Ramazanı Mümince Yaşamak
Fatih Perihan'dan Kıssadan Hisseler
Manevi güzelliklerle dolu olan Ramazan ayı müminler için bir rahmet ve mağfiret mevsimidir. Bu kıymetli zaman dilimini ibadet ve iyiliklerle değerlendiren mümin ebedi mutluluğun kapısını açar. Cehennemden kurtuluş beratını alarak zaman ve mekan cennetine doğru yol alır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:
“Ramazan Ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar”[2]. Bu hadis-i şerif gösteriyor ki; Ramazan ayında iyi işler yapıp kötülüklerden sakınan mümine cennetin kapıları açılır cehennemin kapıları kapanır. Oruç sayesinde nefsine hakim olup şeytana uymadığı için de, şeytanın eli kolu bağlanmış ve etkisiz hale gelmiş olur.
İnsanın yaşadığı her an, onun için sonsuzluğa açılan bir zaman parçası olmaya namzettir. İdrak ettiğimiz bu Ramazan-ı şerifin, bu anı, içinde saklamadığını kim bilebilir!
Ramazan Allah’ın rızasını kazanma kuşağıdır. Ramazanın her öğesi böyle bir kazancı sağlayıcı niteliktedir. Oruçlar, beş vakit namazlar, teravihler, dualar, zikir ve tespihler, iftarlar, sahurlar, fitreler, sadakalar hepsi de birer sevap makinesi gibi işlerler. Uygulayıcılarını ebedi nimet ve mutluluklara eriştirirler.
Ramazanı Dolu Dolu Yaşamaya Ruhen Ve Kalben Niyet Etmek
Mümin niyetli bir Ramazan yaşamaya kararlı olmalıdır. Burada oruç tutmak için gerekli olan niyetten söz etmiyoruz. Merkezi Allah rızası olan bir niyeti kast ediyoruz. Hz. Peygamber,
“Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkese niyet ettiği şey vardır” buyurmaktadır[3].
O halde amelin gerçek değeri amel edenin niyetinde gizlidir. Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.[4]
İnsanlar, niyetlerini her zaman “Allah için olma” ya odaklayabilseler, hesapsız sevap kazanırlar. Niyet, sahte ile gerçeği birbirinden ayıran mihenktir. İnsanın değeri gönlündeki niyetinde gizlidir. Yani niyet insanın asli değeridir.
İnsan, Allah için yaptığı mubah olan işlerden, yani normalde sevabı da günahı da olmayan gündelik meşgalelerden bile sevap alabilir. Örneğin niyeti namaz kılmak olan bir müminin camiye giderken attığı her adım kendisi için sevaptır. Diğer bir ifade ile insan sevaplara ancak iman, arzu ve niyetle sahip olabilir. Niyetle azlar çok, çoklar sonsuz olur. Allah’ın sonsuz nimetlerine karşı amelle değil niyetle şükredilebilir.
Belirtmeye çalıştığımız bu şuur, hayatın bütün olgularında ve özellikle Ramazanda bize hakim olmalıdır. Hz Peygamber,
“Niyet ederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları affolunur”[5] müjdesini vermektedir. Bu müjde ancak niyet ile gerçekleşir. Oruçlu kimse oruca niyet ettiği gibi bu oruçla Allah’ın rızasını, rahmet ve mağfiretini de dilemelidir.
O halde Ramazanda niyetlerimizi sağlam tutmalıyız ki adetlerimiz ibadetlere dönüşsün. Ziyafetlerimiz, ziyaretlerimiz ibadet olsun. Dolayısıyla Allah için almalı, Allah için vermeli, Allah için ikram etmeli, Allah için okumalı, Allah için kılmalı... Kısaca her şeyde Allah rızası gözetilmelidir. Mahşerde insanların pişmanlık duyacağı hususlardan birisi de niyetsiz yaşamak olacaktır. Bütün bir hayatı ibadete çevirmek mümkün iken bu fırsatı kaçırmak büyük bir zarardır. Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getiremeyişimizin arasında en kolay hayırları bile kaçırışımıza yanacağız, keşke diyeceğiz. Öyleyse bu duruma düşmemek için şimdiden dünya hayatımızı hakkıyla değerlendirmeye çalışalım.
