Prof. Dr. Ahmet Özer: Üniversite Van'ın makus talihini değiştirebilir
Gazetemizi ziyaret eden Mersin Torosdağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı, gazetemiz yazarı Prof. Dr. Ahmet Özer, 'Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi bilimle şehre öncülük ederse Van'ın makus talihini değiştirebilir. Van YYÜ kenti yönetenlere, yerel yöneticilere, meslek odalarına, kamu kurumlarına ve şehirde yaşayan insanlara öncülük ederek şehirle bütünleşmeli' dedi.
Burhan Ergin
Mersin Torosdağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Özer, gazetemizi ziyaret ederek imtiyaz sahibi Erdal Perihan ile bilgi alışverişinde bulundu. Özer, Van Gölü’ne sahip çıkılması gerektiğini belirterek, “Van Gölü kokudan geçilmiyor. İnsanlar hala atık sularını, pis sularını arıtmadan Van Gölü’ne akıtıyorlar. Buna derhal kalıcı çözüm üretilmesi lazım” diye konuştu.
“Kayyum halk iradesine konulmuş bir ipotektir”
Van milletvekillerine eleştirilerde bulunan Prof. Dr. Özer, “Van’ın en temel sorunu son yıllarda meydana gelen düzensiz göçün şehirde yaratmış olduğu çarpık kentleşmenin üstesinden gelinememesidir. Burada iki önemli problem var. Birincisi halkın seçtiği insanların görevden alınıp yerine kayyum atanması, kayyumun da Van’ı çok iyi tanımaması ve bununda toplum tarafından benimsenmemesinin yaratmış olduğu sorunlardır. Kayyum halk iradesine konulmuş bir ipotektir. Halk da bundan rahatsızdır. Devletin bütün vatandaşlarına eşit davranması gerekir. Bütün inançlara eşit davranmalıdır. Devlet dediğin böyledir. Hem inanç yönünden hem de etnik biçimde adil davranmalı. Bunu anayasasına, yasalarına koyarak uygulamak zorundadır. Maalesef günümüzde anayasa ve yasalara uyulmuyor. Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uyulmuyor. Uyulmadığı zamanda Avrupa Birliğine söz söyleniyor. Avrupa Birliğine girmek istiyorsanız onun kurallarına uymak durumundasınız. Onun için Türkiye’nin en önemli çıkış yolu anayasanın ikinci maddesinde yazıyor. Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir. İnsan haklarına saygılıdır. Bunların altı doldurulursa sorunlarımız tamamen çözülecek. İkinci önemli nedeni de Van’da imar planı maalesef yeterince uygulanmadı. Bir şehrin anayasası o şehrin imar planıdır. İmar planı delindiği takdirde o şehrin ihya olması mümkün değil. Yıllardır Van’a gelip giderim. Vanlıyım, Van ile ilgili kitaplar yazıyorum. Şuanda yeni kitabım basıldı. Yakın zamanda okuyucularımla buluşacak. Kitabımın ismi Giderim Van’a Doğru. Bir Vanlı olarak Van’a karşı şükran borcumu ödemek için Van’ı tanıtma amaçlı çalışmalar yapıyorum ve her belediye başkanına da gelip düşüncelerimi söyledim. Çünkü aynı zamanda ben kent bilimciyim. Üniversitede de kentleşme, Yerel Yönetimler Uygulama ve Araştırma Merkezini kurdum. Uzun süre yöneticilik görevinde bulundum. Buraya geldiğimde Van ile ilgili projelerimi, düşüncelerimi söyledim. Üzerimize düşen bir şey varsa da lütfen bizden isteyin seve seve yerine getirebileceğimizi söyledim ama maalesef Van’da henüz yönetim anlamında o anlayış ortaya çıkmamış bu da beni üzüyor. Bir şehrin veya ülkenin en büyük talihi ve talihsizliği oranın yönetenleridir. Oranın yönetenleri yerel yöneticilerdir. Aslında vali de yerel yöneticidir. Belediye başkanları, milletvekilleri, il genel meclis üyeleri, belediye meclis üyeleri yerel yöneticidir. Bunlar temsil ettikleri kentin milletvekili gibi çalışmalılar. Seçilen insanların çoğu merkezde rozet takıp Van’da bu rozetin forsunu sürmeye