• Haberler
  • Güncel
  • Prof. Dr. Ahmet Özer: Dünya barışı Ortadoğu'yla sağlanır

Prof. Dr. Ahmet Özer: Dünya barışı Ortadoğu'yla sağlanır

İsrail'in, Gazze'ye yönelik saldırılarını gazetemize değerlendiren Sosyolog ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Özer, 'Ortadoğu'ya barışın gelebilmesinin iki meseleye bağlı olduğunu düşünüyorum. Biri Kürt meselesi, diğeri Filistin, İsrail meselesidir. Çünkü Kürt meselesi sadece Türkiye'nin meselesi değil. Suriye'deki, Irak'taki problemlerin de temel kaynadığıdır. Diğeri de Filistin, İsrail meselesidir. Barış içinde bu sorunların çözülmesi durumunda Ortadoğu'ya barış gelecek. Dünyaya barışın gelmesini istiyorsak Ortadoğu'ya barış gelmesi gerekir' dedi.

Prof. Dr. Ahmet Özer: Dünya barışı Ortadoğu'yla sağlanır
TAKİP ET Google News ile Takip Et

 Sosyolog ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Özer, gazetemizi ziyaret ederek imtiyaz sahibi Erdal Perihan ile gündemle ilgili bilgi alışverişinde bulundu.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına İslam ülkelerinin sessizliğine değinen Prof. Dr. Ahmet Özer, “İslam ülkeleri maalesef konuşurlar ama bir şey yapmazlar. Çünkü çıkarları söz konusudur. Yani benim görebildiğim kadarıyla Arap ülkelerinin çok da umurlarında değil. Çünkü onlar İsrail’le de anlaşmalar yaptılar. Suudi Arabistan’ın, Katar’ın Birleşik Arap Emirlikleri’nin İsrail’le yapmış olduğu anlaşmalar var. Türkiye bağırıp çağırıyor ama aslında Türkiye de son zamanlarda İsrail’le bozulmuş olan ilişkilerini iyileştirme yönünde bir takım adımlar atmıştır. Dolayısıyla bu ilişkileri tekrar bozmak istemezler. Çünkü İsrail’le ilişkileri biraz daha ötelediğin zaman Amerika ile ilişkiler anlamına geliyor” diye konuştu.

Prof. Dr. Ahmet Özer: Dünya barışı Ortadoğu'yla sağlanır

“TÜRKİYE’DE 4 TEMEL SORUN VAR”

Türkiye’de dört temel sorunun olduğunu belirten Prof. Dr. Özer, “Birincisi ülkemizde ekonomik sıkıntı var. İnsanlarda ekonomik olarak bıçak kemiğe dayandı. Faiz, döviz sarmalı giderek ekonomiyi yutmaya başladı. Mehmet Şimşek ve ekibi dışarıdan sermaye akışını sağlayacakken, bunu da tam başaramadılar ve Türkiye hem dış ödemeler dengesinde hem de cari açıkta giderek büyüyen bir delikle karşı karşıya kaldı. Türkiye aynı zamanda kendi içinde de sorun yaşıyor. İkincisi Kürt meselesi hala çözülemedi. Kürt meselesinin de yuttuğu kaynaklar var. Geçtiğimiz gün bir milletvekili tarafından yapılan açıklamada Kürt meselesi şuana kadar 1 trilyon dolara yakın kaynak yutmuş, bu para Türkiye’yi baştan sona ihya ederdi. Bunun da göç kaç yönü var. Bunun kentleri yaşanmaz hale getirme boyutu, Batı, Doğu çelişkisi boyutu var. Üçüncüsü de sığınmacılar meselesidir. Suriye, Afganistan ve başka ülkelerden gelen göçmenlerin Türkiye’de yaratmış olduğu bir huzursuzluk var. Hatta bazı partiler bunu kaşıyor. Bundan siyasi nema elde etmeye çalışıyor. Dördüncüsü de bütün bunların üstünde hukukla ilgili problemler var. Türkiye’de insanlar hukukun adalet dağıtmadığı yönünde bir kanaate sahiptirler. Oysaki hukuk bir ülkede bütün toplumu bir arada tutan temel çimentodur. Hani derler ya et kokarsa tuzlarsın ya tuz kokarsa ne yaparsın? Tuz burada hukuktur. Dolayısıyla hukuka karşı bir inançsızlık meydana geldi. Bunun da temel nedeni Türkiye’nin altına imza attığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymamasıdır. Türkiye bir takım hukuki uygulamalarla toplumsal, vicdanı sızlatan uygulamalara imza atıyor.  Örneğin Can Atalay milletvekili seçildi, hapisten çıkması gerekirken çıkamıyor. Daha önce Yargıtay onama kararı verdi, bireysel başvuru yaptı. Anayasa Mahkemesi kararı bozdu ancak halen tahliye edilmedi. Öte taraftan gezi davasıyla ilgili olarak hiçbir suçu günahı olmayan insan içeride kalmaya devam ediyor. Dolayısıyla hukuk meselesinin altını çizmek istiyorum. Demek ki bir Kürt meselesi önemli, mutlaka çözülmesi gerekir. İki bu sığınmacılar sorunu önemli, mutlaka çözülmesi gerekir. Üç hukuk meselesi önemli mutlaka çözülmesi gereken bir olaydır. Dört ekonomik dar boğaz, sıkıntı, fiyat pahalılığı giderek orta sınıfı yok eden, üstte türedi bir zengin sınıfı, siyasetten zenginleşmiş bir sınıf, altta da yoksulların olduğu ikili bir mekanizma ortaya çıktı. Bunun da ortadan kalkması gerekir. Türkiye’nin evvel emirde çözmesi gereken sorunları bunlardır” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Ahmet Özer: Dünya barışı Ortadoğu'yla sağlanır