Bilgiyi İmanlaştırmak
Bilgi başka, iman başka, bilgiyi imanlaştırmak ise bambaşkadır. Doğru bilgilere inanmamız gerekir. Çok bilmek, çok okumak kâmil bir iman için yeterli bir alt yapı değildir. Esas olan kişinin bildiklerine inanmasıdır. İnsan bilgisi ölçüsünde değil, inancı ölçüsünde amel yapar.
İnsan bildiklerini değil, inandıklarını yaşar. Diğer bir ifadeyle kafasındakini değil, kalbindekini yapar. Bizler kafamızdaki dini bilgileri kalbimize indirebilirsek, ancak o zaman onları yaşayabiliriz. İşte bilginin imanlaşması bu demektir. Bu gün salt bilgiden ziyade kuvvetli imana ihtiyacımız vardır. Şeytanların zincire vurulduğu Ramazan Ayında her mümin sahip olduğu İslamî ve doğru bilgileri kalbine indirip onları hayata geçirmelidir. Ramazanlar bunun için önemli fırsatlardır.
Ramazan Ayı Kur’an Ayıdır.
Rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazana “Kur’an ayı” da denilmektedir. Çünkü Allah’ın insanlığa son mesaj olarak gönderdiği Kur’an-ı Kerim Hz Peygambere bu ayda inmeye başlamıştır. Konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir:
“O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır...” (Bakara, 2/185).
Vahiy Meleği Cebrail(a.s), her yıl Ramazan ayında Sevgili Peygamberimizle buluşur, karşılıklı olarak birbirlerine Kur’an okurlardı. Ramazanda camilerimizde ve evlerimizde okunan mukabele ve Kur’an hatimleri Cebrail ile Peygamberimiz arasında yapılan mukabele uygulamasının bir devamıdır.
Ramazan Gecelerinin İhyası Ve Teravih Namazı
Ramazan ayı, Allah’ın kullarına lütfettiği çok mübarek bir aydır. Fakat asıl olan bu kıymetli zaman dilimini gereği gibi ihya etmektir.
Ramazan gecelerinin ihyasıyla ilgili olarak rivayet edilen şu hadis-i şerif dikkat çekicidir:
“Kim Ramazan ayının faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek, Ramazanı ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır”[6].
Hz. Aişe, Hz.Ali, Hz. Zeynep ve Ebû Hureyre gibi sahabe, Hz.Peygamber’in Ramazan gecelerini ibadetle geçirdiğini özellikle son on gününe çok önem verdiğini bildirmektedirler.
Görüldüğü gibi Ramazan gecelerini ihya etmek, son derece önemlidir.Ancak gecenin ihyasından maksat; sadece teravih namazı kılmak değildir. Başka hayırlı ve güzel ameller de yapılmalıdır. Kur’an okumak, zikir ve tefekkürle meşgul olmak, Hz. Peygamberin hayatını okumak, ilimle meşgul olmak… Ramazan gecelerinde yapılması gereken işlerden olmalıdır. Oruç tutan kişinin, Ramazan gecelerini, gündüzleri tuttuğu orucun sevabını yok edici davranışlardan uzak olarak geçirmesi de, ihya anlamı taşımaktadır. Bu itibarla insan,
Bu itibarla insan, Ramazanda her bakımdan kendini hesaba çekmeli, kazandığı güzellikleri korumalı, işlediği günahlardan dolayı da tevbe etmelidir. Deyim yerinde ise yeniden doğmak için Ramazanı bir fırsat bilmelidir.
Belirttiğimiz gibi Ramazan gecelerinin ihyasında en verimli ibadet teravih namazıdır. Hz. Peygamber bu namazı kılmış ve ashabına da kılmalarını tavsiye etmiştir.
Hz. Ömer döneminden sonra ise teravih namazı İslam’ın bir şiarı haline gelmiş ve Müslümanlar bunu devamlı kılmışlardır. Bu sebeple, mümkün olduğu kadar teravih namazını camide ve cemaatle eda ederek Ramazan gecelerini değerlendirme gayreti içinde olmalıyız. Teravih namazını kılarken de diğer namazlarda olduğu gibi usul ve erkanına riayet ederek acele etmeden kılmalıyız.
Burada bir hususu belirtmek istiyorum. Bazı kişiler, teravih namazını kılıp kahvehanelere koşmakta, sabahlara kadar buralarda boş vakit geçirmektedirler. Bu ise son derece yanlış olup ibadet ve tatla, aile yuvalarında huzur ve saadet içerisinde geçirilmesi gereken an ve saatlerin heba edilmesinden, boşa harcanmasından başka bir şey değildir.