çalışıyorlar. Halkı, toplumu, toplumun sorunlarını temsil etmek yerine kendilerini ve ailelerini temsil ediyorlar. Kendi çıkarlarını korumaya çalışıyorlar. Siyasiler kendi çıkarlarını düşünmemeli. Kendi ailelerini temsil etmemeliler. Ankara’da rozet takarak Van’da caka satmamalılar. Van sevdası, aşkıyla hareket etmeliler. Çağrıda buluyorum. Halkın artık kendisini temsil eden bu anlamda halkın sırtına basarak yükselmekte olan insanlara yer ve değer vermemesi lazım. Halk, bilgili, birikimli, liyakatli, sorunları gerçek anlamda çözebilecek, Ankara’ya gittikten sonra Meclis’te kaybolmayacak, oradaki insanların arasında kendi ilinin sorunlarını gündeme getirecek, konuşacak, tartışacak, cesur, yetenekli insanları desteklemesi lazım. Artık Van’da bir zihniyet değişimine ihtiyaç var. İnanıyorum ki umuyorum ki önümüzdeki seçim buna vesile olur. Hem Türkiye bir refaha, feraha kavuşur hem de onunla beraber Van da kavuşur. Siyasetin üç temel işlevi var. Birincisi üretimi arttırmak, yoksulluk paylaşılmaz, zenginlik paylaşılır. İki üretilen zenginliğinde bölüşülmesi gerekir. Hep bana rep bana değil, küçük bir azınlık zengin olacak. Büyük bir çoğunluk aç kalacak. Orada sorun çıkar, kavga çıkar. Onun için adaletli paylaşım olmak zorundadır. Üçüncüsü de bunun barış ve huzur ortamında olması gerekmektedir. Kürt sorunun da bir an evvel çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü biz barışı tesis etmediğimiz takdirde, bu sorunları çözmediğimiz takdirde diğer sorunların çözümü de zora giriyor” ifadelerini kullandı.
“Şuan ciddi sorunlarımız var”
Ülkemizin ciddi sorunları olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özer, “Birinci sorunda ifade etmiştim. Göçün getirmiş olduğu problemlerin başında gelmesinin nedenlerinden biri merkezi idareden de yeterince destek alınmaması sonucu ortaya çıkıyor. Örneğin Van’ın nüfusu 400 bin ama son yıllarda 300 bin kişi göç etti. Ben buna göç, kaç hareketi diyorum. Devlet son yıllarda yanlış bir politika uyguladı. Kırsal alanları güvenli hale getirme adı altında kentlerin varoşlarını fitili ateşlenmemiş bombalar haline getirdi. Bunlar açlık, yokluk, yoksulluk içindeler. Yoksulluğun, açlığın olduğu yerde kriminoloji olur. Suç olur, problem olur. Gelen insanlar köylü olmaktan çıktı, kentli de olamadı, arada kaldı. Bugün kentlerimizin en büyük trajedisi arada kalmaktır. Bu batıda da böyledir. Mersin, Adana, İstanbul ve Van’da da bu problem yaşanıyor. Bizim şuan yapmamız gereken olay yerel idare ile genel idare el ele vererek bu sorunların üstesinden gelmeyi sağlamalıdır. Bunu yapmak için de genel idareden gerekli kaynağın aktarılması gerekmektedir. Van’daki yerel yöneticilerimiz bunu sağlayamadı. Şimdi inanıyorum ve umuyorum ki önümüzde bir seçim var. Bu seçimde tedbiri mekanda ferahlık vardır diyerek bir değişim olur, toplumda, halkta bir değişim talebi var ve bu değişim talebi mutlak süratte yerine geldiği takdirde Türkiye rahatlayacak. Çünkü 20 yıldır bir parti Türkiye’yi yönetiyor. 20 yıl artık ister istemez bir takım sorunlara yol açıyor. Bende şuan baktığımda bu anlamda sistemin tıkandığını, siyasetin kirlendiğini, iktidar kayması yaşandığını görüyorum. Bir değişimin olması sadece muhalefete değil bana göre iktidara oy veren insanlara da bir ferahlama, rahatlama getirecektir. Çünkü şuan ciddi sorunlarımız var. Göç ve göçün getirmiş olduğu sosyolojiyi anlattım. Bu bizim daimi problemimiz ve onun kentte yansımaları bunu uzun uzun da konuşabiliriz ama ikinci büyük sorunumuz ekonomik krizdir” dedi.
