Prof. Dr. Ahmet Özer: Muhalefet muhalefetliğini yapamıyor
Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntılara değinen Sosyolog Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Özer, muhalefet partilerinin vatandaşların sorunlarını çözmeye yönelik çalışmalar yapması gerektiğini belirterek, 'Muhalefet maalesef iki büyük yanlışın içerisinde. Birincisi yerel seçimler yaklaşırken, kendi pazarlık güçlerini arttırmak için kıyasıya birbirlerini suçlamaya çalışıyorlar. İkincisi parti içi iktidar tartışmaları son sürat ilerliyor. Muhalefetin bu tartışmaları yaz dizisi gibi geçti ve bu aynı zamanda zam, zulüm politikasının üstünü bir şal gibi örttü. Muhalefet bunları gündeme getirip halkın dertlerine dermen olmak yerine, halkın derdine temsilci olmak yerine, halkın sesi olmak yerine daha çok bu meselelerle zaman kaybetti. Muhalefet muhalefetliğini yapamıyor' dedi.
Gazetemize açıklamalarda bulunan Sosyolog Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Özer, “Türkiye’de şuan ekonomik olarak ciddi sorunlar bulunmaktadır. Muhalefet bir an evvel kendine çeki düzen vererek vatandaşların sorunlarını gündeme getirip çözmek için uğraşsın. Yerel seçimlere çok fazla zaman kalmadı. Muhalefet parti içi tartışmaları bitiremezse yerel seçimlerde istedikleri sonuçları alamazlar. Muhalefet ekonomik sıkıntının iliklere kadar hissedildiği bu zamanda evine ekmek götüremeyen vatandaşların sorunlarını çözmek için çaba sarf etmezse seçimde sonucu ağır olur” diye konuştu.
“EKONOMİNİN DE BİRKAÇ BOYUTU VAR”
Prof. Dr. Ahmet Özer “Bana göre ülkemizin en önemli dört temel sorunu var. Bunlardan biri ekonomidir, onu konuşacağız. Bir diğeri sığınmacı, göçmenler meselesi, bir diğeri son zamanlarda giderek boyutlanan adalet meselesi, adaletsizlik meselesi, dördüncüsü de özellikle Türkiye’nin dış politikasında yaşadığı sorunlardır. Tabi bunun içinde aynı zamanda bizim yaşadığımız bölgeyi ilgilendiren, bir türlü çözülemeyen, AK Parti iktidarının da beslendiği Kürt meselesi var. Bunlar Türkiye’nin makro sorunlarıdır. Bunun içinde ekonomi çok ama çok önemli bir yer tutuyor. Ekonominin de birkaç boyutu var. Birinci boyutu özellikle enflasyon, pahallılık, döviz ve faiz sarmalında dar gelirlilerin, çalışanların, dezavantajlı grupların fakruzaruret içinde yaşamalarıdır. Ben geçtiğimiz yıl bu vakit Van’a gelmiştim. Uçak bileti geçen yıl 250 liraydı bu gelişimde 2 bin 650 lira olmuş, çok fahiş şekilde artmış, Van ziyaretimde bazı esnafları ziyaret ettim. Otomobil işiyle iştigal eden esnaflarımızı gezdiğimde bir aracın fiyatını sordum, 1 milyon 400 bin lira cevabını aldım ama bunun 850 bin lirası ÖTV’dir. Kullandığımız akıllı telefonların fiyatı 25 bin liradır. ÖTV ve vergileri 25 bin 500 lira. Bu toplumu derinden yaralıyor. Burada 2 türlü vergi söz konusudur. Biri direk vergiler, işte kurumlar vergisi, kazançtan alınan gelir vergisi, diğeri de dolaylı vergiler, yani KDV, ÖTV gibi mal alışverişlerinde devletin aldığı ücretlerdir” dedi.
