gençlerdir. Kanmayın deyyusların iftiralarına deme cesaretini gösteren bir Nene Hatun yüreği taşıyandı.

Ergenlikten yuvarlanıp kendimizi bulmaya çalıştığımız o yıllarda karanlığımıza ışık tutan öğretmenlerimizdi. Rıza Zelyut, Nurullah İvak, İsmail Gençoğlu gibi karanlık savaşçıları eğriyle doğruyu bize gösteren şaşmaz pusulalardı. Ama rahmetli Ertan Sürmeli yani Memoş ve de Arnis Köy Enstitülü Azer Güven, Erdal Yamaç, Veysel Selen ağabeylerimiz de örnek aldığımız ağabeylerimizdi.

Bakmadan Geçme