“Haksız bir şekilde zenginleşenler var”
Prof. Dr. Özer, “İnsanların alım gücü her geçen gün düşüyor. İnanır mısınız? Ben eve giderken bir karpuz, bir yoğurt ve soda aldım 250 lira tuttu. Hayret ettim, bu kadar pahalılıkla asgari ücretli nasıl geçimlerini sağlayacak. Şuan zaten işsizlik had safhadadır. Her zaman söylüyorum. Aç insan kızgın insandır. Bu insanlara eğer siz olanak sağlamadığınız takdirde insanlar kendi düşüncelerini mi yiyecekler, ne yapacaklar. Buna bir öncülük etmek lazım. Bu öncülük sadece Van ile olmaz. Merkezi idarenin de bu anlamda el atması gerekir. Bu da ancak önümüzdeki seçimle beraber feraha ulaşabilir. Bu bir güven meselesi, şimdi maalesef geldiğimiz noktada faiz, döviz ve özellikle diğer temel maddelerin artışı hayatın her alanını çok zorluyor ve Türkiye’de giderek orta sınıf ortadan kalktı. Haksız bir şekilde zenginleşenler var. Orta sınıfın ortadan kalkması sosyal bunalımlara davetiye çıkarır ve problemlere yol açar. Bunun muhakkak çözülmesi gerekir” şeklinde konuştu.
“Van’da seçilmiş meclis üyelerine güvenmiyorsunuz”
Prof. Dr. Özer, “Üçüncü en önemli sorunumuz ise adalet, hukuk sorunudur. Ben buna bölüşüm adaleti diyorum. Hak hukuk maalesef bugün bakıyoruz siyasiler, belediye başkanları içeride, düşüncelerinden dolayı içerde olan insanlar var. Seçilmiş insanlar var. Bu ister istemez toplumun huzurunu, vicdanını şu veya bu biçimde zedeliyor. Yalova’da belediye başkanı görevden alındığı zaman meclis üyeleri kendi içinden seçiyor ama Van’da belediye başkanı görevden alındığı zaman kayyum atanıyor. Peki, siz neden Van’da seçilmiş meclis üyelerine güvenmiyorsunuz. Devlet kendi vatandaşları arasında ayrım yapar mı? Dolayısıyla hak, hukuk, adalet çok önemlidir. İnsanlara bu duyguyu vermemiz gerekiyor. Hak, hukuk, adalet’in aynı zamanda ekonomiye de bir sirayeti vardır. Güvenin olmadığı yerde büyük problemler meydana geliyor. Bugün yaşadığımız en temel problemler budur. Güvensizliğin başladığı yerde her şey biter. Orada artık düzen tutmaz. O güvenin yaratılabilmesi içinde bir değişim olması gerekiyor” dedi.
