Şehadet Bir Çağrıdır, Nesillere Çağlara

Dünya üzerinde yaşadığımız bu son asrın İslam şehitlerinin biyografisine göz attığımızda göreceğiz ki bir çok şehidimiz Şubat ayı içerisinde Rabbi Rahmana kavuşmuşlardır. Bu sebeple ülkemizde Şubat ayı şehitler ayı olarak anılmakta ve kutlu şehitlerimiz hatırlanmaktadır. Hasan El Benna, Seyyid Kutup, Şeyh Ahmet Yasin, Şeyh Sait, İskilipli Atıf Hoca, Metin Yüksel, Ömer Muhtar, Malcom X, Adnan Demirtürk gibi daha bir çok şahsiyet bu ayda şehit edilmiş şehadet şerbetini içmişlerdir. Ümmetin bağrında çıkan bu kahramanların bulunduğu bir millet ve ümmet asla zelil olmadı olmayacak; mağlup edilmedi, edilmeyecektir. Bizde bu yazımızda, kutlu dava için Allah yolunda canlarını feda eden şühedaları  anmadan, onlara rahmet dilemeden ve şehitlik makamına vurgu yapmadan geçemeyiz. Çünkü yeni nesil dediğimiz gençliğimiz ne yazık ki şehitliğin ve şahitliğin manasını kavrayamamakta ve bu şahsiyetleri tanımamaktadır. En önemlisi Rabbimizin Kur'an'da bahsettiği şehitlik makamının anlamını bilmemekte ve bu yolu gaye edinememektedir. Neden mi? Çünkü neslimize şehitliğin manası, misyonu aşıılanmadı. Asrımızın şehitleri tanıtılmadı. Tam tersi Müslüman ümmetin derdi ile dertlenen toplum önderleri ya kötülendi yada bir kenara itilerek kötü insanlara hayranlık uyandırıldı; zevk ve eğlence dünyasına hitap eden ünlü sanatçılar ve kendisine dahi faydası olmayan şahsiyetler bize tanıtılarak, örnek gösterildi. Bundan dolayı bizler şehadet çağrısını dimağlara yerleştirmek ve bu uğurda canlarını veren İslam fedailerini tanıtmak ve anlatmak mecburiyeti hasıl olmuştur. Bu bizlere en büyük vazife, en büyük şereftir.
İnsanın dünyada sahip olduğu en kıymetli varlığı ruhudur. Şehit, bu kıymetli varlığını Allah yoluna adayan yiğittir. Şehit, ölümden sonra da yaşayan tek insandır. Şehit, "Allah'ım sen şahit ol ki canımı yoluna kurban ediyorum. Allah'ım dinimin, canımdan daha değerli olduğuna seni şahit tutuyorum, bu uğurda hayatımı ortaya koyuyorum," taahhüdünde bulunandır. Şehit fedakardır; hayatını, dini ve akidesi uğruna feda etmiştir. Şehit Allah yolunda öldürüldüğü ve ruhunu Mevlasına teslim ettiği halde diridir. Kur'an'da Rabbimiz: "Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz." (Bakara/154) Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. (Al-i İmran/169-170) buyurmaktadır.
Şehide neden ölüler demeyin denmiştir?  Şehitlerin hayatı neden devam etmektedir? Sorularının cevabı açıktır; Mümin akidesi uğruna kendisini feda ediyorsa; o, ölümsüzlüğü hak etmiştir. Sadece kendisi için çabalayan, didinen, kendisi için uğraşı veren kişinin ömrü kısa olur; o, ebedi yaşamayı hak etmez. Bu nedenle, ölümsüzlüğü hak eden, sadece akidesi için hayatını feda eden şehittir.
"Kuşkusuz ki; Allah, müminlerden, mallarını ve canlarını kendilerinden cennet karşılığında satın almıştır." (Tevbe/111) ilahi fermanı gereği, Allah Teala, hayatlarını İslam'a adayanlarla bir ticaret akdi yaptığını beyan ediyor. Onlarla bir alışveriş sözleşmesi imzalıyor. Ne büyük ticaret! Ve ne muazzam mukavele! Alıcı; alemlerin Rabbi Allah (c.c.), satıcı; Allah Teala'nın en sevdiği kulu Mümin, satılan mal ise, ismi bile heyecan veren ebedi ve eşsiz mekan cennet. Ticaretin en büyüğü ve karlısı Allah Teala ile olanıdır. Hele bu ticaretle cennet kazanılıyorsa, diller böyle bir ticareti anlatmada aciz  kalmaktadır. Rabbimiz ne kadar merhametli, ne kadar cömert ve ne kadar ihsan ve kerem sahibidir ki, canı veren kendisi, malı veren kendisidir. Buna rağmen cennet karşılığı onları kullarından satın alan da kendisi; fani olana, ebedi olanı veren de kendisi.
Dünya bir alışveriş merkezi. Bu merkezde nefsini satmayan yoktur. Ancak kimisi nefsini Rahman'a, kimisi de şeytana satmaktadır. Rahman ile yapılan bu alışverişe katılmayan biri, ne yazık ki ziyandadır ve bu dünyada kazandığını zannetse de gerçekte dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. Müminin her hareketi Rabbiyle alışveriş niteliğindedir. O, malını, canını, hayatını ve tüm varlığını Rabbine adamış ve takdim etmiştir. Dünyada yapılan tüm alışverişlerde alıcıda satıcıda kar ve çıkarını öne çıkarır. Ancak sadece Allah (c.c), kendisi ile yapılan alışverişte kulunun karını ister. Samimiyet derecesine göre bazen bire on, bazen bire yüz veya bazen yedi yüz, bazen de sayısız ve hesapsız verir. Faniye karşılık olarak baki olanı verir. O halde, fiyat ve kıymetiniz paha biçilemeyecek kadar çok yüksektir. İşte bu paha biçilemez fiyat ve kıymet ancak ve ancak şehidlik makamına aittir.
Şehit cennet karşılığında, canını Rabbine sattı ve cennete girmeden, oranın kokusunu hisseder hale geldi. Mus'ab bin Umeyr, Enes bin Nadır, onun kokusunu Uhud eteklerinde hissetti. Ne yazık ki günümüz insanı ise; sigara, alköl, parfüm v.s. kokularla ve özellikle dünya sevgisi ile duyu organlarını köreltti ve şehitlik kokusundan mahrum oldu. Genişliği yer ve gökler kadar olan cenneti, köhne kulubelerle değiştirdi. Rabbimizin paha biçilemez cennet  ve nimetlerine karşı ihanet etti…
Resul-i Ekrem, konu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Kim içtenlikle Allah'tan şehid olmayı dilerse; yatağı üzerinde bile ölse, Allah onu şehitlerin makamına ulaştırır." (Müslim, İmare, 157.) Hasan El Benna'nın arkadaşlarına söylediği gibi: "Allah'ım hayatların en güzeli olan Allah yolunda şehit olmayı bizlere nasip eyle."  duası ile bizde haykırıyoruz ve diyoruz ki: "Şehadet bir çağrıdır; nesillere, çağlara."
Vesselam...

Yorumlar 1

Bakmadan Geçme