Olacak O kadar...
Ünlü tiyatro sanatçısı, politik mizah ve tipleme ustası Levent Kırca birçok kez Van'a geldi. En son 2011 Van depreminde yanına aldığı yönetmeni Selim Gür'le birlikte 29 Aralık 2011 günü kar, kış demeden Vanlılar ile buluştu. Eline mikrofon alarak muhabirlik yaptı. Depremzedelerin sığındığı çadırları, sokakları gezerek söyleşiler yaptı. Van'ın sesini,sorunlarını dinledi.
Van'da yaptığı bu röportajları "Orada bir Van var, gitmesek de görmesek de. Van depreminin ardından" başlığıyla kendisine ait internet sitesinde yayımladı. Bir röportajının sonunda hüzünlenerek duygularını dile getirerek şöyle diyor, "Yeni yıl arifesinde Van'da gördüklerimiz bizi çok üzdü, vicdanımızı sızlattı. Bir sanatçı olarak Van'a gelerek doğru şey yaptığıma inanıyorum. Buradaki dertleri en azından Allah adına dile getirmek vazifem diye düşünüyorum. Yapılanlar yetersiz. Bundan dolayı bana kim istiyorsa küssün. Bir Müslüman olarak gerçeği dile getirmek benim borcumdur diye düşünüyorum."
2013 yılında konuk olduğu programda "Ateist misiniz?" sorusuna "Evimden çıkarken dua okurum." yanıtını vermişti.
Kanser hastalığına yakalandı.
Ölümü metanetle karşılayarak kısa bir mektup yazdı.
Tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.
Sarhoş tiplemesinden yola çıkan geri zekâlı, ön yargılı zihniyet Kırca'yı dinsiz ve bir sarhoş ilan ettiler.
Yetmedi.
Ölüler ile ilgili ayet, hadisleri hatırlamayan cahil ve zavallılar Kırca'ya ölümünün ardından yakışıksız, çirkin hakaretler yağdırdılar.
Şunu hatırlatmakta yarar var.
Biri fırıldak değilse, yalancı değilse, yalaka değilse, hırsız değilse, kurnaz değilse, milleti aptal yerine koymuyorsa, çakal, bukalemun değilse, insanlara saygı duyuyorsa, kimsenin kuyruğu olmuyorsa, yanlışları kıvırmadan dile getiriyorsa, ona-buna ayakçılık yapmıyorsa, ahlaksızlıklara çanak tutmuyorsa, menfaat karşılığında eğilip bükülmüyorsa, çok kişilik taşımıyorsa, çıkarına göre hinoğlu hin değilse, sözünü eğip bükmeden söylüyorsa, davranışıyla sözleriyle sahiyse, erdemliyse, ilkeli davranarak eyvallah etmiyorsa, tek başına cesurca mücadele veriyorsa bugünkü Türkiye şartlarında sevilmez Yaşamı da böyle bir toplum arasında işkenceye döner.
Levent Kırca…
Basından İzlediğimiz kadarıyla sansür yedi, dışlandı, ötekileştirildi, sanat yapma imkanları kısıtlandı. İnandığı düşüncelere göre hareket ederek bazı mücadeleler içinde yer aldı.
Tiyatroyu ekranlara taşıdı. Ders vererek iğneledi, yanlışları hatırlattı, hüzünlendirdi, dalga geçti, nihayet güldürerek düşündürdü. Sarhoş tiplemesiyle zihinlerimizde yer etti. Ve vakti dolunca her insan gibi o da çekip gitti.
Allah rahmet etsin.
Önce ayrıştır sonra birleştir olmuyor
Orta yaş, yaşı ilerlemiş insanlarımız anılarından güzel örnekler vererek kardeşlik, huzur, barış içinde yıllarca birlikte yaşadıklarını anlatıyorlar. Diyorlar ki, " Düne kadar yaşadığımız mahallede, sokakta, dükkân komşuluklarımızda, alış verişlerimizde, insan ilişkilerinde kimse kimsenin kimliğini, farklılıklarını araştırmaz, merak etmezdi. Bunlara gerek de duymazdı."
Yakın zamana kadar " Ben Türküm, ben Kürdüm, ben Laz'ım, ben şuyum-buyum " gibi etnik kimlik vurgusuna da gerek duyulmazdı. Herkes önce insan sonra kardeş, dost ve aynı toprakların insanı olarak kabul görürdü. İnsanlar arasında esas ölçü insani, ahlaki ve yasal değerlerdi.
Şimdi ayrılıklar yaratılmaya çalışılıyor.
Toplumu kendi siyasi, maddi çıkarları uğruna kutuplara ayırma peşindeler. Kardeşler arasına nifak sokuyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen, yaşamayan herkesi ötekileştiriyorlar. Bunlarla yetinmeyen demokrat görünen malum ırkçı kafalar karşıdakinin kimlik tarifini beğenmeyip reddederek dayatma dahi yapıyorlar.
İnsanları zalimce, insafsızca, ahlaksızca farklılıkları üzerinden ayırmaya çalışan çabalar beyhudedir. Bundan sonuç çıkmaz/çıkmayacaktır.Lakin sinek küçüktür ama mide bulandırıyor. Toplumu bölmeye çalışanlar vahim hatalarının tehlikeli sonuçlarını görüp zararı kendilerine de dokunmaya başlayınca bu kez dönüp ayrıştırdıkları toplumu yakınlaştırmaya çabalıyorlar. Ancak hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Nobel ödülünü hak ediyor!
YÖK'te denkliğini aldığı Kanada Toronto Üniversitesi Tıp Fakültesi, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin sahte diplomalarını kullandı. Van'da 6 yıl özel hastanede psikiyatri uzmanı olarak hasta bakarak çalıştıktan sonra Ankara ve İstanbul'da farklı dallarda doktorluk yaptı. Özel bir Sağlık Anadolu Meslek Lisesi'nde 'farmakoloji uzmanı' olarak ders verdi. İstanbul'da özel ambulans hizmeti veren büyük bir firmada doktor olarak çalıştı. Özel bir üniversitede Yardımcı Doçent olarak Farmakoloji uzmanı olarak. beş yıl 'farmakoloji' dersi verdi. Van Tabipler Odası'na ve İstanbul Tabipler Odası'na üye oldu.
Diplomalarının sahte, kendisinin de " sahtekâr" olduğu yıllar sonra ortaya çıkan, herkesi uyutan, hastaların sağlığı ile oynayan çakma doktor Bülent Uysal isimli şahıs tıp alanında olağanüstü başarı göstermiştir. Adamın hakkını yememek lazım en az uyuyan beyleri uyandırdı.
Bende teklif ediyorum!
İsveç Karolinska Enstitüsü tarafından her yıl fizyoloji ya da tıp alanında çeşitli konularda alanlarındaki olağanüstü katkıları için bilim insanları ve doktorlara verilen ödül 2016 yılında Bülent Uysal'a verilsin!