Yoğun geçen bir günün sonunda çalışma odamda şöyle bir arkama yaslanıp, az şekerli kahvemi yudumlarken küçük bir oğlan çocuğu geçiyor penceremin önünden.
Sırtındaki okul çantasını öyle sırtlamış ve öylesine bir ciddiyet takınmış ki yüzüne sanırsınız bütün dünya omuzları üzerinde.
-Hey çocuk! Dedim en sevecen sesle.
Durdu... Sağa sola bakındı... Arkasına dönüp baktı... Sesin geldiği yeri ararken bir daha seslendim ve fark etti sonra pencereme doğru seğirtti.
"Efendin örtmenim?" Dedi.
Simsiyah gözleri parıldıyordu. Kalkıp pencerenin önüne yürüdüm, Burnu akıyordu tekrar masama dönüp peçete alarak küçük çocuğa uzattım.
-Sümkür! Dedim.
Burnunu bir güzel temizlerken:
-Okul paydos olalı yirmi dakika geçti ve sen hala gitmemişsin, bir sorun mu oldu? Diye Sordum.
Omzundaki çantasını silkeledi:
"Annemi bekliyorum. Nezleyim de annem doktora götürecek örtmenim." Diye yanıt verdi.
Çantasını işaret ettim:
-Çok ağır galiba? Neden bütün kitapları taşıyorsun. Bugün dersin olanları koyman yetmez miydi?
"Sınıfta dolabım var. Ama tatil geliyor diye onları eve taşıyorum. Tatilde gerekir. Örtmenimin bilgisi var."
-Sen yine de ağır taşıma. Dedim. O sırada annesi geldi, selamlaştık.
-Sizi bekliyor küçük dev adam! Dedim. Annesi gülümseyerek:
"Sabah hafif ateşi vardı. Burnu da akıyordu. Doktora gidecektik ama istemedi. Öğretmenime ödev vereceğim, karneme yazacak demişti. Şimdi doktora götüreceğim hocam, iyi akşamlar." Dedi. Penceremin önünden ayrılmadan göz ucuyla sırtındaki çantasını işaret ettim. Başını evet diye salladı annesi. Yüzünde:
"Ben de biliyorum ama gelin de söz dinletin." İfadesi vardı.
Küçük çocukların çanta ve benzeri ağırlıklar taşıdıkları zaman iskelet gelişimlerinde şekil bozuklukları oluşuyordu. Özellikle içi kitap dolu çantalar bu durumu tetikliyordu. Hiç vakit kaybetmeden okulumuzun rehber öğretmenine o küçük çocuğun yükünü anlattım. Rehber öğretmenimiz:
"Saptamanız çok doğru. Ancak birçok sınıfta dolaplar var. Ama bazı öğrenciler kitap yükü taşımayı seviyor. Sahiplenmek duygusundan olmalı. Bu durumu öğretmen arkadaşlarla bir daha değerlendirmekte yarar var. Dedi.
O küçük çocuğun görüntüsünde yaşadıklarımız geldi aklıma.
Anneler... Babalar... Öğretmenler... Hepimiz ne kadar çok yüklüydük. Hayatı sırtlayıp taşımak ta çocukluğumuzdan başlıyordu.
Sevilen, sorumluluğu olan yükü insanoğlu elbette taşımalıydı.
Rızk... Yarına karşı kayıtsız şartsız görevlerimiz... Helal kazanç... Hepsi ama hepsi baş göz üstüneydi.
Ama gereksiz yüklere de hayır diyebilmeliydik.
Başkasının yükünü taşımak; angaryalar yüklenmek, asalakların hamalı olmak değil midir?
O küçük çocuğun onurunu yüreğinde taşımayan o kadar çok insan var ki! Onları biliyor ve tanıyoruz... Onların taşıyıcısı olmayı reddetmeliyiz...