Peri annenin mavi ve yeşil dünyası
Nihat: 'Haydi, hocam ver elini mavi kıyılar.' Der demez koyulduk Van Gölü'nün tam bir kısrak başı gibi uzanan kıyılarına.
Hani Van tanıtımı için gönüllü bir elçi görevlendirelim deseler hiç durmam:
-Nihat Işık! Yanıtı veririm.
Kırdı direksiyonunu Erciş istikametine giden yola; aştık dereleri tepeleri, birbirine zincirlenmiş köyleri geçerek yol aldık çakırdikenlerinin sınır teli gibi sarmaladığı tarlaların yanı başından.
Muradımız yazın dağların gerdanına bir mavi zümrüt kolye gibi takılıp kalmış Yüksek Deniz Van Gölünde yolculuktu.
Sanki bir kuş misali süzülerek geçtiğimiz yollarda bizi hissetmiş gibi Sait Ebinç hocamız aradı telefondan.
"Ankara'dayım ama gönlüm sizlerle kaldı." Dedi buruk bir ses tonuyla.
Ebinç Hocayla daha iki gün önce bir iki saate sığdırdığımız sürede buluşmuş, söyleşmiştik.
-Şu an Nihat Şehri Van'dan gölün kıyılarına doğru kaçırıyor beni Hocam. Dedim.
Nihat yoldan gözünü ayırmadan duyacağı bir ses tonuyla seslendi:
"Hocam sizin oralara doğru gidiyoruz." Dedi.
Sağlı sollu yolda harman zamanına hazırlık yapan köylülere el ettik.
Telefondan:
"Bakın Amik'e girerken siyah demir bir kapılı ev var. Hemen önünde buz gibi akan çeşmenin önünde... Orada mola verin. Annem ve babamı arayacağım sizi karşılasınlar. Kayısı toplayın, soluklanın bir yol." Dedi.
Geriye kaçan tarlaların yanındaki yoldan kıvrılan tepelere tırmanırken:
-Tamam hocam. Yanıtı verdik.
Van Gölünün serin rüzgârı çoktan arabanın açık penceresinden içeri süzülmüştü. Tırmandığımız tepenin en yüksek noktasında frene bastı Nihat. Tam karşımızda Van Gölü sere serpe yatıyor, sağındaki dik kayalığın yanı başında Amik Kalesi görünüyordu.
"İşte Amik! Şimdi Sait Hocamızın evini bulalım." Dedi Nihat.
Yokuş aşağısı inerken aracımız, Van Gölü tüm muhteşemliği ile karşımızdaydı.
Ebinç Hocanın baba ocağının siyah demir kapılı evinin önünde park edip, demir kapıyı tıklayarak içeri girdik.
Bizi karşılayan Peri anne güler yüzüyle davet etti. Sesimize Baba Ebinç de koşup gelmişti.
Yanda sürekli akan kim bilir hangi dağların bağrından kaynayarak gelen soğuk sudan sundu bize.
Baba Ebinç:
"Hanım erik topla dedi en güzellerinden."
Peri anne:
"Hemen." Dedi.
Yamaç üzerine kurulmuş kartal konduyu andıran Ebinç malikânesinin hemen önünde sağlı sollu aşağılara doğru uzayıp giden bahçeden kayısılar topladı Peri anne. Bir koca tabak içine tepeleme doldurduğu kayısıları oturduğumuz masamıza bıraktı, iki de koca poşet:
"Çocuklara, arkadaşlarınıza götürün." Diye yolumuz için hazır etti.
Evin bahçeye ve hemen aşağıda uzayıp giden Van Denizine açılan balkonu işaret etti Peri anne:
"Van Gölünün en güzel manzarası bizim balkondan seyredilir. Bir de Süphan Dağının başındaki bulutlar dağılıp gitmişse seyrine doyum olmaz." Dedi.
Baba Ebinç giderek nüfus alan Amik Köyünün geleceğinden endişeliydi.
"Sonradan gelip yerleşenler köyümüzün yeşiline kıyıyor. Ev bark yapayım derken kıdım kıdım yok oluyor cennetimiz." Diye konuştu hüzünlü bir sesle.
Kısa bir süre konuk olduk… Ve içimiz huzur doldu.
Baba Ebinç, gülümsemesi yüzüne sanki yapışıp kalmış Peri anne Van Gölü insanının engin konukseverliğiyle bizi mutlandırdı.
O günden kalan birkaç fotoğraflarda işte o güzel anın unutulmazları oldu.