Selam Olsun…

1980'lerin sonuydu. Birlikte haber kovaladığımız mesleğine saygılı, kalemini satmayan usta gazeteci ağabeylerimiz, dostlarımız vardı. Gazeteciliği tatlı yarış içinden farklı gazetelerde sürdüren gazeteciler aynı zamanda takım gibiydi. Önce muhabir sonra da Hürriyet Haber Ajansı Van Bölge Müdürlüğü görevini başarıyla yürüten Macit Gürbüz 25-50 yaş arası gazetecilerden oluşan takımının as elemanlarından biriydi.

1980'lerin sonuydu. Birlikte haber kovaladığımız mesleğine saygılı, kalemini satmayan usta gazeteci ağabeylerimiz, dostlarımız vardı. Gazeteciliği tatlı yarış içinden farklı gazetelerde sürdüren gazeteciler aynı zamanda takım gibiydi. Önce muhabir sonra da Hürriyet Haber Ajansı Van Bölge Müdürlüğü görevini başarıyla yürüten Macit Gürbüz 25-50 yaş arası  gazetecilerden oluşan takımının as elemanlarından biriydi.

Unutmadığım güzel günleri birlikte geçirdiğim değerli dostum Macit'le  sosyal medyada sohbet ederken mazide kalan anıları karşılıklı yazalım diye sözleştik. Dünü bugüne taşıyan "Selam Olsun…" başlıklı ilk yazı Erzurum'da emek-li gazeteci olmanın keyfini çıkaran Macit'ten geldi.  Van'dan  gönderdiği özel haberleriyle Hürriyet gibi lider gazetenin manşetinde yer almayı alışkanlık haline getiren Macit'in kaleminden o günler…

***

 1989 yılının Mayıs ayıydı.

Askerliğim bitmiş, sivil hayata merhaba demiştim.

Hep söylerim; "bin defa dünyaya gelsem yine gazeteci olurum" diye.

Yine ve yeniden fotoğraf makinem ve çantam ile dağ taş demeden haber kovalayacaktım.

Heyecanlıydım.

İlk teklif, Hürriyet Gazetesi'nden geldi.

Hürriyet Haber Ajanı Van Bürosuna muhabir olarak atanmıştım.

Emrah ne güzel söylemiş, "düşem yollara yollara".

Düştüm yollara, istikamet Van.

Van'a uzun yıllar önce babamın yakın dostu avukat Nejat İnci'nin oğlu Cumhur'un sünnet düğünü için gitmiştim

Bu dünyada yaşayıp, Van'ı dünya gözüyle görmemek olmazdı.

E boşuna mı söylemişler, "dünyada Van, ahirette iman".

Uzun bir yolculuğun ardından Kazım Karabekir caddesinde, Akdamar Oteli karşısında, sonradan Vanspor sayesinde yakinen tanıdığım Abidin Kasapoğlu ağabeyin kasap dükkânının üstündeki büroya varmıştım.

Kapıyı çaldım.

İşte çalış o çalış.

Asla unutamayacağım ve yüreğimde hep ayrı bir yeri olacak Van günlerim başlamıştı.

Ertesi sabah güzel bir Van kahvaltısının ardından makinem omzumda Van sokaklarında haber kovalamaya başladım.

Gariptim, kimseyi tanımıyordum.

İnanın bana bu şehirde zorlanacağım hiç aklıma gelmedi.

Şehrin dokusu ve şirinliği, huzuru, insanının samimiyeti bir çırpıda garipliğimi alıp götürmüştü sanki.

"Abe başım gözüm üstüne" sözü o kadar sıcak gelmişti ki bana.

İnsanı başının gözünün üstünde tutan bu insanların sıcaklığı ve samimiyeti garipliğimi unutturmuştu.

Sanki yıllardır bu şehirde yaşamış gibiydim, şehri ve insanını tanımaya başladım.

Onlar da beni.

İlk işim muhabirlerimizi tanımak oldu.

Büromuza Van, Bitlis ve Hakkâri bağlıydı.