“YOKSULLAR DAHA ÇOK YOKSULLAŞTI, ZENGİNLER DAHA ÇOK ZENGİNLEŞTİ”
Ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılar vatandaşların belini büktüğünü belirten Prof. Dr. Özer, “28 Mayıs tarihinden sonra kabine oluştuğunda Mehmet Şimşek dışarıdan getirilip Hazine ve Maliye Bakanı yapıldı. Bir akademisyen Amerikan’dan getirildi. O zaman şöyle bir tartışma vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde 3 yol var. Bir IMF’ye gitmek, iki vergileri arttırmak, 3 yurt dışından sıcak para getirmek, yani sabit sermaye yatırımlarına dönük, diyorlardı ki IMF’ye gitmez, niye kategorik olarak Erdoğan IMF’ye karşı, halbuki şuan IMF politikaları uygulanıyor. Ayrıca da IMF’ye gidilecek durum onu gösteriyor. İki deniliyordu ki Mehmet Şimşek dışarıdan para getirecek, vergileri arttırmaz, zaten bıçak kemiğe dayanmış, halkın artık vergi ödeyecek mecali kalmamış ama o da olmadı. Yılbaşında mazot, benzin 15 lirayken, Mayıs ayında 17 lirayken bugün 37 liradır. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir artış söz konusu değil. Bunu yapmazlar diyorlardı, çünkü bu yapılırsa toplumda büyük bir tepki oluyor. Sosyal bunalımlara yol açar ve iktidar bunun üstesinden gelemez, yönetenler yönetemez, yönetilenler de yönetilemez duruma düşerler ama maalesef sayın Erdoğan Körfez ülkelerini dolaştı umduğunu bulamadı. Mehmet Şimşek de dışarıdan para getiremedi. Çünkü Türkiye’de ekonomik istikrar olmadığı için kimse para vermedi. Onlarda ha bire vergilere, zamlara dayandılar. Bu giderek Türkiye’deki orta sınıfı eritti. Yoksullar daha çok yoksullaştı, zenginler daha çok zenginleşti. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 50’si yoksulluk sınırında, o yüzde 50’nin de yüzde 50’si açlık sınırının altında. Her gün ekonomiye dayalı suç işleme oranları, boşanma oranları, karı koca kavgaları giderek artıyor ve yüzde yüzleri buluyor. Hapishaneler dolup taştı. Şimdi denetimli serbestlik giderek artırılıyor ve genel aftan bahsediliyor. Adi suçları kapsayacak bir genel af’ın topluma yararından çok zararı olur. Devlet ancak devlete karşı işlenen suçlarda genel af çıkarabilir. Toplumsal barış için siyasi bir af olması lazım. Maalesef bu da yapılmıyor. Dolayısıyla ekonomi çok kötü durumda. Geçtiğimiz yıl bu vakitlerde etin kilosu 60 liraydı, bugün 400 liraya yükseldi. Ailelerin bazen bir ay boyunca kursaklarına et girmiyor. Sebze meyve taneyle satılır duruma geldi. Halkın çoğunluğu fakruzaruret içinde, şimdi iktidar bununla ilgili her istediğini yapıyor” diye konuştu.