“SİVİLLERİN ÖLDÜRÜLMESİ KABUL EDİLEMEZ”

İsrail’in Gazze’ye yönelik gerçekleştirdiği saldırıları değerlendiren Prof. Dr. Özer, “Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanın grup toplantısında Ortadoğu ile ilgili açıklamaları oldu. Aslında barışa yönelik itidalli açıklamalardı. Hamas’ı bütün dünya terör örgütü olarak kabul ediyor. Hatta Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bile Hamas’ın Filistin’i temsil etmediğini, Hamas bu saldırıların müsebbibi, çünkü bu saldırıyı yaptığında İsrail’in bunları yapacağını biliyordu diyor. Sayın Erdoğan bana göre Filistin ile ilgili bir takım belirlemeler yapabilir. O yaptığı belirlemelerin inandırıcı olabilmesi için önce kendi iç barışını koruması gerekir. Kendi toplumsal barışını tesis etmesi gerekir. Nitekim Türkiye garantör devlet olmak istedi. Bu işte aktör olmak istedi. Görebildiğimiz kadarıyla Amerika orada etkin bir güç, Arap ülkeleri orada önemli bir güç, rehinelerin serbest bırakılmasında Katar önemli bir rol oynuyor ama aynı rolü Türkiye oynayamıyor. Buda Dünya siyasetinde Türkiye siyasetinin yaratmış olduğu etkiye bağlı olarak gelişiyor. Tabi ki İsrail’in, Hamas’ın sivilleri öldürmesi asla kabul edilebilir bir durum değil. Kim olursa olsun çoluk çocukları öldürmek, sivilleri öldürmek bir terör eylemidir. Filistin’i, Hamas’tan ayıran bir yan vardır. Gerçi Hamas bende bir hükümetim diyor ama onun bir realitesi yok. İsrail bir devlettir. İsrail’in yolu ve yöntemleri farklı olmalı. Hamas bir örgüttür. Dünyanın çoğu ülkesi Hamas’ı terör örgütü olarak görürken bazıları da görmüyor ama sonuç itibariyle örgüttür. Bir örgütün davranma biçimi ile bir devletin davranma biçimi aynı olamaz. Devletin bir aklı vardır. Hak, hukuk, adalet gözeten yönü vardır. Bir savaş mantığı vardır. Cenevre sözleşmeleri vardır. Bunlara uyması gerekiyor. Yoksa Mahatma Gandi'nın dediği gibi göze göz dünyayı kör eder. O zamanda görülecek bir şey ortada kalmaz” dedi.

Prof. Dr. Ahmet Özer: Dünya barışı Ortadoğu'yla sağlanır

“DÜNYAYA BARIŞIN GELMESİNİ İSTİYORSAK ORTADOĞU’YA BARIŞ GELMESİ GEREKİR”

