Savaş insanlık suçudur

Şahbettin Uluat yazdı...

Savaş yıkımdır.

Savaşa, saldırıya karar vermek insanların, şehirlerin, düzenlerin yıkımlara karar vermektir.

Ülke içinden ve dışından savaşa neden olmak da yıkımlara neden olmaktır.

Savaşa, saldırıya karar veren yönetimlerin, nedenleri ne olursa olsun, bu kararın ağır sonuçlarını da dikkate almaları umulur. Savaşın üreteceğini düşündükleri çözümlerin yanında neden olacağı her türlü zararı da hesaplamaları beklenir.

Savaş insanlığa karşı işlenen bir suçtur ve dini dili etnik kökeni ten rengi ne olursa olsun masum başka insanların iradeleri dışında ve güçlerinin üstünde bir saldırıya maruz kalmaları anlamına da gelir.

Saldırgan ülkeler yıllar boyunca üreterek ya da satın alarak yığdıkları yıkıcı silahları ve mühimmatı bir anda ortaya çıkarır, savaş hesaplarından habersiz bireylere karşı kullanır, hızla toplu ölümlere, yıkımlara neden olurlar. Karşılarındaki ülkeyi de böyle davranmaya zorlarlar.

Savaşlarda kullanılan silahlar, araç gereçler insanların birer birer ya da birlikte, kendi olanaklarıyla karşı koyabileceği türden şeyler değildir.

Savaşın getirdiği yıkımın en büyüğü insanadır ve henüz doğacak ya da yeni doğmuş bebekten ömrünün son mevsimini yaşamakta olan yaşlılara varıncaya kadar herkesi etkiler.

Savaş, insanları yerinden yurdundan eder yetmez, insanların yerini yurdunu da yok eder yine yetmez o insanların düzenlerini, kimyalarını bozar, açlığa, susuzluğa mahkûm eder, akıl ve beden sağlıklarını da tüketir.

Savaştaki bütün yıkımlar yine insan eliyle gerçekleşir. Savaşın en olmazsa olmaz parçası askerlerdir ve onlar da canlarını yitirirler. Karşıt taraflarda duran ve normalde çok iyi arkadaş olabilecek genç insanlar can havliyle birbirlerini öldürür dururlar.

Her savaşta askerler ölür, aileler dağılıp yok olur.

*

Bu ara Ukrayna Savaşı nedeniyle an be an televizyon, bilgisayar ekranlarına her biri ayrı bir ders olan canlı savaş görüntüleri düşmektedir.

Görüntülerde savaş bölgelerinden her türlü araçla ya da yaya olarak uzaklaşmaya çalışan her yaştan insan var. Biraz empati ile kendimizi o annelerin, çocukların, dedelerin, ninelerin yerine koyabilir, onların neler düşünüp hissettiklerini anlamaya çalışabiliriz.

Eşlerini ve çocuklarını sınır kapılarında koyup sonu belirsiz savaşa geri dönen babalar ile onlardan bir daha görüşebilmenin meçhul olduğu vedalarla ayrılan eşlere, evlatlara bakıp kendi derslerimizi çıkartabiliriz. Sınırdan çıkıp başka bir ülkede belirsiz bir geleceğe doğru yol almanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışabiliriz. Bir an için kendi 8 – 9 yaşlarımıza dönüp böyle bir göç yolunda olmamız halinde neler hissedebileceğimizi sorgulayabiliriz.

Savaş nedeniyle ekranlara düşen çok sayıda insan hikâyesi var. Bunlardan bir tanesi babası savaşta olan, annesi yaşlı anneanneye bakmak için memlekette kalan, kendisi canını kurtarsın diye göç yoluna salınıp 1000 kilometre uzaklara gönderilen 10 yaşında bir erkek çocukla ilgiliydi.  O bu yolu merhamet sayesinde kat etmişti.

Bir başkası yine savaştan kaçarken üzerlerine düşen şarapnel parçalarıyla yaşamlarını yitiren bir anne ve kızlarını anlatıyordu. Bu da savaşın masum tanımadığının deliliydi. 

Her gün haberlerde göç halinde pek çok ebeveyn, kucaklarda taşınan ya da ellerinden tutulup çekiştirilerek yürütülen pek çok çocuk görüyoruz.

Yurtsuz yuvasız, çaresiz bir şekilde yollara düşmüş olan Afganistanlıların, Suriyelilerin, Afrikalıların bu insanlardan ten renkleri dışında farkları yoktur.

Onlar da benzer savaş durumlarında göç yollarında bugün Ukraynalıların yaşadıklarını yaşarlar.

Gerçekte yaşanan ve ekranlara düşen bu savaş görüntüleri eminim ki sınır tanımaksızın Türkiye’deki, Japonya’daki, İran’daki, Ermenistan’daki, Mısır’daki, Afrika ülkelerindeki, Kanada’daki, Yeni Zelenda’daki ve dünyanın geri kalanındaki bütün ülkelerde kor olup insan yüreklerini yakmaktadır.

Savaş kararları alınırken halkların fikirleri sorulmadığı için beklenmedik savaşlarla ortalık yangın yerine dönebiliyor.

Vicdanlı insan topluluklarına ancak şehirlerin meydanlarına toplanıp protesto gösterileri yapmak kalıyor ki, çoğu kez o bile çok görülüyor ve bu insani hareket yönetimlerin müdahaleleriyle dağıtılıyor.

Her savaşın yakın çevreden başlayarak yayılma olasılığı hep vardır ve bu da en az savaşın kendisi kadar önemlidir.

*

Bu yazıyı yazarken “bize farklı bir şey söyle, bütün bunları zaten biliyoruz” dediğinizi işitir gibiyim.

 Haklısınız zaten biliyoruz ama yine de ülkeler her geçen gün daha acımasız silahlarla silahlanıyor, bu savaşlar tekrarlanıp duruyor.

Dünya insanları olarak bizler nasıl bir araya gelip nasıl savaşlara karşı duracağımızı bilmiyoruz.

Bu yüzden şimdilik savaşların acımasızlığını yazarak, haykırarak yapabileceğimiz tek şeyi yapıyoruz.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme