“Ey Efsane Vangölü Seyahat”
“Ey Efsane O 302 Mercedes!”
Seni;
Uzunyayla’da gecenin karanlığını yırtıp geçerken, dörtnala koşan doru atların asilliğiyle bilirim,
Güzeldere’yi yılan gibi tırmanıp çıkarken ne kadar atik ve kıvrak olduğunu hatırlarım,
Boğazın kenarından süzülüp giderken İstanbul’a çok yakıştığını bilirim.
Hakkâri’ye giderken Zap Suyunun deli akan serin sularıyla yarışırken hatırlarım,
Bodrum’da Ege’nin lacivert sularına akseden siluetinin güzelliğiyle hatırlarım,
Yüksekova’ya yağan metrelerce karların arasından şahlanarak gidişini hatırlarım.
Seni; Gâvur Dağı’ndan, Karacadağ’dan, Gürün’den, Düzce’den, Bolu Dağı’ndan ve Kuzgunkıran’dan bilirim!
Velhasıl, Van’da ki hatıralarından, İpek Yolu’na bıraktığın lastik izlerinden tanırım, bilirim, hatırlarım…
“Yıllar ve Yollar…”
Kamyonlar memleketimizin yollarında devamlı olarak hareket halindedirler. Yollarda otomobil, otobüs veya minibüsü her zaman göremeyebilirsiniz, fakat kamyon ve TIR sabah, akşam, kuşluk veya ikindi vakti olsun hiç fark etmez sürekli olarak yollardadırlar. Bunlar olmazsa hayat durma noktasına gelir. Nasıl mı? Türkiye’nin dört bucağına yiyecek, içecek, giyecek, yakacak vs. taşır dururlar. Bunların olmadığını düşünün bir kere, market ve mağaza rafları boş olurdu. Dolayısıyla yiyecek, giyecek ve barınma bizler için çok zor olurdu. Evet, kamyonlar bizim can dostlarımız. Onlar olmazsa olmaz! “Yıllar ve Yolların” yorgun dostları emektar şoförler ve kamyonlar.
Şemdinli’ye giderken sırtındaki on-on beş ton yükünle “Şepetan Dağı”nı tırmanırken motorun feryadı figanının, egzozdan çıkan ateş ve ormanda yankılanan baykuşların seslerine karışıp segâhı notalara dökülüşünü anlat…
“Çaldıran, Zernek Ovası, Kurubaş ve Başkale’nin karını kışını boranını anlat…
Reşadiye’den aşağıya doğru inerken, yeşilliğin güzelliğiyle çarşaf gibi serilen Vangölü’nün gönüllere inşirah veren mavisinin ahengini anlat…
Güzeldere ve Süvari Halil Geçidi’ni bir vites, bir takviyede çıkışını anlat!
Velhasıl bize; “Yılları ve Yolları” anlat…
“Mahalle…”
Gözümüzü mahallede açtık, ilk arkadaşlıkları burada edindik, ilkokula burada başladık, Kuran okumayı mahalle camisinde öğrendik. Tahta merdivenlerden dama çıkmayı burada öğrendik. Damdan karların üstüne takla atarak düşmeyi de! Bahçelerden elma, erik, ayva aşırmayı da burada öğrendik! Bahçe sahibine yakalanmamak için, yüz metreyi çok kısa sürede koşmayı da! Tarlalarında top oynarken güzel goller atmayı öğrendik. On yedi yaşımızın o fırtınalı ve İspanyol paçalı, deli dolu günlerini de burada yaşadık! Mahallede çok sevilen birinin ölümünde hüznü tanıdık. Gurbete gidişinde hasreti tanıdık. Hastalandığında üzüntüyü yaşadık. Fakirliğinde acıyı duyduk. Düğünlerinde gelin arabasının önünü kesmeyi. Çoğu kez elimiz boş dönmeyi de tabi! Biz mahallede melikan, güvercin taklası, uzuneşek, bilye yuvarlamayı, birdirbiri ve fırfıra çevirmeyi öğrendik.
Biz sokağın değil, mahallenin çocuğuyduk!
Utsak ta, utulsak ta! Yensek de, yenilsek de!
“Naciye Hala…”
Her insanda ayrı sırlar olduğu unutulmamalıdır. Bazen yakınımızdaki insanları iyi tanıyamaya biliriz! Nice sırları, hikmetleri göremeyiz! Öyleleri var ki; güçlü şahsiyet, kalp ve ruh dünyasında öz değerleriyle hareket edip örnek olmuşlardır. Değerlerimizi unutmayan ve hassasiyetlerimize son derece saygı duyar, hal ve hareketleri hayâ ve edeple yoğrulmuştur. Bunların; örf, adet, gelenek ve görenekleri İslam’ın süzgecinden geçmiştir. Bunlar her yönüyle örnek alınacak bireylerdir.
Ilık bir haziran sabahıydı!
Naciye hala, sabah namazını kıldıktan sonra alt kat yola bakan odanın penceresinin önündeki tahta divanda oturmuş, yoldan gelip geçenleri izlerken tespihini çekiyordu. Âdeti olduğu üzere, kahvaltı hazır oluncaya kadar bu kıymetli vakti zikirle değerlendirirdi.
Başında beyaz mevlit örtüsü, yüzünde secde parıltısı, elinde doksan dokuzluk tespihi, ayağında meshleriyle sabah namazını kılmanın verdiği huzur ve zikrin kalbi mutmain eden sükûneti nurlu yüzünde hissediliyordu.
“Süphan Dağı…”
Van coğrafyasında dağlar hayatın vazgeçilmez öneme haiz unsurlarındandır. Vangölü’nün karşı yakasında mavi, yeşil ve beyazın sonsuz uyumuyla Süphan Dağı bağdaş kurup oturmuş gibidir. Süphan Dağı Van için ayrı bir yere sahiptir. Bizler gözümüzü açtığımızdan beridir karşımızda duran Süphan Dağı’nı seyreder, seyran eder dururuz. Van’dan bakınca sanki Vangölü’nün üzerine bırakılmış bir biblo gibidir. Ufuktan görünüşü bizim nazar-ı dikkatimizi hep celp etmiştir!
Süphan Dağı, Bitlis iline bağlı olmasına rağmen bizden biriymiş gibi onu çok severiz. Bitlis il merkezinden görülmez fakat Van il merkezinden biz onu görürüz. Edremit’te, İskele’de oturursun Süphan Dağı karşında, Gevaş’ta, Molla Kasımda, velhasıl nerde olursan ol, koca Süphan Dağı bizi görür bizde onu. O bizden biri gibidir sanki. Elli yıldır seyreder dururum fakat o görüntüye doyamadım. Sihirli ve otantik bir çekiciliği var.
Gönlünüz dara düşmesin İnşaallah, hoşça kalınız…
Eline emeğine kalemine sağlık çok güzel olmuş hocam
Hocam aynı dilek ve temenniler de bizde ilimizin beydağı ı, ilçemizin kara dağını, sultan suyunu, başpınar daha neler neler Her mahallenin kendi mahallesi hariç başka bir mahallede sevdalanmadı bile zor idi Çok güzel bir o kadarda özlenen yıllardır eskiler