'Ölüm' hakkında çocuklara yalan söylemeyin
Ölüm kavramı üzerinde konuşulması, anlaşılması ve kabul edilmesi oldukça güç birçok kişi için. Konu çocuklar olunca bu durumla baş etmek ve anlamlandırmak daha da zorlu bir sürece yol açıyor.
Çocukların gelişim düzeylerine göre ölüm kavramını algılayışlarının ve anlamalarının farklılık gösterdiğini ifade eden Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Öğr. Üyesi Deniz Yıldız; çocuğa yalan söylemeden, ölümün yaşamın sonu olduğu ve ölen kişinin artık geri gelmeyeceğinin basit bir dille anlatılması gerektiğini belirtti.
Ölüm, hem çocuk hem de yetişkinler için kabullenilmesi zor bir gerçek. Yetişkinler bazen kendi kaygılarından ötürü bazen de çocukları ölümün sarsıcı etkilerinden korumak için, bunun çocuklardan gizlenmesi gereken bir durum olduğunu düşünebiliyor. Çocukların bu zor durumla baş etmek adına güvendikleri yetişkinlerin açıklamalarına ve yardımlarına ihtiyaç duyduğunu ifade eden İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ), Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü'nden Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Öğr. Üyesi Deniz Yıldız, çocukların gelişimsel düzeylerine göre dürüst ve samimi açıklamaların yapılmasını; duygularını ifade edebilecekleri ortamların sağlanması ile yas sürecini daha sağlıklı bir şekilde atlatabileceklerini belirtti.
“Ölen kişinin tekrar döneceğini düşünürler”
Çocukların gelişim düzeyine göre ölüm kavramını algılayışları ve anlamaları farklılık gösteriyor. 2 yaşına kadar çocukların, ölüm kavramını tam olarak algılayamayacak kadar küçük olduklarını belirten Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Öğr. Üyesi Deniz Yıldız, “Ölüm onların gözünde uzun süreli bir ayrılık ya da yolculuk gibidir. Okul öncesi dönemde ise çocuk için ölüm geçici bir olaydır. Ölen kişinin tekrar döneceğini düşünürler. İlkokul döneminden itibaren çocuklar, ölümün geri dönüşü olmayan bir son olduğu gerçeğini artık algılamaya başlar ancak kendinin ve sevdiklerinin ölmeyeceğine inanırlar. Genellikle ölümün hasta veya yaşlı kişilerin başına geleceğini düşünürler. 10 yaşından sonra ise, ölüm kavramını daha net algılamaya başlarlar. Ölümün; yaşamın sonu olduğunu, herkesin başına gelebileceğini ve yaşama geri dönüşün olmadığını bilirler” dedi.
“Ölen kişinin çocuğu yukardan izlediği, gördüğü şeklindeki yorumlar da çocuklarda tedirginliğe yol açabilir”
Hayatın döngüsünün içinde yer alan ölümün, çocuklara kim tarafından ve ne şekilde anlatıldığı büyük önem taşıyor. Ölüm haberinin çocuğa mümkünse ebeveyni, eğer ebeveynler hayatta değilse sevdiği, güvendiği ve kendisine en yakın hissettiği kişi tarafından anlatılması gerektiğini belirten Deniz Yıldız, “Çocuğa yalan söylememek önemli, aksi halde gerçeği öğrendiğinde güven hissi sarsılabilir. Çocuğa, ölümün yaşamın sonu olduğu ve ölen kişinin artık gelmeyeceği basit bir dille anlatılmalıdır. ‘Ölüm' kelimesini kullanmak çok önemli. Vefat etti ya da gitti gibi kavramların kullanılması, somut evredeki çocuğun kafasını daha çok karıştırır. Ölümü uykuya benzeterek anlatmak, özellikle küçük çocuklarda uykuda kendisinin de ölebileceği fikrinin gelişmesine ve bunun sonucunda uyku problemleri yaşamasına neden olabilir. Anne ve babasının uyumasından da huzursuzluk hissedebilirler. Ölen kişinin çocuğu yukardan izlediği, gördüğü şeklindeki yorumlar da çocuklarda tedirginliğe yol açabilir.” şeklinde ifade etti.
“Açık ve güven verecek yanıtlar önemli”
Durumu anlatacak olan kişinin tutum ve davranışları, çocuk açısından oldukça önemli. Çocuğun kendini ve duygularını ifade edebilmesi için abartılı tepkilerden kaçınması; çocuk anlatmak isterse ona alan açmasının gerekliliğine değinen Yıldız, “Bir yakınını kaybeden çocukta güvenlik endişesi oluşabilir. Çocuk, anne-babasının her zaman yanında olacağına dair inancını yitirir ve bir gün kendisinin de öleceği duygusuyla tanışır. ‘Siz de mi öleceksiniz? Ben de mi öleceğim?' gibi soruları sıklıkla sorarlar. Bu sorulara, ‘Şu anda hepimiz sağlıklıyız, senin ve bizim için önümüzde uzun bir yaşam var. Şimdi, burada ve birlikte güvendeyiz' düşüncesine yardımcı olacak, açık ve güven verecek yanıtlar önemli. Yakınını kaybeden çocukta öfke, saldırganlık, bebeksi tavırlar görülebilir. Bu durumun geçici olduğu bilinmeli ve anlayışlı, sabırlı davranılmalıdır. Yaşadığı üzüntüyü; oyun oynama, resim yapma, spor gibi etkinliklerle dışa vurmasına olanak sağlanmalı. Kaybedilen yakına ait fotoğraflar, eşyalar, anılar ortadan kaldırılmamalıdır. Ailenin kaybeden kişiyi hatırlayabileceği bir anı köşesi oluşturulabilir” dedi.