“Yeşil ile Mavi arasına beton çekmişler”
Van Gölü’ne gereken önemin verilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Özer, “Birinci sorunumuz göç ve göçün getirdiği sorunların çözüme kavuşturulmamasının Van’daki yansımaları, maalesef bir Vanlı olarak Van’ı gezdiğimde üzülüyorum. Her tarafta düzensiz bir biçimde betonlaşma var ve o güzelim Van Gölü kokudan geçilmiyor. İnsanlar hala atık sularını, pis sularını arıtmadan Van Gölü’ne akıtıyorlar.Bizim kendi çocuklarımıza karşı borcumuz var. Biz onlara daha güzel bir Van teslim etmek zorundayız. Dünyada Van, Ahirette İman sözüne uygun hareket etmemiz gerekiyor. Bu konuda bütün kurumların, yöneticilerin, siyasilerin, üniversitenin üzerine düşeni yapması lazım. Velinimetimiz Van Gölü tahrip olmuş, Erek Dağı ile Van Gölü, Yeşil ile Mavi arasına beton çekmişler. Van’ın çıkışında bakıyorum ki taş ocakları, beton santralleri Van gibi güzel bir kenti çirkin yapılaşmayla bozuyor. Aynı zamanda oradan çıkan tozun, dumanın sağlık açısından akciğer problemlerine, hastalıklarına yol açtığını görüyoruz. Bunun derhal çözülmesi gerekmektedir” dedi.
“Kendi insanı evsiz, barksızken, açken gidip Afrin’de, Münbiç’te barınma alanları yapıyorlar”
Sığınmacı sorununa değinen Özer, “Düzensiz göçün getirmiş olduğu problemler ciddi anlamda sıkıntılara yol açıyor. Zaten biz daha kendi göçümüzü şehre uygun hale getiremedik. İktidarın almış olduğu yanlış kararlardan biri de dışarıdan gelen insanlara aynı zamanda eğitim, yurt, barınma, çalışmayla ilgili olanaklar tanıyarak vergi muafiyeti tanıması veya sınır dışında onlarla ilgili yer yurt yapması yanlıştır. Kendi insanı evsiz, barksızken, açken gidip Afrin’de, Münbiç’te barınma alanları yapıyorlar. Ya önce Hacıbekir, Süphan, Beyüzümü Mahallelerinde yardıma muhtaç insanlara el atalım. Kendi insanlarımızı önce doyurup ev bark sahibi yapalım da sonra diğerlerinin üstesinden gelelim. Ayrıca Türkiye Avrupa için sanki göçün bariyerlendiği bir yer konumundadır. 50 milyar dolar harcandığı söyleniyor. Bunun hesabı da yok ortada, 50 milyar dolarla Türkiye ihya olurdu. Gelen insanlar adapte olmadı. Birtakım sorunlar meydana çıkıyor. Sosyal bunalımlar var. Bunların bir an evvel çözülmesinin gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
“Makus talihimizi yenip bir kalkış aşamasına geçmemiz gerekir”
Van’ın birçok zenginliğini tanıtamadığımızı söyleyen Özer, “Birde şuna dikkat çekmek istiyorum. Van bir bölge merkezi ama buna mütenasip bir gelişme yok. Trabzon’a günde 39-40 uçak varken, Van’da bunun üçte biri kadar yok. İnsanlar yer bulamıyor. Biletler karaborsadadır. Van gibi bir yerde yöneticilerin bu işlerle ilgilenmesi gerekir. Kaldı ki Van’a gelen insanlar Ağrı, Muş, Hakkari, Yüksekova’ya gidiyor. Ulaşımdaki problemlerin muhakkak çözülmesi gerekir. Dersim’de Munzur Festivali’ne katıldım. Oradan Elazığ’a, Bingöl’e geçtim. Yollara dikkat ettim gayet güzel ama Van’a geldiğimde yollara bir baktım. Daha tamamen yapılmadığını gördüm. Van-Tatvan arası temel yolumuz, bunların artık sorun olmaktan çıkmış olması lazım. Yıllardır yılan hikayesine dönen sahil yolu projesi var. Nasıl olacağıyla ilgili de problemlerimiz var. Van aynı zamanda bütün bu problemlerine rağmen tarihi, turistik, kültürel değerleri olan bir şehrimiz ama onları da tanıtamıyoruz. Van Kalesi, Akdamar Adası, Hoşap Kalesi, Muradiye Şelalesi, birçok flora faunasındaki zenginlikler, Van’ın uçkunu, otlu peyniri, Van’ın hayvanlarının yaratmış güzel etleri, onlardan elde edilen yağ, süt, yoğurt, bütün bunlarında tarıma dayalı sanayiler şeklinde işlenmesi lazım. İşlendiği takdirde bir bölge merkezi olarak baktığımızda dibimizde Irak, İran, Ermenistan, Nahçıvan, Azerbaycan, Gürcistan’a işlenmiş sanayi ürünü, tarımsal ürünlerimizi gönderebiliriz. Bunu da yapamadık. Bizim artık makus talihimizi yenip bir kalkış aşamasına geçmemiz gerekir. Van’ı hak ettiği yere getirmemiz lazım” ifadelerini kullandı.
