Reyhanlı olayıyla ilgili medyaya sansür konuldu.
Yorum içeren hiçbir şey yazılmayacakmış!
Ya dış basın?
Ona sansür koyabilir misiniz? Ya sokaktaki vatandaş? Onu susturabilir misiniz?
Halk aklına geleni, kaygılarını, kuşkularını ve korkularını konuştu.
Böylece sansür Reyhanlı faciası kadar bir facia olarak Türk Basınının tarihine yazılıp kaldı.
Günümüzde hala sansürle oyalanmak kuma başını gömerek kendisini görünmez sanan deve kuşu durumuna düşmekle aynı paraleldedir.
Doğrudur…
Reyhanlı'da parçalanan insanların görüntülerini çocuklarımızın da izleyebileceği biçimde ekranlara getirmek, parçalanmış insanların kopan el ve bacaklarının resimlerini gazete sayfalarında yansıtmak moral bozabilir ve özellikle çocuk ruhlarda fırtınalar koparabilir. Ama bu olayın öncesinin ve sonrasının tartışılacağı yazı ve yorumlara sansür koymak büyük bir infial yaratan olaya şüpheyle bakılmasına neden olur.
Bakınız o olayla İlgili sokaktaki insanlar neler konuştular.
"Canım bu yapılanlar besle kargayı oysun gözünü sözünü hatırlatıyor?"
"Atlar tepişirken taylar çiğneniyor."
"Sonunda bizi Suriye ile savaştıracaklar."
"Afganistan, Irak, Libya, Mısır şimdi de Suriye ve Türkiye… Sıra İran'a mı geliyor?"
"Barış sürecini dinamitliyorlar."
"Türkiye hiçbir ülkenin iç işlerine müdahalede bulunmamalı. Bu kapı komşularımız ülkeler de olsa."
"Boşuna dememiş o özü Atatürk. Yurtta barış dünyada barış diye."
Batılı ülkelerin teşhisi de ortak:
"Ne ekersen onu biçersin."
Kısacası siz hangi yasakları koyarsanız koyun artık sansür denen olgu sizlere ömür.
Unutmayalım… Açık, net ve şeffaf olmak yanlışları ve çirkin oyunları bozar.