Ramazan Ve Kadir Gecesi
Ramazan günlerinin en önemli olayı Kadir Gecesi olduğu için onun hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Kadir Gecesi, gecelerin en feyizlisi ve bereketlisidir. Bu gece çok şerefli ve müstesnâ bir gecedir. Kur'an-ı Kerim'de müstakil bir sûre ile şerefi yükseltilmiş, Kur’an’ın 97. sûresi olan “Kadir sûresi” buna tahsis edilmiştir. Bu sûrede gece ile ilgili olarak şöyle buyurulur:
“Doğrusu biz Kur'an-ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir Gecesi'nin ne olduğunu bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır, melekler ve ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” ( Kadir, 97/1-5.)
Kadir gecesi, Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı bir gecedir. İşte Kur'an-ı Kerim gibi insanlık için bir hidayet rehberi olan kitabın, böyle bir gecede inmesi, ona müstesna bir şeref kazandırmıştır.
Bin aydan hayırlı olan bu geceyi ihya etmek, insan için ne büyük bir mazhariyettir, ne büyük mutluluktur.
Öyleyse Kur’an-ı Kerîm'in inmeye başladığı böyle mübarek bir gecede yapacağımız ibadetlerden birisi de Kur’an okumak ve anlamı üzerinde düşünmektir.
Kadir gecesinin Ramazanın hangi gecesi olduğu konusunda bir çok görüş ileri sürülmüştür. Alimlerin çoğunluğunun görüşü, Ramazanın yirmi yedinci gecesi olduğu şeklindedir. Hz.Peygamber,
“Siz Kadir gecesini Ramazanın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız” buyurulmuştur.[7] Başka bir hadisinde de,
“Kim kadir gecesini ararsa onu (Ramazanın) son yedi günü içerisinde arasın” buyurulmaktadır.[8]
Kadir gecesinin, senenin herhangi bir gecesi olabileceği de rivayet edilmiştir. Ebu Hanife bu görüştedir. Buna göre senenin her gecesi Kadir gecesi olarak değerlendirilmelidir.
O halde gecelerimizi özellikle Ramazan gecelerini iyi değerlendirmek gerekir. Her gün akşam ve yatsı namazını camide cemaatle kılan kişi, o geceyi ihya etmiş demektir. Kim bilir o gece belki de Kadir gecesidir. Sabah namazını camide kılmak da geceyi ihya etmek noktasında çok önemlidir.
Kadir gecesinin öyle bir anı vardır ki, o anda yapılan ibadet ve dualar kabul olur. Bu önemli anı yakalamak için gecenin bütününü tevbe ve istiğfar ile geçirmek gerekir. Bunu yapamayanlar, en azından yatsı ve teravih namazlarından sonra bir miktar dua etmelidirler. Özellikle bu gecede Allah tevbelerimizi kabul eder. Bu itibarla çokça tevbe ve istiğfar edelim.
Ramazan Ve Sosyal Yardımlaşma
Sosyal yardımlaşma Kur’an ve Sünnetin önem verdiği bir konudur.
“Komşusu aç iken, müminin tok dolaşması yakışık almaz”[9] anlamındaki hadis, sosyal dayanışma duygusunu en çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermektedir. Diğer taraftan bu konuda ilgisiz kalan müminler uyarılmaktadır.
Küçülen dünyamızda açlara yardıma koşmak her olgun ve imkanı olan müminin temel görevlerinden biridir, iman olgunluğunun alametidir. Bu itibarla Hz.Peygamberin buyurduğu,
“Bir mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle halkı Allah’ın korumasından çıkar”[10] anlamındaki hadis, hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır.
İşte Ramazan, yardımlaşmanın dayanışmanın, yaraları sarmanın, ihtiyaç içerisinde olanların dertleri ile dertlenmenin zirveye çıktığı bir aydır.
Oruç, fakirlere karşı yardım duygusunu geliştirir. Ramazan ayı boyunca aç ve susuz kalan insan, yüce Allah'ın ihsan ettiği sayısız nimetlerin kadrini bilir, O'na şükreder, açlığın ne demek olduğunu anlamak suretiyle de bunu devamlı tadan fakirlere yardım ellerini uzatır.
Dolayısıyla mümin, imanından kaynaklanan hassasiyet ile çevresinde ihtiyaç sahiplerini araştırıp onların dertlerine derman olmaya çalışmalıdır.