Prof. Dr. Ahmet Özer açıklamasının devamında, “Ortadoğu’ya barışın gelmesinin iki meseleye bağlı olduğunu düşünüyorum. Birisi Kürt meselesidir. Çünkü Kürt meselesi sadece Türkiye’nin meselesi değil. Suriye’deki, Irak’taki problemlerin de temel kaynağıdır. Diğeri de Filistin, İsrail meselesidir. Bunların da barış içinde çözülmesi durumunda Ortadoğu’ya barış gelecek. Ortadoğu’ya barış gelmesi dünyaya da barış gelmesi anlamına gelir. Çünkü Ortadoğu dünyanın kalbidir. Birkaç nedenle dünyanın kalbidir. Bir üç dinin hem kutsalları, hem peygamberlerinin olduğu bir yer, özellikle Mezopotamya bölgesi, Şeria bölgesi, Kudüs olmak üzere öyle bir özelliği var. İki Ortadoğu aynı zamanda dünya enerji kaynaklarının önemli bir kısmını içinde barındıran bir yer, bütün dünyanın gözü oranın üzerindedir. Üç Ortadoğu aynı zamanda inançlar ve etnisiteler mozaiği, Ortadoğu’da yaşayan insanlar dünyanın çeşitli yerlerine de dağılmış durumda, mesela İstanbul Türkiye demekse, çünkü Türkiye’nin her yerinden insan var İstanbul’da, aynı şekilde biz Ortadoğu içinde benzer bir durumu diyebiliriz. O nedenle bir çeşit Ortadoğu’yu hem tarihsel hem kültürel, hem enerji kaynakları, hem din kaynakları bakımından dünyanın kalbi sayabiliriz. Dünyaya barışın gelmesini istiyorsak Ortadoğu’ya barış gelmesi gerekir” diye konuştu.

“FİLİSTİN ARAP ÜLKELERİNİN ÇOK DA UMURUNDA DEĞİL”

Arap ülkelerinin saldırı karşısında sessiz kaldığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Özer, “İslam ülkeleri maalesef konuşurlar ama bir şey yapmazlar. Çünkü çıkarları söz konusudur. Yani benim görebildiğim kadarıyla Arap ülkelerinin çok da umurlarında değil. Çünkü onlar İsrail’le de anlaşmalar yaptılar. Suudi Arabistan’ın, Katar’ın Birleşik Arap Emirlikleri’nin İsrail’le yapmış olduğu anlaşmalar vardır. Son zamanlarda İbrahim anlaşmaları vardı. Türkiye bağırıp çağırıyor ama aslında Türkiye de son zamanlarda İsrail’le bozulmuş olan ilişkilerini iyileştirme yönünde bir takım adımlar atmıştır. Dolayısıyla bu ilişkileri tekrar bozmak istemiyorlar. Çünkü İsrail’le ilişkiler biraz daha ötelendiği zaman Amerika ile ilişkiler anlamına geliyor. Amerika halen askeri anlamda dünyanın en büyük gücü durumundadır. NATO’nun başındaki bir ülkedir. Ortadoğu’daki birçok Arap ülkesi birçok bakımdan Amerika’ya bağlıdır. Dolayısıyla bu anlamıyla baktığımızda Arap ülkelerinden sadece sesli bir takım şeyler geliyor ama bu yıkımı, katliamları durdurmayla ilgili ciddi bir şey gelmedi. Bu da onların kendi ülkesel çıkarlarının söz konusu olduğunda seslerini çıkarmadıklarını gösteriyor. Zaten İsrail, Filistin meselesinin bu duruma gelmesinde de Arap ülkelerinin çok büyük etkisi var” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Ahmet Özer: Dünya barışı Ortadoğu'yla sağlanır

“IRAK, LÜBNAN, SURİYE, İRAN’IN HİMAYESİNDEDİR”

Prof. Dr. Özer, “Savaşın Ortadoğu’ya sıçramasının bir nedeni, gerekçesi olabilir. İsrail kara harekatına başladığı zaman eğer Lübnan Hizbullah’ı ve İran’ın Ortadoğu’daki eli kolu olan Hizbullah ya da Hizbullah’ın ötesinde Haşdi Şabi gibi diğer örgütler savaşa dahil olabilir. İran Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da var. Burada eğer bir müdahale olursa bu müdahaleyi kırmak için Amerika devreye girebilir. Amerika devreye girdiği takdirde ister istemez bölge ülkelerine sıçrayabilir. Şuan vekalet savaşı söz konusudur. Yani bu savaşı yürütenler büyük güçler adına yürütüyor. Tıpkı yukarıda Ukrayna savaşında olduğu gibi, ben bunun olabileceğine çok büyük ihtimal vermiyorum. Bir ihtimal yok mu? var fakat Amerika Birleşik Devletleri zaten İran’ı Ortadoğu’da kendi çıkarlarına büyük bir tehdit olarak görüyor. Aslında İran’da bir hegemon güç durumuna geldi. Bir Emperyal güç haline geldi. Niye işte demin dediğim ülkeler İran’ın politikalarını yürütüyorlar. Bugün Irak, Lübnan, Suriye, İran’ın himayesindedir. Onun patronajını İran yapıyor. Bu da İsrail’in güvenliğini tehdit ediyor. Amerika’da İsrail’in güvenliğini tehdidini istemiyor. Çünkü onu kendi tehdidi olarak algılıyor. O nedenle başından beri ya İran’ı regüle etme, işte İran’ın özellikle atom bombası çalışmalarını durdurmayla ilgili bir takım girişimleri oldu. Ya da savaşı daha fazla büyütmeden Gazze’de İsrail’in görebildiğimiz kadarıyla nihai hedefi orada Hamas’ı söküp çıkarmak, etkisiz hale getirmek, belki biraz sınırlarını da genişletmek ve giderek Gazze’de bir hükümran yapıyı ortadan kaldırmak ki bu biraz Filistin Kurtuluş Örgütü’nün de işine geliyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da bu iki başlılıktan şikayet ediyor. Hamas’a karşı çıkıyor. Hamas, Filistin’i temsil etmiyor gibi açıklamaları oldu. Bu çerçeveden baktığımız zaman bunun bir dünya savaşına yol açması, haritaları değiştirmesi söz konusu olabilir. Bu dediğim şey olduğu takdirde, onu da zayıf bir ihtimal olarak görüyorum” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Ahmet Özer: Dünya barışı Ortadoğu'yla sağlanır

