Sen Valisin
Yazılarını Olaylar ve İnsanlar adlı köşesinde ilgiyle okuduğumuz Milliyet Gazetesi usta yazarı, gazeteci Hasan Pulur birkaç gün önce hayata veda etti. Sosyal, kültürel, siyasi, spor gibi konulara özlü sözler ve fıkralar katarak sade bir dille anlatan Pulurun yazıları hayatın içindendi. Olayları ders alınacak üslupta yazar, anlaşılabilecek dille okurlarına aktarırdı.
Hasan Pulur 2001 yılında halkı dinlemek üzere yazarlarla illeri gezen Milliyet TIR’ı ile Van’a gelmişti. Pulur meslek odaları, siyasiler ve Vanlılar ile konuşarak ilimizin sorunlarını, şikâyetleri ve örnek başarıları köşesine taşımıştı.
Milliyet Gazete’sinde ziyaret ederek yakından tanıyarak sohbet etme şansı bulduğumuz ustayı iki anıyla analım istedik.
1988-1991 yılları arasında Van Valiliği görevinde bulunan rahmetli Adnan Darendeliler Sabah gazetesinin Van muhabirliğini yaptığım 1990 yılında “ Basın danışmanım ol” teklifiyle valilikte hizmet etmemize vesile olmuştu. Vali Bey, tanık olduğu, yaşadığı ilginç olayları sohbet lezzetinde bize aktarırdı. Bizde dinlediklerimizden uygun olanları basınla paylaşarak değerlendirirdik.
Kısadan hisse olaylara “ Olaylar ve insanlar” sütununda yer veren rahmetli Pulur’a tam da “ Hasan Pulur’luk” denilecek, Van’da yaşanmış olaylardan birini yazarak faksla gönderdim. Pulur da olayı ilginç bulunca Milliyet’teki sütununda okurlarıyla paylaşmıştı.
Olay şuydu:
Van Valisi Adnan Darendeliler makam arabası ile bir pazar günü Edremit’e bulunan birkaç odadan müteşekkil yerli meyve ağaçlarının bulunduğu gayet mütevazi yazın kullanılan tek katlı birkaç odalı vali konağına çay içmeye giderken yol kenarında iki çocuğun beklediğini görür. Makam aracını durdurarak çocuklara nereye gideceklerini sorar. “Edremit’te denize girmeye gideceğiz” yanıtını alınca çocuklara arabaya binin siz götüreyim der. Çocuklarla yol boyunca dede-torun havasında sohbet eden Vali Bey, “Van valisini tanıyor musunuz” diye sorar. Çocuklar tanımadıklarını söylerler. Bir süre sonra makam aracı içinde vali, çocuklar ve koruma ile göl kenarındaki vali konağı bahçesine girer. Edremit’e bedava ulaşmanın sevincini yaşayan çocuklar araçtan inip gitmeyi düşünürken Vali Darendeliler, korumalarına çocukların Van Gölü’ne girmelerine yardımcı olmaları talimatını verir. Korumaların görevlilerin koşturması sırasında duydukları “Sayın Valim” ifadesine şaşıran çocuklar konağın kıyısında keyifle denize girerler ama yaşadıklarına bir anlam veremezler.
Kaysı ağaçlarının altında çay içen Vali Bey bir süre sonra denizden yorgun çıkan çocukları yanına çağırarak meyve suyu pasta ikram eder. Çocuklara hangi okulda okuduklarını, babalarının ne iş yaptıkları gibi sorular sorar. Derinleşen sohbet sırasında Vali Bey “ peki benim kim olduğumu biliyor musunuz” deyince çocuklar gülümseyerek bir ağızdan “ biz anlamıştık sen valisin “ dereler.
Çocuklar ile vali arasında geçen bu olayı Pulur köşesinde yazınca olay bayağı ilgi görmüştü.
***
Aradan yıllar geçmişti.
Yıl 1993’tü. Valilik kültür ve sanat dergisi Dünyada Van’ın basımı için İstanbul’da bulunuyordum. Dergimiz basılmıştı. Hem geçmişteki vali ve çocuklar yazısı için teşekkür etmek hem de Dünyada Van dergimizden takdim etmek amacıyla Hasan Pulur’u ziyaret etmek için sekreteri Necla Saraçoğlu’nu arayarak randevu talep ettim. Necla Hanım Van’dan geldiğimi öğrenince daha bir ilgi gösterdi. Bir süre sonra geri dönerek yarın şu saatte beklediklerini söyledi. Yanıma aldığım bir miktar dergiyle önünde koca çınar ağacı olan Milliyet gazetesine gittim. O zaman Milliyet Gazetesi Türk basının merkezi Cağaloğlu-Babıâli’den daha taşınmamıştı. Sekreter hanımla Van ile ilgili konuşurken Vanlı hemşehrimiz Faik Saraçoğlu’nun eşi, Vanlıların da gelini olduğunu söyledi. Daha sonra birlikte Pulur’un odasına girdik. Rahmetli Hasan Pulur da hoş geldin sonrası tebessümle sekreterinin Vanlı olduğunu söyledi. Teşekkür ederek dergi takdim ettik. Pulur, Dünyada Van dergimizin sayfalarını ilgiyle inceledikten sonra, Van gibi tarih kentlerin kültür ve sanat yaşamında şehir dergilerinin önemli olduğunu vurgulayarak bu tür yayınların desteklenerek yaşatılması gerektiğini söyledi. Van ile ilgili o anlattı biz dinledik, biz anlattık o dinledi. İzin isteyerek Milliyet’ten ayrıldık.