“Van’ın artık uçuşa geçmesi lazım”
Halk TV’de yayımlanan Serhat Asker ile Görkemli Hatıralar programının Van’daki çekimlerine değinen Özer, “Geçtiğimiz Pazar günü Halk TV’de Serhan Asker’in sunduğu Görkemli Hatıralar programında Van’ı, Vanlıyı temsil eden insanları görmek isterdim. Maalesef çok yavan bir proğram oldu. Fekiye Teyran’ı anlatacak insanların olmasını isterdim. Gerçekten anlatan ve batıdaki insanlar dinlediğinde yüreğinde kabarma olsun ve gelip görsün. Yaşar Kemal’i anlatan insanlar olsun. Akdamar Adası’nın öyküsünü öyle bir anlatsınlar ki batının kızları, kadınları, gençleri empati yapıp Van’a gelsin. Van Kahvaltısını uygulamalı bir şekilde anlatsınlar ki herkes eli böğründe kalsın. Maalesef bunlar yapılamadı. Bunların yapılamaması bizleri üzüyor. Van yıllardan beridir makus talihini aşamadı ama geldiğimiz noktada yeterince konuştuk. Aklımızda, gönlümüzde yeterince projelerimiz var. Bir kalkış aşamasındayız. Van’ın artık uçuşa geçmesi lazım” dedi.
“Van YYÜ şehirle bütünleşmeli”
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin nitelikli insanlar yetiştirmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Ahmet Özer, “Yıllarca hep Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde görev almak istedim ama maalesef çeşitli nedenlerden dolayı gerçekleşemedi. Bir üniversitenin üç temel işlevi var. Bir araştırma yapmak yoluyla bilgi üretmek, Van’da da üç çeşit önemli bilgi üretilmesi lazım. Biri sosyoloji bura aynı zamanda kavimler kavşağıdır. Buranın sosyolojisini çözdüğümüz zaman barışa da büyük bir katkı sunabiliriz. İkincisi biyoloji, biyoloji derken sadece normal biyolojiyi değil tıpı falanda anlamamız gerekiyor. Bu aynı zamanda bir sağlık merkezi olabilir. Üçüncüsü de jeolojidir. Bu üç alanla ilgili bizim geliştirme stratejisi yapmamız lazım. Buna üniversitenin öncülük etmesi gerekir. Araştırma yapmak yoluyla bilgiyi ortaya koyacak, günümüzde bilgiyi üretenler yönetiyor. Onu kullananlar yönetilmeye mahkumdur. Bizim bilgi üretmemiz gerekiyor. Nitelikli insanlar yetiştirmemiz lazım. Nitelikli insan yetiştirmek içinde nitelikli hoca olması gerekmektedir. Çünkü bir ülkenin gelişmesi eğitimine bağlıdır. Biz maalesef bugün orta eğitim, orta gelir, orta demokrasi tuzağındayız. Bu üçünü aşamadığımız takdirde bir yere varamayız. Bununda kırılacak yeri üniversitedir. Çünkü ülkeyi yönetecekler üniversiteden çıkacak. Eğer iyi yetişemezse temsil ettiği yeri iyi yönetemez. Ülkede ileri gidemez. Üniversitenin üçüncü işlevi de halkla, toplumla, yerel yönetimlerle, sanayiyle, ticaretle, sanayiyle, iç içe olması lazım. Maalesef Türkiye’deki üniversiteler uzun yıllar fil kulelerinde kendilerini gördüler. Halka üstten baktılar, inmediler. Üniversiteyi halka açmadılar. Sanki babalarının malıdır. Üniversite halkın malıdır. İnsanlar üniversitelere rahatlıkla girip çıkabilmelidir veya üniversite yönetimi halkın içinde bir takım toplantılarını yapmalıdır. Toros Üniversitesi’ni kurduğumuz zaman böyle bir şey yaptık. 