Urartulardan Osmanlılara, Cumhuriyet'ten günümüze.
Dünden bugüne.
Deprem, savaş, işgal şehri olmuştur Van.
Yakılmış, yıkılmış, dökülmüş, kırılmış, incinmiş…
Van kadar harp olmuş bir şehir, Van halkı kadar acı görmüş başka bir şehir ahalisi yoktur. Van'ın toprağında; keder var, gam var. Kendi yurdunda gariplik var.
Acı, gözyaşı, göç, açlık, özlem, üzüntü, kimsesizlik, yokluk, kıtlık Vanlının alın yazgısı olmuş.
Yitik şehirdir Van,
Hafızasını kaybetmiş,
Düştüğü yerden her defasında kalkan asude, aziz şehirdir Van.
Dedelerimizden, nenelerimizden, analarımızdan, babalarımızdan, öğretmenlerimizden, komşularımızdan ve memleketine sevdalı Vanlılardan Van'a dair hüzünlü, trajedi yüklü göz yaşlarıyla anlatılan hikayeler dinleyerek büyüdük. Öyle anladık, öyle anlattık. Unutmadık, unutturmadık. Van insanının ruhunun derinliklerinde geçmişten gelen, dönem dönem de tekrarlanan acıların, olayların derin izleri var. O nedenle başımız dumanlı, türkülerimiz hüzünlüdür. Dolayısıyla kuşaklar boyunca;
İşgal, acı, yıkımlar gördük, sığınmacı mülteci, muhacir olduk.
Hep tedirgin olduk,
Kapı çalındığında işgal, acı, kötü bir haber var sandık.
Her söze kandık, kendimiz gibi bilerek herkese inandık.
Kendi evimizde, ocağımızda hep giderayak bulunduk.
Karanlıklardan ürktük. Aydınlığa güldük.
Emin olmadıklarımızdan uzak durduk, hep korktuk.
Ruhumuz sarsılırken toplumsal kimyamızı bozduk.
Ve kuşaklar boyunca çok yorulduk.
Vanlının acı dolu geçmişini bilmez birileri Vanlıyı korkaklık sessizlik, çekingenlik ile eleştirir. Bilmezler ki korkaklığımız, sessizliğimiz yaşadıklarımızdan, efendiliğimiz ise insanlığımızdandır.
***
Aylardan Ekim 2011'di.
Geç erken derken,
Gelenler gelmiş, gidecekler hazırlıktayken…
Hayallere hayal, umutlara umut eklemiş uzaklara varmıştık.
Erişteler kesilmiş, peynirler tutulmuş, Van balığı tuzlanarak bidonlara doldurulmuştu. Kışlık yoğurt ısmarlanmış, gül reçeli, ceviz, bal, kavurma, kuru kaysılar yerini almıştı. Oğlun, kızın, komşunun, dostun payları ayrılmış. Sıcaklar etkisini kaybetmiş. Havalar soğumaya başlamış, esnafı kış sezonunun telaşı almıştı.
Kurban Bayramına da kısa bir süre kalmıştı.
Bayram temizliği evleri sarmalamış, herkes derin dünya derdine dalmıştı. Her Vanlıyı farklı telaş, uğraş, dert almıştı. Herkes dünyanın en büyük sorununu kendi sorunu sanmıştı.
Kimileri heyecanla yeni ev kurmak üzere düğün hazırlığı yaparken, kimileri dağılmış bir yuvadan kaybettiği sevdiklerine yas tutmuş karalar bağlamıştı. Kimi dua alırken, kimileri bedduaların ortasında kalmıştı. Kimileri helal malını mülkünü, varlığını bir anda kaybedip kahrolurken, kimleri hayırsız zenginliklerine yeni zenginlik katarak "bana hayatta bir şey olmaz" hevesine dalmıştı.
Kimisi "bundan daha büyük acı yok" diyerek isyan ederken. Kimisi "büyük lokma ye büyük söz etme" deyimini hatırlatmıştı. Kimisi " düşmez kalkmaz bir Allah'tır" diyerek kendisini frenlerken, birileri " düşenin dostu olmaz " sözüne değer verip kendini yalnız sanmıştı.
Diğer taraftan,
Kibir, gurur, mağrurluk, böbürlenme ruhları karartmıştı.
Ekim 2011'de
Kimimiz üzümün çöpünü, kimimiz armudun sapını beğenmediğimiz günlerdi.
Kimse halinden hiç memnun değildi. Burnunun ucunu görmeyen, insanlığı rafa kaldıranlarımız, burnundan kıl aldırmayanlar, her şeyin böyle devam edeceğini sananlar vardı. Onların her şeyleri vardı ama gözleri aç, gönülleri dardı.
Sadece kendini, yandaşını düşünenlerin bitmez tükenmez hırsı akla zarardı.
Dost, ahbap, akraba, komşuyla selam sabah kesmiş, suratları asmış kendimizi kasmıştık. Mevki makamın ve imkanların her şeye yeteceğini sanarak kimseye minnet etmeyeceğimizi sanmıştık. Yalnızlığı bir değer sanarak en yakınlarımızla aramıza ayrılık tohumları ve sınırlar çekmiştik. Vefayı, dostluğu, yardımlaşmayı, kardeşliği yük diye anlamıştık.
Çalmayı, çırpmayı, hülleyi, hurdayı beceri, zahmetsiz, emeksiz kazanmayı erdem
Buna umamayanları beceriksiz diye tanımlamıştık.
Gerçekleri görmezden gelip, harama hülle katmıştık.
Kendimizi dev aynasında görürken, başkalarını küçümsemeyi, ezmeyi, ötekileştirmeyi, kazıklamayı, sömürmeyi marifet saymıştık.
Allah'tan, haktan, hukuktan korkmayı, töreden, toplumdan utanmayı yele salmıştık.
Tamam dediğimiz yerde bir şeyleri unutmuş, atlamış hesaba katmamıştık.
İşte o gün Van'da aylardan Ekim'di.
Yorumlar 3