Van toptancı esnafının, büyük ve küçük sebze hallerinin, kasapların, manavların, peynircilerin, balıkçıların, fırıncıların, kahvehanelerin, sobacıların, züccaciyecilerin, terzilerin, kumaşçıların, ayakkabıcıların, tablacıların, küpçülerin, lokantaların, kahvaltıcıların, marangozların, otellerin ve hanların bulunduğu, ilçelerden ve köylerden gelen halk İLE kamyoncuların, otobüsçülerin ve dolmuşçuların park ettiği, üç tekerlekli arabaların evler ve dükkanlar arası nakliyecilik yaptığı, onlarca sokağıyla boş alanları bulunan, kocaman çarşıların olduğu yerlerin adıydı “MEYDAN.”
Akşam, güneş batmadan tüm iş yerlerinin kapandığı ve sabahın ilk saatlerindeki şafakla birlikte, dolup dolup taşmaya başlayan, kehriz sularıyla demlenen çaylar, ortasından akan Şamran Kanalı kollarından (arğ) sularla tüm esnafın dükkanının bulunduğu sokakları sulaması, süpürmesi, açılan kilitlerle darabalar arası müzik sesleri, kahvelerden istenen ilk demli çaylarla dükkan komşularının birlikte; otlu peynir, çörek, sıcak çakır ekmek üzerine sürülen ve dudakların kenarından çay bardağından akan nefis tereyağlı, cacıklı, tatlı çay eşliğinde yapılan, büyüklerimizin her cümlesinin bir makale olacak kadar anlamlı olduğu, muhabbetli kahvaltıları.
Uzun soluklu günlerde, neredeyse takas alışverişlerin yapıldığı, kültürler ve dayanışma kenti. Tere (sade veya kere) yağını, otlu peynirini, cacığını, sütünü, tavuğunu, yumurtasını, tarlada ürettiği tahılını, ürünlerini, bahçesinden topladığı meyvelerini ve sebzelerini, koyununu, keçisini, yününü, el emeği çömlek ve küplerini, dokudukları kazaklarını, hırkalarını, çoraplarını, eldivenlerini, atkılarını ve kilimlerini satarak elde ettiği kazançla, piyasayı canlandırarak ailesinin ihtiyaçlarını karşılayıp köyüne, ilçesine ve evine dönenler. Müşterimiz olanların hepsinin adını soyadını bildiğimiz, içlerinde esnaf ve bakkal olan, alış veriş yaptıkları dükkanlara, hiç bir belge olmadan muhafaza İçin paralarını, altınlarını bile teslim edip, günlerce sonra gelip alan binlerce güzel insan.
Akşama doğru, hoparlörlerinden duyurular ile müşterilerini toplayan, otobüs veya dolmuşlarının tavanına yerleştirdikleri hoparlörlerden, “göründü güneş” diye gelip, “akşam oldu” sesli türküleriyle meydanı terk ederken, sardıkları tütünleri veya Bitlis sigaralarını yakarak, duman altı olduklarının farkına varmadan, yollara koyulan güzel insanlar.
İşte o insanların bulunduğu ortamlarda, hemen hemen herkes ekmeğini çıkarmak İçin onurlu bir şekilde uğraş vermekteydi. Irgatlar, orakçılar, tırpancılar, hamallar, gündelikçiler, seyyarlar, dondurmacılar, tatlıcılar, ekmek aracılar ve cemidiciler (sırtlarındaki bakır kazanın bir gözüne su, bir gözüne limonata dolduran ve onları buzlalarla soğuk tutan satıcılar.)
Evet…
İşte o esansçılar, tellallar ve male erzancılar, bir çok farklı işlerle de uğraşırlardı. Yani, devlete hizmet. Male erzancılar meydan boşaldığı zaman, kendileri gibi sürekli meydanda gezen bir kaç kişi, bazı esnaflar ve yabancı memur görüntülü simaları kahvelerde buluşturur, bir şeyler konuşurlardı.
Akşama doğru rahmetli babamın arkadaşları sohbete geldiği için, dükkanda sigara içemez ve yakınımızdaki samimi olduğum kahvelere girip çıkar, ocakçılarla ve garsonlarla sohbet ederdim. Önceleri farkına varmadan bazı konuşmaları ilginç geldiğinden, sonraları bilerek kulak misafiri oluyordum. Male erzancıları, orada buluşturduklarının çoğunu, çarşıdan ve dükkana girip çıktıklarından tanırdım. Ölenler öldü, kalanların evlatlarını ve torunlarını kısmen tanıyorum. Hatta bazı İş adamı ve böyük adam olanların çoğunu, Türkiye tanır.
O zaman pazarlık yapanlar ile MALE ERZANCILARIN çocukları ve torunları, aynı veya farklı pazarlıklara devam edemezler mi? Ederler, ediyorlardır.
“Kokulu Esanslarrrrrrrr, Bu Ceketten Bir Tane Kaldı, Male Erzannnnnn.” diye gezenlerle, gizli gizli buluşanların servetlerini nasıl elde ettiği beni ve herkesi ilgilendirir.
O zaman da ilgilenmesi gerekenleri ilgilendirmiş olsaydı, “Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın.” gibi saçma bir atasözüne kanunlaşsaydı, ki hala öyleyiz. Male erzancının satışları moda ve toptan “MALE (mal) İNSAN” olmaz, satılanlar bu kadar pişkin ve satın alanlar böylesine rahat davranamazdı. Bizler de, “ah, vah” çekmezdik.
Yani
Ha Ölmüşlerine Rahmet O Günlerin Güzelliği Kalmasada Kokusu Kalmış Van'da Oruç Tutmnın Maddi Manevi Tadı Bir Başka Oluyor Müdürüm.
Ha Ölmüşlerine Rahmet O Günlerin Güzelliği Kalmasada Kokusu Kalmış Van'da Oruç Tutmnın Maddi Manevi Tadı Bir Başka Oluyor Müdürüm.
Male erzan
Male erzan