Osmanlıların en büyük özelliği, birçok milleti barış içerisinde bir arada tutuyor oluşuydu. Devleti altı asır yaşatan sır da buydu aslında. Fakat son dönemler hararetini artıran milliyetçilik akımları ve büyük güçlerin Osmanlı Devleti’ni parçalamak düşüncesi, bir saat gibi işleyen ahengi bozdu. Asırlarca iç içe yaşayan insanlar birbirlerine karşı silahlandılar.
Son dönem yaşanan olayların tarihçilerden ziyade siyasetçilerce tartışılması mevzunun siyasallaştığını gösteriyor zaten. O halde tam da o günlerde siyasetçiler ne düşünüyordu, hatırlamaya çalışalım.
Halep MebusuArtinBoşgezenyan, Mebusan meclisi kürsüsünde şöyle diyordu:‘Savaş yıllarında Ermenilerin yaşadığı sıkıntıların sebebi, Türk kardeşlerimiz değil kendini bilmez bir kısım adamlardır. Biliyoruz ki Ermenilerin zorla göç ettirilmesine yani tehcire, Müslüman ahaliden de karşı çıkanlar oldu. Ben öyle bir vali tanıdım ki kendi vilayetindeki ahaliyi himaye ettiği gibi kendisine sığınan Ermenileri de himaye etti. Şu anda Hükümete düşen suçluları tespit edip cezalandırmasıdır.’
Sivas Mebusu DikranBarsamyan Efendi ise erkekler tehcirle sürülürken geride kalan Ermeni kadın ve çocukların perişan olduğunu, evlerde odalık veya hizmetçi olarak kullanıldıklarını ancak yine de Türklerle beraber yaşayacaklarını, şehirleri birlikte imar edeceklerini söylemişti. Onlardan sonra söz alan Kozan Mebusu MatyosNalbantyan ise hem Osmanlı hem de Ermeni olduğunu, bu iki kimliğiyle de gurur duyduğunu, tek isteğinin suçluların cezalandırılması, başkalarının ellerine geçen mallarının ve de çocuklarının iade edilmesi olduğunu ifade etmişti.