PROF. DR. ÖZER’DEN MUHALEFETE ELEŞTİRİ
Muhalefet partilerine eleştirilerde bulunan Prof. Dr. Ahmet Özer, “Burada muhalefete de eleştirilerde bulunmak istiyorum. Muhalefet maalesef iki büyük yanlışın içerisinde, birincisi yerel seçimler yaklaşırken kendi pazarlık güçlerini arttırmak için kıyasıya birbirlerini suçlamaya çalışıyorlar. İkincisi parti içi iktidar tartışmaları son sürat ilerliyor. Muhalefetin bu tartışmaları yaz dizisi gibi geçti ve bu aynı zamanda zam, zulüm politikasının üstünü bir şal gibi örttü. Muhalefet bunları gündeme getirip halkın dertlerine dermen olmak yerine, halkın derdine temsilcisi olmak yerine, halkın sesi olmak yerine daha çok bu meselelerle zaman kaybetti. İşte CHP’de değişim tartışmaları, işte Akşener’in 26 Ağustos’ta adeta kendisi hariç herkese salvolarla saldırması, işte Davutoğlu’nun, Babacan’ın çıkışları bunlar olacak işler değil. Çünkü muhalefet muhalefetliğini yapmıyor. Muhalefetin bu konuda iktidara dur demesi lazım. Toplumu örgütleyecek, zam, zulüm politikasına karşı itiraz sesini yükseltecek olan da muhalefettir. Çünkü demokrasi bir rıza rejimidir. Otokrasi din korkusuna dayanır ve bir adamın başkalarını korkutmasına dayanır. Teokrasi ise daha çok Allah korkusuna, din korkusuna dayanır. Demokrasi de rıza vardır. Bu olan bitene, bu yönetime rıza göstermiyorsa toplumun itiraz etmesi lazım. Toplumun itirazına da siyasi partilerin, muhalefetin öncülük etmesi gerekiyor. Muhalefet bunu yapmıyor. Kendi kabuğuna çekilmiş, parti içi iktidar tartışması yaşıyor. Ya da muhalefet içi bir anlamda denge ya da yerel seçimlerde ne kadar belediye alırım kavgası içine girmiş, tırnak içinde at pazarlığı gibi belediye alma pazarlığı için el yükseltme çalışması yürütülüyor. Bu doğru değil. Öncelikle zam, faiz, döviz, pahalılık, enflasyonun durdurulamaz haliyle ilgili çözüm bulmak için iktidar üzerinde baskı kurmaları lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Ekim’de açılacak. Bakın ekonomik sıkıntıyı iliklerine kadar hisseden yüz binlerce aile var. Bazılarının bir gün dahi dayanacak gücü yok. Muhalefet 1 Ekim’i beklemeden bu sorunların çözüme kavuşması için gereken adımları atmalıdır. Özellikle şöyle bir tehlikeye de değinmek isterim. İktidar seçim öncesi seçmeni ikna etmek için bir takım ekonomik rahatlama yollarına gitti. Ücretleri arttırdı, yerel seçim geliyor. Bu tür şeyleri yine görebiliriz. 31 Mart’ta seçim olduktan sonra asıl kemer sıkma, asıl vergiler, asıl zamları siz o zaman göreceksiniz. İnsanların artık bellerine bağladıkları ipler kopacak, ah edecekler. Geçtiğimiz günlerde benzin istasyonunda benzin alıyordum. Daha önce 500 liraya depomu doldururken, bir sene bile olmadı şuan 2 bin 500 liraya dolduruyorum. Yanımda türbanlı bir hanımefendi vardı. Sohbet ettik ve kime oy verdiğini sordum. AK Parti’ye o verdim dedi. Memnun musunuz diye sordum? Çok pişmanım dedi. Böyle binlerce insan var ama muhalefetin bu pişmanlığı dile getirip topluma göstermesi gerekirken, bu zamların toplum üzerinde yarattığı baskıyı göstermesi gerekirken, parti içi iktidar tartışmalarıyla veya işte ben nereden, büyük partiden ne koparabilirim hesaplarıyla, hamasetle geçiriliyor. Bu doğru değil. Meral Akşener 26 Ağustos tarihinde açıklama yaptı. Ondan bir ay önce 26 Ağustos’u bekleyin, geliyor gelmekte olan, gelecek, açıklayacak