3-5 yıl içinde yıldızı parladı. Bunu yapmadığınız takdirde halktan kopuk bir üniversitenin başarılı olma şansı yok. Sadece Van’da değil, Türkiye’de de başarılı olamadık. Türkiye nüfus olarak dünyanın ilk 20 ülkesi arasındadır. Coğrafya olarak ilk 30 arasındadır ama bilim olarak binde birde bile katkı yok. Daha Nobel ödülü almış bir bilim insanımız yok. Bizim insanlarımız ancak ABD’ye gittiğinde Nobel ödülü alabiliyor. Bunun en basit örneği Aziz Sancar’dır. Demek ki insanlarımıza olanak sağlanırsa zekidir. Biontech aşısını üreten bilim insanlarımız Özlem Türeci ve Uğur Şahin şuan dünyayı kasıp kavuran koronavirüsün aşısını geliştirdiler ama önemli olan bunu Türkiye’nin laboratuvarında yapmalarıydı. Bunun olabilmesi için imkan sağlanması gerekir. Bilginin özgür, akademinin özerk olması gerekir. Maalesef ülkemizde bugün bu olanaklar bulunmuyor. Üniversite bir kentin makus talihini değiştirebilir. Yanılmıyorsam Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde 30-35 bine yakın öğrenci bulunuyor. Her öğrenci her saban bir tane zeytin yese 35 bin zeytin eder. Şehirle içli dışlı olabilirlerse, medyaya, Van Ticaret ve Sanayi Odası, Van Ticaret Borsası, belediyelerle, esnaflara öncülük ederse, bakın kuyrukçuluk değil meşaleyi önde yürütürse şehirde onların arkasında yürürse gelişir. Dünyanın en gelişmiş şehirleri üniversite şehirleridir” ifadelerini kullandı.
Özer son olarak şunları söyledi; “Eğitimde çok yanlış bir yerdeyiz. Almanya, Fransa, İtalya’ya giderek eğitim durumlarını inceleme fırsatı buldum. Bizde ilkokula başlayan herkesin lise sonrası üniversiteye girme gibi bir hayali var. Bu yanlış bir şeydir. İlkokuldan sonra herkesin kendi yeteneklerine göre ayrılması lazım. Lisede ara eleman yetiştirmeyle ilgili teşvik edilmesi lazım. İyi bir iş olduğunu söylememiz gerekiyor. Diyelim ki oraya gelinceye kadar yarısı elimine oldu. 3 buçuk milyon insanımızın 2 milyonu gitti kalan 1 buçuk milyon insanı da yine iki yıllık, üç yıllık birtakım şeylerde eritmemiz lazım. Kalan 400-500 bin insanı da ülkenin 4 yıllık okullarıyla ilgili yerlere yönlendirmemiz lazım. Eğitimde çağ atlamamız için insanlarımızın kendi potansiyellerine bakmamız gerekiyor. Bunun içinde devletin gerekli imkanları sağlaması gerekir. İnsanlara fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Yetenekli yoksul insanlara da olanak verilmeli. Bu olmadığı zaman 100 bin kişi sıfır çeker. Bu da bizim eğitim sistemimizin durumunu ortaya koyuyor.”
Gazetemiz imtiyaz sahibi Erdal Perihan Prof. Dr. Ahmet Özer’e nazik ziyaretinden dolayı teşekkür etti.