“GELECEKTE BÜYÜK EMPERYAL KAPIŞMASI ÇİN İLE AMERİKA ARASINDA OLACAK”

Prof. Dr. Ahmet Özer, “Bana göre asıl mesele Amerika ile Çin’in kavgasıdır. Amerika uzun bir süre Ortadoğu’yu bırakıp Uzak Asya’da, pasifikte Çin’i durdurmayla ilgili bir çabanın içindeydi ama şimdi Çin’de bu işlerin içerisine girmeye başladı. Çin’i orada durdurmak yerine bu sefer burada da durdurma noktasına geldi. Asıl gelecekte büyük emperyal kapışması bana göre Çin ile Amerika arasında olacak. Ben Ukrayna, Rusya savaşını da buna yönelik durdurma savaşı olarak görüyorum. Amerika geldi orada devreye girip Avrupa’yı da işin içine soktu. Savaşı uzatarak Sovyetler Birliğini zayıflatmak yoluyla ayın zamanda Çin’in de o kuşak yol projesinde en büyük ortağı olan Rusya’yı orada durdurmak, ondan sonra pasifikte Çin’i durdurarak yoluna devam etmek, peki amaç ne? Amerika birinci ve ikinci dünya savaşından sonra 20’inci yüzyılın emperyal gücü haline geldi. Yani Dünya küresel güçlerinin başına oturdu. Dünyaya baktığınız zaman bir ülke sadece 100 yıl hükümran olabiliyor. Amerika bunu değiştirmek istiyor. 21’inci yüzyılında aynı zamanda hükümranı olmak istiyor. Çin de buna itiraz ediyor. O nedenle mesela şimdi Sovyetlerin dağılmasından sonra tek kutuplu bir dünya tezi ortaya atıldı. Özellikle Fukuyama tarafında sonra Huntington’un medeniyetler çatışması tezi buna karşı çıktı. Şimdi ikili bir yapıdan bahsediliyor. Amerika’ya karşı Çin, hatta çok kutuplu, o çok kutupa da Sovyetler Birliği’nin devamı olan Rusya’yla beraber İran’ı da sayıyor özellikle stratejistler. Dolayısıyla dünya 21’inci yüzyılda bu anlamda bir çalkantının içinde, bu 21’inci yüzyılın ortasında ya bu dengeyi bulacak ya bu dengeyi bulmak için bir savaşla nihayetlendirecek. Çünkü kapitalizm her krize girdiğinde dünyada mutlaka bir savaş olmuştur. Birinci dünya savaşı bu anlamıyla bitmemiştir. İkinci dünya savaşıyla sürmüş, onun nihayete ermesi açısından demin dediğim gibi stratejistler üçüncü dünya savaşından bahsetmektedirler fakat üçüncü dünya savaşı bu ikisinden çok daha yıkıcı olacaktır. Çünkü savaşların ve silahların boyutları değişmiştir. Bu anlamıyla yapılması gereken başta ülkemiz olmak üzere Ortadoğu’ya barışın gelmesini sağlamak, barışı savunmak, savaş çığırtkanlıklarına karşı çıkmak, önce kendi içimizdeki sorunları çözmek, sonra da komşularımızla olan diyaloglarımızı toplumsal barış çerçevesi içerisinde belli bir çerçeveye oturtmak olmalıdır. “ HABER: BURHAN ERGİN

Bakmadan Geçme