Listeyi önüme aldım ve tek tek arayarak onlarla gıyaben tanıştım, o yüreği kocaman insanlarla.

Sonradan adeta aile sıcaklığında ve abi - kardeş çerçevesinde omuz omuza çalıştığım o insanları tek tek tanımaya başladım.

"Ben geldim" dedim onlara, onlar da Van ile özdeşleşen ve hala içimi ısıtan o yanıtı verdiler, "Hoş geldin, başım gözüm üstüne".

Ben onları başımın üstünde gezdirdim, onlar da beni.

Şemdinli'de İrfan Selvi, "canım sıkılıyor" dedi, gece yarısı atladım Şemdinli'ye gittim, dertleştim, dertlerine ortak oldum.

Erciş'ten Kenan Aşçı aradı, "Anam hasta, Van'a hastaneye kaldırıyoruz" dedi, rahmetli annesinin sedyesini taşıdım.

Bitlis'ten Enver Şengül aradı, üzüm bağları arasında semaver çayı içip, fıkralarla saatlerce gülüp eğlendik.

Gürpınar'dan benim kadim gardaşım Mehmet Avcı ile Edremit'in Kadembas'ında az mı mangal yaktık.

Burada adını sayamadığım onlarca dost edindim, hala karşılıklı irtibatı kesmediğimiz dost ve kardeş.

Artık Vanlıydım, Van'a aittim.

Hala da öyleyim ya.

İnsan, bir anasının yüzünü bir de memleketini asla unutmazmış.

Van artık benim ikinci memleketimdi, hala da öyle.

Unutmadım, ölene kadar da unutamayacağım.

Hikâyeme devam edeyim izninizle.

Van'da gazeteci sayısı çok azdı.

Kimler mi vardı?

Milliyet'te Faruk Keskin.

Onun yeri ayrıdır ben de, parmakla saydığım dost ve kardeşlerimden biridir.

Az mı onun bürosunda atari oynadık, kaçak çayından içtik.

Günaydın'dan pipo Faruk Turhan.

Türkiye Gazetesi'nden Emin Toker.

Sabah Gazetesi'nden İkram Kali.

Tercüman Gazetesi'nden Kutbettin Güneş,

Anadolu Ajansı Bölge Müdürü Müslüm Gürbüz.

O dönem Vangölü Havzası Gazeteciler Cemiyeti'ni kurmak için harekete geçmiştik. Erzurum Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti'nden  tüzük örneği getirmiştim. İkram Kali'de Van'a göre bu tüzüğü uyarlayarak daktiloda yazmıştı.  Kurucu üye sayısını zar zor tutturmuştuk.

İlk habere Van Belediye'sinde düzenlenen bir basın toplantısını takip için çıktım.

Benim can gardaşım, kadim arkadaşım Faruk Keskin'i de orada tanıdım.

Bana gazetecilerden ilk hoşgeldini de o etmişti.

Hoşbulduk dedim, diyiş o diyiş.

Hala onun o sıcacık hoşgeldini ile hoş bir dostluğun devam ettirilmesini sağlamakla onur duyduğumu ifade etmeliyim.

Gazeteci arkadaşlar büroya gelip gitmeye başladı.

Sevgili İkam Kali'yi de bu vesileyle tanıdım.

Onurla ve şerefle bugünlere kadar uzanan özlü bir dostu tanımıştım.

Rahmetli annesinin az mı Van yemeklerini yedim, nur içinde uyusun.

Van Valisi rahmetli Adnan Darendeliler idi.

Vali gibi valiydi.

Siyasilerin değil, devletin valisiydi.

Gazeteciler arasında bugünkü gibi hoyratça bir ilişki yerine sıcacık candan bir dostluk vardı.

Birbirimize haber atlatıyor, işimizi mesleğin gerektiği şekilde yerine getiriyorduk ama akşamları kol kola can cana dosttuk, arkadaştık.

Vali Darendediler, bizi topladı ve Valilik Basın Müşavirliği'ni kurmak ve yönetmek üzere bir gazeteci almak istediğini belirterek kendisine bir isim tavsiye etmemizi istedi.