Şu gerçeği hiçbir zaman unutmamamız gerekir ki, mal da mülk de Allah’ındır. Allah kullarını bunlarla imtihan eder.
Ramazan Oruç Ayıdır.
Ramazan, öncelikle oruç gibi türlü hikmetlerle dolu bir kulluk görevinin yerine getirildiği, her türlü hayır, rahmet ve bereketi kendisinde barındıran bir aydır. Dolayısıyla Ramazan ayının en önemli özelliği oruç ibadetinin bu aya tahsis edilmesidir. Bundan dolayı Ramazan ayına “Şehr-i Siyam” denilmiştir.
Ramazan orucu, hicretin ikinci yılı içinde Şaban ayında farz kılınmıştır. Orucun farz olduğu Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Kur’an-ı Kerimde,
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” buyurulmuştur (Bakara, 2/183).
Orucun Mahiyeti
Oruç Arapça’da “savm” kelimesiyle ifade edilir. Savm sözlükte nefsi tutmak ve engellemek anlamındadır.
İslam dininde oruç, sabahın başlangıcı sayılan ikinci fecirden (tan yerinin ağarmasından) başlayarak güneşin batışına kadarki sürede başka bir deyişle imsaktan iftara kadar ibadet niyetiyle yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden nefsi uzak tutmaktır.
Oruç, ibadetleri değerli kılan ihlas özelliğini en çok yansıtan bir ibadettir. Çünkü, bir kışının oruçlu olup olmadığını ancak Allah ile kendisi bilir. Oruç, Yaratıcı ile kul arasındaki sevginin doruğa ulaştığı, her türlü gösteriş ve riyanın en az karıştığı kalbi bir ibadettir. Çünkü kul, oruçta Rabbi ile başbaşadır. Nitekim Yüce Allah bir hadisi kudsîde:
“Oruç doğrudan doğruya benim için yapılmış bir ibadettir. Onun (sayısız) karşılığını da doğrudan doğruya ben vereceğim” buyurmaktadır.[11]
Bu itibarla oruç, ibadetlerin en büyüğüdür. İnsanları Miraca yükselten bir Burak’tır. İnsanların nefis ve arzularıyla yaptıkları savaştır.
Oruçtan beklenen amacın gerçekleşmesi için dikkat edilmesi gereken şeyler vardır. Kamil anlamda oruç bütün organların iştirakiyle gerçekleşir. Şöyle ki: Oruç tutan kişi mideyi yemek içmekten koruduğu gibi, dili de yalandan, gıybetten, kötü ve boş sözden uzak tutmalıdır. Göz harama bakmamalı, kusur aramamalıdır. Kulak gıybet, dedikodu ve boş sözler dinlememelidir. Gönül güzel şeyler düşünmelidir. Bilinmelidir ki, organları orucu iştirak etmeyi başaramayan kişi şeklen oruç tutmuşsa da, oruçtan beklenen gayeye bütünüyle ulaşamamış demektir. Hz Peygamberin,
“Nice oruç tutanlar vardır ki oruçtan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur” hadisi bu gerçeği vurgulamaktadır. [12]
Orucun Sağladığı Bazı Maddi Ve Manevi Yararlar
Allah'ın emir ve yasakları kulların iyiliği içindir. Yasaklanan şeylerde büyük zararlar, yapılması istenilen şeylerde de maddî ve manevî sayılamayacak kadar yararlar bulunmaktadır.
Oruç, sırf Allah’ın emri olduğu için tutulan bir ibadet olmakla birlikte fert ve topluma yönelik pek çok faydası da olan bir ibadettir. Orucu, Allah’ın bir emri olarak tutarken bu yararları da göz önünde bulundurmak durumundayız. Orucun başlıca yararları şunlardır:
Oruç Kişiyi Şükre Yöneltir: İnsan, kendisine verilen nimetlere karşı şükretmekle yükümlüdür. Şükür ise ancak, nimetin kıymetini takdir etmek, nimeti doğrudan doğruya Allah’tan bilmek ve nimete ihtiyaç hmekle mümkündür. Ramazan dışında insan, gerçek açlığı tam olarak hmediği için nimetlerin değerini tam olarak takdir edemeyebilir. Ramazan ayında kişi, oruç sayesinde nimetlerin asıl sahibinin Allah olduğunu kavrar ve gerçek görevi olan şükre yönelir.
Oruç Kötülüklerden Korur: Orucun bir özelliği de oruçluyu kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur.