Orucu bize tabak orucuyla sevdirdiler. Öğleye kadar oruç tutmak yani günün yarısına kadar aç kalmanın adıydı tabak orucu. Ödüllüydü. Akşam olup da büyükler iftar sofrasına oturdular mı tabak orucu tutan küçükler en başköşeye alınır ve bir kahramanmışçasına davranılarak ilk hurma veya ilk zeytin tabağı önlerine konurdu. Ödüllüydü, büyükler tabak orucunu tutan küçüklere çocukların en sevdiği tatlıları armağan olarak getirirlerdi.
Mevsim kış olunca günlerde kısa olurdu. Çocukluk evresinden ergenliğe yöneldiğinde artık tam oruç tutma vaktinin geldiği büyüklerce gençlere sezdirilirdi.
Mayk Hammer polisiye serisini, Abdullah Ziya Kozanoğlu ve Oğuz Özdeş'in yazdıkları kahramanlık ve tarih romanlarını ilk gençliğimde iftar saatini beklerken okuyup bitirdim. İftara yarım saat kala Tepebaşı Mahallesinin dereye açılan yamaçlarına gider iftar topunun patlatılmasını seyrederdik.
Ya sahur? Önce anacığım tıkırdatmaya başlardı mutfaktaki çanağı tabağı. Sonra kilerin açılıp kapanan tok sesiyle uyanırdık. Mahmur gözlerimizi ovuştururken, kayısı hoşafıyla Van'ın üzerine çörek otu saçılmış çöreği, yanında otlu peyniri iftardan sahura kalmış yemeklere tercih ederdik.
Sahura Fethi amca kaldırırdı mahallemizi. Önceleri karanlığın içinden gelen davulunun sesi sonrada manilerini duyardık. Çocuk hayal gücümüze Fethi amca sanki ramazanla bütünleşmiş bir ilahi güç gibi görünürdü. Bazen rahmetli babamızın davetini kırmaz, tüm mahalleliyi kaldırdıktan sonra sahur soframızın konuğu olurdu.
Ramazanlardan birinde bir silah sesiyle irkildiğimizde Fethi amcanın vurulduğunu söylediler. Kim vurdu, neden vurdu hala bir soru çengeli olarak kaldı aklımızda.
alar şimdilerde eline davulunu alanlar gibi değildi. Onlar teravih namazında söylenen "Merhaba ey şehri ramazan."diye başlayıp ramazan ayının on beşini dolduruncaya kadar ilk on beşten sonra da "Elveda ey şehri ramazan." Diye ramazanın uğurlanmaya başladığı son on beş günün sonunda hal hatır sormak için uğrarlardı hane kapılarına. Oysa şimdilerde davulu çalanla çalmayan sıkça hane kapılarına arzı endam eyleyerek işin tadını, tuzunu kaçırmakta ve hal böyle olunca da çaldıkları kapılar sırnaşıklıkları yüzünden açılmamaktadır.
Büyük şehirlerin insanları yaşam keşmekeşi yüzünden ramazan günlerinin güzelliğini küçük şehir ve kasaba insanları gibi yaşayamamaktalar.
Küçük şehirlerde ve kasabalarda gün akşama vurduğunda ramazana saygı olarak kapalı tutulan lokantaların önlerine çiğ köfte tezgâhları kurulur. Çiğ köfteyi yapmak ve satmak lokanta sahipleri tarafından çalışanlarına bir armağan olarak emanet edilir.
Örneğin benim doğup büyüdüğüm Van'da her sokak arasında bulunan küçük kara odun fırınlarında üzerine yumurta sürülmüş, çörek otu serpilmiş ramazan pideleri, çörekler, içi evlerde özenle hazırlanmış etli pideler, otlu pideler iftar için sıraya girmiş vatandaşlara sunulur.
İftara henüz on beş yirmi dakika kala komşular o gün tencerelerinde ne pişmişse birer tabak paylaşırlar. İftar sofrası farklı evlerde pişen ve paylaşılan yemeklerle çeşitlenir, bereketlenir.
Akrabalar arasında iftara davet ramazan ayının ikinci haftasında hızlanır. Etrafta bulunan ve hali vakti durumu iyi olmayan insanlarda mutlaka iftarın rızkından nasiplendirilir.
Her gün bir evde ve günün uygun saatlerinde Kuran okunur, okunanlar davetli bulunanlara Türkçe olarak mealen açıklanır. Kabir ziyaretlerine gidilir, kabir düzen ve temizliği yapılır, ölenlerin ruhuna Yasin-i şerif okunur.
Ramazanın temel ilkesi sevgi, kardeşlik, birlik ve beraberliktir.