derken tıpkı seçimlerdeki gibi beklentiyi yükseltti yükseltti sonra dağ fare doğurdu. Ne söyledi öncelikle hamaset yaptı, dedi ki herkes kendi adayıyla girsin, peki sayın Akşener böyle dedi diye muhalefet herkes kendi adayıyla mı girsin diyecek. Akşener de söylediğinin bir karşılığının olmadığını biliyor. Nitekim ikinci gün Bahçeli açıklama yapıp Cumhur İttifakı olarak devam ediyoruz dedi. Akşener kendi seçmeninin gazını almak için, topluma biraz afra, tafra yapmak için kendi kadrolarımızla gireceğiz dedi. Yarın CHP’yle pazarlık yapacak, bir el yükseltmek için bunları diyor. İki zaten biz dedik ki herkes seçime kendisi girsin ama herkes kendisi girmedi. Madem Cumhur İttifakı birlikte gidiyor, bizde birlikte gireceğiz. Nitekim İYİ Parti Sözcüsü Kürşat Zorlu biz kendi adaylarımızla çıkacağız dediği günün akşamında Akşener açıklama yaparak Kürşat bey temkinli konuşmuştur. Aslında bazı işbirlikleri olur dedi. Hem öyle diyor hem de dönüp böyle diyor. Bir o söylediğinin realitesi yok. İki varsayalım İYİ Parti kendi kadrolarıyla seçime girdi. Acaba Türkiye’de bir tane Büyükşehir alabilir mi? Geçtim Büyükşehir’i bir tane il alabilir mi? Geçtim onu da bir tane büyük ilçe alabilir mi? alamaz peki niye böyle diyor? CHP’yle tekrardan pazarlık masasına oturayım. Ne kadar kopabilsem kardır gibi bir takım manevralar yapıyor. İktidarın yaptığı zamlara karşı vakitlerini bunlarla harcıyorlar. Sanki seçimde hiçbir günahı yokmuş gibi kalktı Kılıçdaroğlu’nu eleştirdi. Seçimin kaybedilmesinin nedenlerinden biri de Akşener’dir. 3 Mart’ta masadan kalktın, 6 Mart’ta geri döndün. Yaklaşık 1 milyonun üzerinde İYİ Parti’nin seçmeni Kılıçdaroğlu’na oy vermedi. Sadece o da değil bana göre Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Deva Partisi’nin seçmeni de vermedi. Bunlar kendileri girseydi bir işe yarardı. Kendileri girmediği zaman yüzde 1 bile oy getirmedikleri halde, 38 milletvekili aldılar ve bu CHP’de rahatsızlığa yol açtı. Bu rahatsızlık halen sürüyor. Dolayısıyla zaferin sahibi çoktur ama yenilgi öksüzdür. Kimse sahip çıkmıyor. Seçim kaybedilmişse sadece Kılıçdaroğlu’nun kusurları yoktur. Hepsinin var. Yenilgiyi bir kişiye mal edemezsiniz. Hepsinin kusurları var. Gelecek için herkesin ders çıkarması lazım. Cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılan yanlışlar şuan tekrarlanıyor. Burada şunun kararını vermeleri lazım. Bu seçim sadece yerel seçim değil. Bu seçimi muhalefet kazanırsa eğer AK Parti politikalarına çeki düzen getirebilir ama böyle giderse muhalefetin kazanacağını düşünmüyorum. Çünkü ufukta zafer görünmüyor. AK Parti kazanırsa bundan sonra politikalarının temeline bu iki seçim zaferini koyacaklar” şeklinde konuştu.
“2024 YILI SEÇİMLERİNİN KİLİT ANAHTARI HDP’DİR”
31 Mart 2024 tarihinde yapılması planlanan yerel seçimlerde HDP’nin kilit parti olacağını söyleyen Prof. Dr. Özer, “CHP’nin önünde birkaç handikap var. Değişim tartışmaları yaşandı ama değişimle ilgili adım atılmadı. Seçim kazanılacaktı kazanılmadı önemli bir kitlede kızgınlık meydana geldi. Bu kızgınlık öfkeye dönüştü. Öfke giderek duygusal kopuşa, korkarım bu duygusal kopuş sandığa yansımayacak. Yani gitmeyenler anlamında tezahür edecek. Belli bir seçmen kitlesi sandığa küsecek, gitmeyecek. Bu da Cumhur ittifakının işine yarayacak. CHP’nin en büyük handikaplarından biri duygusal kopuş yaşayan seçmeni ikna etmelidir. Bunun için de yeniden moral motivasyona ihtiyaç var. Değişim bunun aracı olabilir. Öyle görünüyor ki genel başkan düzeyinde bir değişim olmayacak. Sayın İmamoğlu İstanbul’a, Yavaş da Ankara’ya aday olacaklarını açıkladılar. