ÖLÜM VE ÖLÜMSÜZLÜK!

Ölüm nedir?

Ölüm, acaba yürüyen zamanın durur gibi yaparak bize oynadığı bir oyun mudur? Ama öyleyse neden sıkıp duruyor canımızı. Bir de insanoğlunun kal u beladan beri ölümsüz olma arayışı! O ne anlama geliyor?

​Evvel emirde şunu söylemekte beis yoktur herhalde, ölüm yaşama dâhil değildir; yani demem o ki, ölüm yaşamın devamı değil, yaşamdan sonraki devamdır bir yanıyla, diğer yanıyla toprak meselesinde ölüm yaşamın köküdür, yaşam topraktan kök alır, toprak da en nihayetinde ölü bedenleri saklar kendi bedeninde. Bir döngüdür devam eder gider.

​Eşkıya filmini izlemişsinizdir. Eşkıya Baran (Şener Şen) Samsat’tan İstanbul’a gelirken trendeki genç Cumali (Uğur Yücel) ile tanışır, onu sever, güvenir, dost olur; eşkıya töresince, sevip dost olduğu kişiyi sonuna kadar koruyup kollamaktır ahdi. Bir gün Eşkıya Baran, otele dönerken kirli işlere bulaşmış olan Cumali’nin Mafyanın adamları tarafından vurulduğunu öğrenir. Vurulan Cumali can havliyle sürünerek otelin damına çıkar. Baran çarçabuk oraya vardığında, Cumali’nin korku içinde can vermekte olduğunu görür. Şöyle der Cumali Eşkıya Baran’a korkudan açılmış gözlerle: “Korkuyorum Eşkıya, ölmekten korkuyorum. Yoksa ben ölüyor muyum?” diye sorar. Eşkıyanın cevabı, ölüm, toprak ve dirim diyalektiği gibidir: “Korkma” der eşkıya Baran, bütün bedenini ve ruhunu ölüm korkusu saran çocuğa. “Belki öleceksin, sonra toprağa gideceksin. Daha sonra o topraktan bir çiçek fışkıracak. O çiçeğe bir arı gelip konacak. Belki o arı ben olacağım” der. Cumali hayata gözlerini yummadan önce Eşkıya Baran o sözlerle, yaşam, ölüm, toprak, çiçek, böcek, tekrar yaşam ölüm-dirim döngüsünü anlatır bize. İçinde ölümün de dirimin de olduğu bir yaşam döngüsü...

​Bu yüzden olsa gerek, ölenle ölünmez, dense bile; ölen, kalanların yaşamında, o yaşam sonlanana kadar varlığını, etkisini sürdürür; can acıtmaya can sıkmaya devam eder şu ya da bu şekilde.

Bakmadan Geçme