Hiç düşünmeden Sevgili İkram Kali dedik.

Bugün Valilik basın bürolarında gazeteciliğin g'sinden anlamayan, 657 kafalı memurları ve hepsinden önemlisi hayatında haber yazmamış bu insanların cebinde sarı basın kartı ile gezdiğini gördükçe rahmetli Vali Darendeliler'in ve bizim ne kadar isabetli bir karar aldığımızı gururla söylemeliyim.

Hedefi onikiden vurmuştuk.

O makamda bizden biri, gazeteci, mesleğin külünü yutmuş, deneyimli, can bir dost oturacaktı.

Ve oturdu da.

Basın bürosuna gönül rahatlığı ile gidiyorduk.

O bizim ne istediğimizi biliyor, gözümüzden, bakışımızdan anlıyordu.

Çünkü bizden biriydi o.

Tam tamına 27 yıllık dostum, gardaşım, meslektaşım o benim.

Şimdi Van'da ustalığını konuşturduğu Vansesi gazetesinin başında.

Çünkü gazeteci olunmaz, doğulur.

O öyle biri.

Geçtiğimiz hafta gazetesinde kadim Van'ı yazmıştı.

Çok duygulandım.

Gözümün önünden yıllar bir çırpıda gelip geçti.

Yüreğimden dökülenleri yazdım ben de.

Sohbet ederken,  o günleri karşılıklı yazmak üzere sözleştik.

Bu yazı fikri de öyle doğdu.

Teşekkür ederim sana Sevgili İkram.

Beni tatlı bir metaforun içine soktun ve nerelere götürdün bir bilsen.

Nazım usta ne güzel dizelere dökmüş bu duyguyu;

"Biz haber etmeden haberimiz alırsın,

Yedi yıllık yoldan kuşkanadıyla gelirsin.

Gözümüzün dilinden anlar,

Elimizin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,

Alnımızın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,

Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın".

Selam olsun, beni başının gözümün üstünde tutan Vanlılara.

Selam olsun, kardeşliğe.

Selam olsun dostluğa.

Selam olsun Edemit'e.

Selam olsun Kadembas'a.

Selam olsun Çarpanak'a, Akdamar'a.

Selam olsun, Çatak'a, Konalga'ya, Gürpınar'a, Erciş'e, Ünseli'ye, Muradiye'ye.

Selam olsun Hoşap'a, Başkale'ye.

Selam olsun ilk kez tarafımdan ulusal basına taşınan VangölüCanavarı'na, bembeyaz, akça pakça tekgözü'ne.

Selam olsun Erek Dağı'na.

Başın varolsun Van.

Bil ki, alnımın terindesin, hafızamın en güzel yerinde ve başımın üstünde.

Seni hiç unutmadım, unutamayacağım da.

Sokaklarında ayak izlerim var.

Nasip işte, belki bir gün çıkagelirim ansızın.

Ayak izlerimin izlerini sürerim sokaklarında.

Kimbilir?

Sevgili İkram, Ahmet Telli'nin dizleriyle sana veda ediyorum, sağlıcakla kal.

"Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü,

Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları.

Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi.

Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları.

Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan

Bulutlara rüzgâra asarım suretini her akşam.

Her akşam mektup yazarım dağlar kadar

Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun

Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!

 ***

Macit'in duygulandıran satırlarını filim şeridi gibi hatırlayarak  zevkle, heyecanla okudum. Macit kardeşimin  eline, yüreğine sağlık. Sayesinde  birçok dostumuzu anmış olduk.  Macit'te yazacak daha  çok  malzeme var.  Yeri geldiğinde yazacağına inanıyorum. Macit'in mektubuna karşılık benimde yazacaklarım, paylaşacaklarım olacak tabi ki.

Van'dan…

Erek Dağı'ndan Erzurum Palandöken'e…  Sevgili Macit'e, kucak dolusu selamlar sevgiler gönderiyorum.

Bakmadan Geçme