Ramazan ve dayanışma
Ramazan ayı rahmet, merhamet, kardeşlik, paylaşma ve dayanışma ayıdır.
Ramazan ayı; rahmet, merhamet, kardeşlik, paylaşma ve dayanışma ayıdır.
Mümin öncelikle; yaratılış amacına uygun davranışlarla ramazan ayı gibi bir mevsimin huzuruyla rahmet insanı olarak yaşamayı arzu etmeli, rahmet ayının gecesinde ve gündüzünde Allah'ın rızasını umarak vaktini değerlendirmeli, tevhit inancı şiarıyla Kur'an ve sünnet eksenli bir hayatı temel ilke edinmeli, Peygamberimizin ve ashabının sevgisini taşımalı, Kur'an-ı Kerime zaman ayırarak okumaya ve öğrenmeye gayret etmeli, beş vakit namazlarının haricinde teheccüd ve teravih gibi nafilelere önem vermeli, ramazan ayının rahmete ve mağfirete vesile olacağı inancını ve coşkusunu arttırarak yaşamalıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) "Allah, ramazan ayında gündüzlerini oruç tutmayı size farz kıldı. Ben ise gecelerini ibadetle ihya etmenizi sünnet kıldım. Kim ramazan ayının faziletine inanır; gündüzünü oruçla gecesini ibadetle geçirirse, anasından doğduğu gün gibi geçmiş günahları mağfiret olunur" buyurmuştur.
Ramazan ayında mümin; Ana-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, şehit ve gazi ailelerine, komşulara, yaşlılara iyi davranarak gönüllerini almalı, kardeşlik duygusuyla insanlara güven vermeli, güvenilir olmalı, kimseye can ve mal korkusu yaşatmamalı ve güzel ahlaki davranışlar sergilemelidir.
Allah'ı hamd ve şükür ile tesbih etmek, Peygamberimize salat-ü selam getirmek, istiğfarda bulunmak, nimetlere şükretmek, sahip olduğumuz nimetlerden imkânlar ölçüsünde muhtaç kimseleri sevindirmek, onların dualarına mazhar olmak, ramazan ayının ibadet hayatımıza kazanımlarıdır. Toplumsal dayanışmamızın temeli olan kardeşlik, sevgi, saygı ve paylaşım gibi duygularımızın canlı tutulabilmesi bize ramazan ayının manevî huzurunu yaşatmaktadır.
Ramazan ayında müminin gönlünden geçirerek şükranı nimet olarak yapmayı düşündüğü iyilik ve sadakaların, tuttuğu orucun, Allah'ın avf ve mağfiretine vesile olacağı inancından kaynaklanmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v) sadakanın, "belayı önleyeceğini, ömrü huzurla geçirmeye vesile olacağını" ve "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz" emirleri ile ibadetlerde nice dünyevi ve uhrevi faydaların olabileceğini hatırlatmaktadır. Orucun bir ibadet olmasının yanında, nefse hâkimiyeti, sabırlı olmayı, açlığa ve zorluğa tahammül etmeyi, açların haline vakıf olmayı ve merhamet duygusuna sahip olmak gibi yararlarının da olduğu düşünülmelidir.
Zekât, sadakayı fıtır (FİTRE) gibi ramazan ayında yükümlülüğünü yerine getirdiğimiz vecibeler/iyilik çeşitleri aynı zamanda dini ve milli dayanışmamızı sağlamaktadır.
Zekât ve FİTRE ile ilgili bilgiler hakkında ilmihal kitaplarımızda geniş açıklamalar yapılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl fitre miktarını belirlemekte, Müftülükler aracılığıyla da kamuoyuyla paylaşılmaktadır. Zengin olan müminlerin zekâtlarını vermelerinin kendilerine farz bir ibadet olduğunu hatırlatmak yeterlidir. Sadakayı fıtır/Fitre ise; her müminin vermesi gereken bir vecibe olduğunu ve ramazanın herhangi bir gününde verilebileceği de unutulmamalıdır.
Maddi ve manevi sıkıntılar içinde olan muhtaç kimselerin bayram günlerinde zekât veya fitre ile sevindirilmesi; dini ve milli duyarlılıkla, toplumda kardeşlik, komşuluk ve akrabalık bağlarının güçlendirilmesi, dini değerlerimizin toplumsal hayatımızda yaşatılması, Allah'ın rızasını kazandıran güzel ahlaki davranışlardır.