Cennet nehrinin kıyısında,inci rengi dalgacıklarla,suya serili nilüferler arasında,yıldızları seyretmek.Toprak,güzel ve bereketli.Bakımlı bir bahçe.Hemde gizli bahçe.Yeşillerin en güzeli.Bütün çeşit kuşların ötüşü ve yine çeşit çeşit meyveler ile süslü ağaçlar.Ah! Ağaçlar, Cennet meyveleri,cenneti cennet yapan güzellikler.
Tatlı esintilere renk veren, insanın içini gölgesindeki bedenleri serinlettiği gibi serinleten ağaçlar. Yeryüzünde cennetten kalan belki de en büyük hediye. Kıyamet kopacağını bildiğin anda bile yeryüzünün şenlendiricisinin yaşaması gerektiğinin öğütlenmişi.
Bir insan gibi, bir canlı gibi esintiler arasında gülücükler dağıtan ağaçlar…
Bunaldıkça gölgesinde huzur bulduğumuz ağaçlar…
Cennet meyveleri arasında orta yerde boylu boyunca duran, dallarında neşe bulup haber getirmenin heyecanı ile daldan dala atlayan hüthüt kuşları. İlk haberde ırmakların balıkları, göllerin kuğularının neşesi…Bahçelerin meyveleri ve ıhlamur kokularının şenlendirici güzelliği…
Âdem, yalnızlık içinde.Eşini bulamamış.Tek teselli kaynağı Ağaçlar,ah! Güzel ağaçlar…
Âdem'in imdadına yetişen ağaçlar.Tükenmişliğin içinde bunalan,teselliyi sadece onların gölgesinde arayan Âdem…
Etraf sakin, kimsecikler yok. Hüthüt kuşları yalnızlıktan haber salıyor çevreye. Toplanın Âdem'e gidiyoruz. Yalnızlığın çaresine…
Umut gölgelikler de. Ortada Havva yok…Şelale suyunun gölgeliklerinde bekleyen Havva. Boyu boyuna uygun, endamına uygun…
Havva çiçekten de öte. Çiçekler aciz karşısında. Dikenli gülden daha öte. Zehir akıyordu bedeninden hem gül kokuluydu hem de zehir.
Melekleri kıskandıracak kadar güzel. Zehirli etkisinin haberini alan yanı başında duran meleğin kalbinin titreyiş sesi ile beraber titreyen haberci kuş… Oda ağaçlara sığındı. Ah! gölgesinde herkesi barındıran ağaçlar…
Mavi suçiçeğini saçlarına takıp su ağacının kenarında serinleyen Havva…
Güzel gözlü ceylanların yanı başında bekleyen Havva…
Az ötede başka bir ağaç gölgesinde bekleyen Âdem başı gökyüzüne çevrili cennet rüyasında…
Yanına gitti.Nefsine,günahına…
İlk dokunuşa koştu. Saçlarına dokundu, irkildi, tıpkı yanı başındaki ağacın dalında bekleyen zümrüt kuşu gibi…
Kokusunu ciğerlerine kadar çekti,masumane…
Âdem uyandı. Güzellik karşısında kendinden geçti. Çığlık attı. Cennet ırmağının yanı başında ağaç altında göz göze geldiler. Ağaçlar ah! Ağaçlar…
Birlikte aylarca, yıllarca gezdiler. Havva her şeyi merakla inceliyor. Âdem yanı başında cennet turunda. Akılda olmayan güzellikler arasında.
İnsanı yoldan çıkaran bir yılan! Vesveseci, sinsi bir şeytan!
Yasaklanan ağaca yöneltti. Şu ağaç! Diye.Bütün güzelliklerin orada olduğunu kulaklara üfledi…Bütün cenneti kaplayan ağaca. Kokusu,meyveleri ve hazzı bütün cenneti kendine çekecek güzellikte. Günahın baş mimarı aldatıcı yanını gizleyerek…
Ağaç ah! O ağaç…Varlığı kendinden uzaklaştıran ağaç.Şeytan ısrarcı, Adem, umurunda değil.Ademi önce merak saldı,sonra uzaklaştı.Gece boyunca düşündü,düşledi ağacı.Ağaç ah! Ağaç.Sen nelere kadirsin(!)…Yanına yaklaştı,korkudan titredi. Uzaklaştırmak istiyordu.Bir bedende tek bir ruh gibi. Yediler yasak meyveyi .İkiside suç ortağı.Görünüşte ismi vardı öz de bela…
Ağaç ah! Ağaç sen nelere kadirsin(!)…Sevgi ile kalın…