Sarışın yirmi beş kuruşlar

Zamane gençleri ve hatta çocukları şimdiki metal paralara burun kıvırıp, hatta banknotlara bile nazlanırken, o eski zamanlarda bizim harçlıklarımız beş, on, yirmi beş kuruşların yan yana gelmesinden hazinemize dönüşürdü.

Zamane gençleri ve hatta çocukları şimdiki metal paralara burun kıvırıp, hatta banknotlara bile nazlanırken, o eski zamanlarda bizim harçlıklarımız; beş, on, yirmi beş kuruşların yan yana gelmesinden hazinemize dönüşürdü.

 

Şimdi:

 

-Bana kâğıt iki buçuk lirayı gören var mı? Diye sorsam biliyorum ki ben diyenlerin yaşı hemen kabak gibi ortaya çıkacak.

 

Ben gördüm…

 

Kızamık çıkarıp yatarken kese kâğıdına sarılı renkli akide şekerlerle geçmiş olsuna gelen yapı ustalarının kralı Abbas Ayçiçek dayım:

 

"Geçmiş olsun!" Derken avucumun içine iki buçuk liralık banknotu koyarken oracıkta ateşimi düşürmüştü.

 

Ne demek yahu!

 

İki buçuk lira o zaman iki defa sinemaya gitmek, üstüne üstlük Uludağ gazozu almak, her iki cebi çekirdekle doldurmak ve hatta dört şiş kebap yemeye yeter artardı.

 

Ama ben öyle yapmadım. Uzun süre dayımın o banknotunu sakladım, harcamaya kıyamadım.

 

Ne demek dayım hem ziyaretime gelmişti hem de harçlıkların en büyüğünü avucuma yaymıştı.

 

Yirmi beş kuruşlara sarışın derdi rahmetli teyze oğlum Veysel Demirhan...

 

O çalışan bir genç olduğu için hafta sonlarında cebinde yirmi beş kuruşlar, gümüş bir liralar olurdu.

 

Ya top alırdı sabahın erken saatlerinde rahmetli Mela(Hoca) Ahmet'in duvarlarını topa tutardı ya da:

 

"Hadi teyze oğlu sinemalar benden." Diye seslenirdi durmadan çevre temizliği yaptıran, arık temizleyen, elindeki mala ile betonları yenileyen babama yardım ederken.

 

Rahmetli babamız bir çevre mimarı. Rüzgârın çizdiği briket duvarı bile elden geçiren hamarat mı hamarat bir titiz adam.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme