Her insanın mutlaka bir düşüncesi, davası, tuttuğu takım, sevdiği renk vardır. Doğal olan da budur. Her şey tek düze olsaydı hayatın tadı olur muydu? Rekabet olmasaydı en iyi sonuç ortaya çıkar mıydı?
Babadan Beşiktaş'ı tutan futbolseverim. Büyük kızım da Beşiktaşlı oldu. Küçük kızım Galatasaray'ın yükseliş dönemine denk gelince ve Galatasaray hem Türkiye'de kupaları toplayıp bir de üstüne Avrupa Şampiyonu olunca bizim küçük kız rotayı çoktan Galatasaray'a kırdı.
Güzel bir Pazar gününün sabah kahvaltısında çocuklarıma:
-Her zaman doğru düşüncelerinize sahip olun, kimsenin dümen suyuna yatmayın, yalan söylemeyin ve tuttuğunuz takım ligin dibine düşse bile terk etmeyin. Dedim.
Sonra da:
-Dostlarınızı, arkadaşlarınızı, düşüncelerinizi ve tuttuğunuz takımı karşılığında dünyanın tüm hazineleri bile olsa satmayın! Diye baba nasihatine noktayı koydum.
Çok sevdiğim bir arkadaşım ve dostum küçük kızımla söyleştiği sırada Galatasaraylı olduğunu öğrenip:
"Aman ne yaptın sen kızım. Baban Beşiktaş dedi mi akan sular durur. Yapma yani. Babanın takımına geç." Deyince küçük kızım tek bir cümleyle yanıt vermiş:
"Babam, canınız pahasına olsa bile düşüncelerinizi satmayın, dostlarınızı terk etmeyin ve takımınızı değiştirmeyin demişti amca. O sözler bize baba nasihati."
Günün birinde kahrolası siyasi döngü düşüncelerimizden bizi yargılatınca yolumuza ışık tutacaklar aynı düşünce çizgisindekiler olacağına farklı bir düşünce açısında olanları getirip koydu kapımıza. Onlar da Türkiye sevdalısıydı biz de... Hem de tepeden tırnağa! Bize devrimci yurtseverler deniliyordu onlara milliyetçi ülkücüler.
İçine düştüğüm garip durumdan çıkabilmem için sözünü ettiğim arkadaşlar avukat tuttular. Ve "Türk Milleti" adına İdare Mahkemesi kararı ile aklanıp, üzerime kapatılmaya çalışan prangalardan kurtuldum. Ve bana yardım edenler geçmiş olsun ziyaretime geldiklerinde içlerinden birisi:
"Artık sizi saflarımızda görmek istiyoruz." Dedi.
Bana omuz veren bu arkadaşlarıma kızlarıma ettiğim nasihate benzer sözler söyledim:
-Hukuk boyutunda verdiğiniz destek ve yüreklerinizi omuz yaparak verdiğiniz gücü asla unutamam. Ancak yollarımız aynı istikamette olsa bile farklılıklar gösteriyor. Gelin bu saatten sonra size her zaman dik duracağım sözünü veren ben kardeşinize dönek dedirtmeyin. Dedim.
Söylediklerime en az benim onlara duyduğum saygı kadar saygı duydular. Kucaklaştık:
"Türkiye'nin ortak kaderi için sonsuza kadar yüreklerimiz bir çarpacak ama ayrı yollarda." Diyerek helalleştik.
Aslında bugün bunları yazmayacaktım. Partisinden kıvırtıp kaçanlardan, kendisine oy verenlere ihanet edip başka partilere direksiyon kıranlardan söz edecektim. İçimizde kalan ukdeler depreşince bu farklı yazı ortaya çıktı.
Ömrüm boyunca çocuklarım gibi öğrencilerime de hep şunu söyleyip durdum:
-Bu ülkeyi ve insanını canınızdan çok sevin! Onun değerlerine sımsıkı sarılın. Yoksul olsun varsıl olsun eğer yollar erdemlilik çizgisindeyse kol kola girmekten kaçınmayın. Ama koşullar ne olursa olsun; düşüncelerinizi, arkadaşlarınızı, tuttuğunuz takımı satmayın! Aynalardaki yüzünüze asla gölge düşürmeyin! Gece baş koyduğunuz yastık vicdanınızdan gelen ağırlıklar yüzünden taş kesmesin!
Ne diyordum...
Bir partiden diğer partiye zıplayanlar... Acaba yürekleri kuş gibi hafif mi? Kendilerine oy verenlerin haklarında düşündüklerinin ve zikzak yapma azabının farkındalar mı?
Derler ki yara sıcakken acımazmış... Hele bir soğuyadursun... O zaman sormalı onlara soruların vicdanı en kanatanını!