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yerel seçimlere götüreceği belli oldu. Hiç olmazsa kurultayda kadroların değişimi yönünde program ve tüzük değişikliği yönünde bir irade ortaya konulursa belki bir moral ve motivasyon yaratılabilir. Burada anahtar HDP’dir. 2019 yılında da HDP’ydi. Ankara, İstanbul, Antalya, Mersin, Adana’yı kazandıran İYİ Parti değil HDP’dir. Bakın bir örnek veriyorum. Öyle sanıyorlar İYİ Parti her tarafta CHP’yi destekledi ve o bakımdan CHP belediyeleri kazandı. Hayır, 2019 yılında İYİ Parti Iğdır, Kars ve Ahlat’ta aday çıkarmadı. Kimin lehine çıkarmadı biliyor musunuz? MHP kazansın diye aday çıkarmadı. Öyle olunca HDP’de Balıkesir’de aday çıkardı. Balıkesir’de CHP’nin adayı Ahmet Akın devam etseydi yüzde 100 kazanacaktı ama İYİ Parti ısrar ettiği için Kılıçdaroğlu Ahmet Akın’ı geri çekerek, genel başkan yardımcısı yaptı. İYİ Parti’nin adayıyla girilen seçimde HDP’nin aday çıkarmasından dolayı İYİ Parti kazanamadı. Ama HDP diğer illerde seçime girmediği için CHP’nin adayları kazandı. Dolayısıyla ikinci büyük handikap HDP’nin tavrıdır. Üçüncüsü de İYİ Parti’nin tavrıdır. İYİ Parti Mersin’de kendi adayıyla girdi. İYİ Parti Adayı Eski Bakan Ayfer Yılmaz 130 bin oy aldı. Cumhur İttifakının adayı 400 bin oy aldı. CHP’nin adayı 440 bin oyla Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Mersin’de İYİ Parti seçime girdiği için CHP kazandı. Niye çünkü eğer İYİ Parti’nin adayı girmeseydi İYİ Parti’nin bir kısım oyları AK Parti ve MHP’ye giderdi. O onu bariyerledi. Ben bu yerel seçimde de Saadet ve DEVA partilerinin ayrı girmelerinden yanayım. Çünkü bu partilerin seçmeni zaten CHP’ye oy vermiyor. Bunu kendileri de itiraf etti. O nedenle kendi kadrolarıyla seçime girmelidirler. 2019 yılında olduğu gibi 2024 yılı seçimlerinin kilit anahtarı HDP’dir. Her yerin konumuna göre aday çıkarılmalı. Bununla ilgili bir takım işbirlikleri de yapılabilir” dedi.
“85 MİLYON KÜÇÜK BİR AZINLIK İÇİN ÇALIŞIYOR”
Ekonomideki kötü gidişatın insanları sıkıntıya soktuğunu belirten Prof. Dr. Özer, “İnsanlar eskiden üniversiteyi bitirip bir yerde işe başladığında bir evim, arabam olsun, evlenip çoluk, çocuğa karışıp mutlu bir hayat sürdüreyim diyordu. Bunların hepsi hayal oldu. O nedenle üniversite bitirenlerin gözü dışarıda, birçoğu da gidiyor. Kimse artık bir araba, ev, arsa alacak durumunda değil. Hele hele yeni mezun olmuş, birkaç yıllık mühendis, memur, amir bunu yapacak durumda değil. Bu son derece vahim bir tablodur. Bunu görmek lazım. Türkiye adeta büyük bir çoğunluğunun, 85 milyonun çalışıp küçük bir azınlığının yediği, onların vergileriyle lüks, safahat içinde yaşadığı bir ülke haline geldi. O nedenle öte taraftan ekonomiye baktığımız zaman en büyük problemlerden biri konut, kira, aidat fiyatlarıdır. İstanbul’da 1+1 dairenin kirası 25 bin lira, aidatı 5 bin lira, bakın Büyükşehir’lerde 2 bin 500 liradan aşağı bir aidat yok. Bir memur bugün 22 bin lira maaş alıyor. Dolayısıyla bir taraftan verdiğini diğer taraftan alıyor” ifadelerini kullandı. HABER: BURHAN ERGİN