Allah rahmet etsin.
Kıssadan hisse
Yazılarıyla hep yaşayacak olan, “Kıssasını da siz bulun, hissesini de” diyen Hasan Pulur’dan kısadan hisse.
***
Padişah her şeye zam yapmış ertesi gün vezire sormuş:
- Halkın durumu ne?
- Çok üzgünler, kara kara düşünüyorlar.
Padişah bir zam daha emretmiş.
Ertesi gün yine vezire sormuş:
- Durum ne?
- Ağızlarını bıçak açmadı efendim.
Padişah bir zam daha emretmiş, vezir de haberi yetiştirmiş.
- Efendim, çok garip, herkes zil takıp oynuyor. Davul zurna halay çekiliyor, göbek atan atana... Vur patlasın çal oynasın
Padişah yerinden fırlamış.
- Aman ha! Bir daha zinhar zam yapmayın.
- Neden efendim?
- Üçüncü zamdan sonra bunların ne yapacağı belli olmaz.
***
Sıcak bir yaz günü kırsal kesimdeki bir davada keşif yapılacak.
Kıdemli hâkim genç hâkime haber yolluyor:
- Hazır ol, araziye gideceğiz.
Ortada bir avuç tarla vardır.
Klasik köy davalarından biridir.
Ahmet tarlamı çaldı diye Mehmet’i şikâyet etmekte, dava etmektedir.
Hava sıcak mı sıcak.
Hâkim zabıt kâtibi beraber atla yola çıkarlar.
O devirde nerede hâkimin arabası, savcı bile cinayete eş dost yardımıyla gitmektedir.
Saatlerce gittikten sonra bir ağacın altında mola verirler, kan ter içindedirler.
Hâkim davayı açana biraz sitem eder:
- Değer mi bu arsa için dava açmaya, saatlerdir yoldayız.
Biraz da takılır.
- Biz kendi aylıklarımızdan kesip sana bu tarlanın bedelini öderdik.
Köylü hiç de mahcup falan değildir, hâkime cevap verir:
- Hâkim bey ben para pul peşinde değilim, hak hukuk peşindeyim.
Sınıfta Kaldınız
Kusura bakmayın ama bütün belediyeler kar mücadelesinde sınıfta kaldı. Ana caddelere dahi müdahale edemediniz. Vatandaş perişan oldu.
Zorunlu misafir
Bazen ayrılma vakti gelip “ köye gidiyorum” deyince arkadaşlar dostlar manalı bir şekilde gülüyorlar. Köy dediğim yerin Edremit olduğunu anlamayanlara anlatıyoruz. Kimileri de “böyle köye can kurban” diyor
2011 depreminde binlerce Vanlı gibi bizimde konutumuz yıkılınca Edremit TOKİ konutlarına yerleştik. Evlerden bir şikayetimiz yok. Gel gör ki eksiğimiz çok ilgilenen çözen yok.
“ Yazın, haber yapın “ dediğinizi duyar gibiyim. Yazılanları anlatılanları görmeyen, şikayetleri duyamayan olunca yazsan ne fayda.
Bir şeyi çok söylediğinizde üstünüze yapışır kalır.
Bizimde “köye gidiyorum” şakamız aynen öyle oldu.
Önceki gün yağan kar yağışı hayatı felç etti. Uçaklar inip kalkmadı. Okullar tatil edildi. Bizim köyün yani Edremit TOKİ konutlarının teknikten, ölçüden uzak alelacele hatalı şekilde yapılan yolu trafik kazalarının yanı sıra her kar yağışında olduğu gibi işlemez oldu. Araçlar inip-çıkamadı, yol geçit vermedi. Köy değil de nedir!
Neyse ki sabahleyin başımıza bir iş gelmeden, yolda kalmadan Van’a ulaştık.
Öğlene doğru TOKİ konutlarındaki evlerinde mahsur kalanlardan beklediğimiz o haber geldi: “ Sakın gece dönmeyin araçlar buzlanan yolu çıkmaz, mahsur kalırsınız.”
Eskiden Van’a bu aylarda köylerden gelenler köy yollarının kar yağışı nedeniyle kapanması üzerine bizim gibi şehirde mahsur kalınca dostlarının, akrabalarının evlerine zorunlu misafir edilirdi.
Bizde kar yağışı nedeniyle köye gidemeyince şehirde zorunlu misafir olduk.
Gelen misafirlik tekliflerini değerlendirdik. Ve soba üstünde kestane pişireceğini taahhüt eden, sobanın yanındaki çift kişilik lop (minder) ve yastığı da hazırlayacağını söyleyen yeğenim Mecit Kali’ye yıkılmaya karar verdik.
Zorunlu misafir olmanın ödülü sobası gürül gürül yanan şirin bir evde kış keyfi yaşamak oldu.