Şemsiyem olur musun?
Sevgili dostlar, üç ay önce başlayan Sevginin Melekleri ismiyle ihtiyaç sahibi eğitim gören çocuklara yönelik giyecek yardım projemizi yurdumuzun farklı illerinde bulunan dostlarımızın ve yardımseverlerin katkılarıyla hayata geçirdik. Onur duyduğum proje sonunda eğitim gören ama desteğe ihtiyacı olan yaklaşık 600'ü aşkın öğrencimizi okullarında, 200 yakın öğrencimizi münferit olarak tepeden tırnağa giydirerek mutlu etmeye çalıştık.
Sevgili dostlar, üç ay önce başlayan Sevginin Melekleri ismiyle ihtiyaç sahibi eğitim gören çocuklara yönelik giyecek yardım projemizi yurdumuzun farklı illerinde bulunan dostlarımızın ve yardımseverlerin katkılarıyla hayata geçirdik. Onur duyduğum proje sonunda eğitim gören ama desteğe ihtiyacı olan yaklaşık 600'ü aşkın öğrencimizi okullarında, 200 yakın öğrencimizi münferit olarak tepeden tırnağa giydirerek mutlu etmeye çalıştık.
Bende Van'da dünyaya geldim. Güzel Memleketimin kış aylarını iyi bilirim, hele içine işleyen o soğuğu yok mu? Bütün organlarımın soğuktan hareket edemediğini hatta nerdeyse donduğumu htiğim çocukluk günlerini bilirim. Bazen soğuktan gözlerimden dökülen yaşlara engel olmaz, yanaklarımız al, dudaklarımız mor, derin nefes alarak ellerimi ısıttığımı bilirim.Van Atatürk İlkokulu'na koşarak giderdim. Sınıfa girdiğimde hemen kendime sobanın yanında bir yer edinirdim. Tam ısınmaya başlarken o küçük bedenimin yavaş yavaş kendini bıraktığını hisseder ve uyku haline geçerdim. Hani biz büyüklerin şekerleme dediği tatlı uyku gibi. O bir kaç dakikalık uyku nasılda keyfiliydi. Benim için unutulmaz yıllardı...
Aradan yıllar geçti. Ve o günleri hiç unutamadım. Her Van'a gelişimde ücra köşelere kadar geziyorum. Kendimce gözlemler yaparak notlar tutuyorum. Fakirliği, sefaleti ve çaresizliği özelliklede çocuklarımızın durumunu içler acısı şekilde izliyorum. Gözyaşı dökerek üzülmenin bir faydası olmadığını bu çocuklarımız için bir şeyler yapmanın ve hemen harekete geçmenin gerektiğine bir kez daha inandım. Minik kalplere ulaşmanın, onların dünyalarına girmenin sorumluluk olduğunu bir kez daha düşündüm. Ve Sevginin Melekleri projesini hayata geçirdim.
Proje kapsamında giysi dağıtmak üzere okullara gittik. Gittiğimiz okullar arasında beni en çok etkileyen bir okulumuz oldu. Oradaki çocuklarımızın bakımsızlığı, yüzlerindeki acı tebessüm ve gelecek yaşamlarındaki belirsizlik ruhlarına yansımıştı. İçimin burulduğunu, ellerimin titrediğini htim. Oysa bu çocuklar bizim ve ülkemizin gelecekleriydi. Maalesef yoksulluğun ve belirsizliğin en hüzün veren yüzünü bu okulumuzda fark ettim. Çocukları yakından incelediğimde üstlerinde doğru düzgün kıyafeti bırakın montu botu çorabı olmayan hatta Kasım ayının ortasında yazlık yırtık elbiselerle ve kumaş ayakkabılarda baş parmağı ortaya çıkan öğrencileri gördüm. Onlar çocuktu işte. Ama mahcup tedirgin, biraz da kırgın, dallarından kopmak üzere olan yapraklar gibi ellerinden tutulmayı bekleyen çocuklardı. Onları bu şekilde görünce insanlığımdan bir kez daha utandım.
Giysi dağıtırken bir iki çocukla aramızda geçen hüzünlü diyalogu paylaşmak istiyorum.
İlköğretim okulu 4. sınıf da okuduğunu öğrendiğim bir öğrenci yanıma yaklaştı. Bana seyit olmak istediğini ve çok dua ezberlediğini anlattı. O an için bildiği birçok duayı okuduğunu söyledi: Dua okuma nedenini sorduğumda " Bana hazırlanmış tuzaklardan beni korudun" dedi. Şaşkınlıkla yüzüne bakarak nasıl yani, ne tuzağı dedim. "Biliyor musun artık yağmurda yağsa ayaklarım ıslanmayacak, kar yağsada üşümeyeceğim, kar sadece ellerime dokunacak. Beni yağmur ve kar tuzaklarından korudun. Beni bu tuzaklardan koruduğunuz için size dua ediyorum" dedi. O küçük çocuk kar ve yağmuru kendisi için tuzak olarak görüyordu. Şaşkınlığımdan soramadım acaba yaz ve ilkbahar ayları için ne düşünüyor. Ve devam etti " Allah senin beni koruduğun için seni de bütün tuzaklardan koruyacak" Bu çocuğa söyledikleri karşısında verebileceğim bir cevabım yoktu.
Şaşkınlığım artmıştı yanıma sonradan bir kız çocuğu geldi. Yüzündeki güzellik ruhundaki saflık ve bakışlarındaki çaresizlik inanılmazdı. Ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Sesizce bir yerlere tutunmak ve hediyesini almak için sırasını bekliyordu. Kız öğrencimizin yalpaladığını fark edince kuzenim Evrim Rızvanoğlu ile birlikte öğrencimize neden ayakta duramadığını sorduk. Yavaşça eğildi eteğinin ucunu kaldırdı. Ve biz gördüğümüz karşısında şoka girdik. Bir ayağında tahta bir bacak vardı. Dikkatinizi çekerim ayağındaki protez değil, tahta. bacak. Hemen yanımıza oturttuk ve ayağına ne olduğunu sorduk? Bir kaç sene önce yanan tandıra düştüğünü ve yanık sonrası bacağının kesildiğini anlattı. Maalesef ameliyat sonrası sol elide kullanamaz hale gelmişti. Biz üzüntümüzden kendimizi dışarı attık. Hangi yana baksak hangi çocuğumuza konuştursak ayrı bir hikaye dinliyorduk.
Sevginin Melekleri projesi için bulunduğum memleketimden buruk, üzgün, gözlerim nemli, içim kanayarak ayrılırdım. Sevginin Melekleri projesini hayata geçirmenin ne kadar doğru ve gerekli olduğunu bir kez daha anladım.
Aklımda çocukların neler his ettiğini ne düşündüğünü anlamayacak kadar büyük bir şaşkınlık ve aklımda birçok sorular yaşadım. Ama net bir şey biliyordum ki çocuklarımıza hak ettikleri kaliteli bir yaşam sunmak kesinlikle güzel bir eğitimden geçiyor. Biz bunu başarabiliriz. Ne kız çocuklarının küçük gelin, nede erkek çocuklarımızın küçük koca olmasına müsaade etmemeliyiz.
Çin Hanedanlığı'nın kurucusu Huang-Çe'nin sözü ile veda etmek istiyorum: "Planınız bir yıl içinse pirinç ekin, on yıl içinse ağaç dikin, yüz yıl için ise insanları eğitin"
Sevgiyle kalın.