Sığınmacılar, göçmenler, mülteciler ve basın
Suriyeli sığınmacı ve göçmenleri bir yönüyle 1915'te Rus işgali ve Ermeni isyan ve katliamlarından canlarını kurtarmak üzere yaşlı, kadın, çocuk yokluk içinde Van'dan Anadolu'nun dört bir yanına hatta Kerkük, Halep gibi Osmanlı illerine göç eden, çoğu yollarda hayatını yitiren, bir kısmı hayvanlar ile eşkıyalara yem olan, bir kısmı kaybolan, hayatta kalanların bir kısmının ise izi dahi bulunamayan Vanlı muhacirlere benzetiyorum.
Umuda yolculuklarının çoğu ölüm, yakalanma sonunda hüsranla noktalanan sığınmacı ve göçmenlerle ilgili haberleri televizyon ekranlarında üzüntüyle izliyor, gazetelerde hüzünle okuyoruz. Gün yok ki göçmen, sığınmacı, mülteci taşıyan tekneler batmasın, gün yok ki bu insanların başlarına yürek burkan acı olay gelmesin.
Çoğumuzun köşe başında dilenci, işsizlerin işini elinden alanlar, olay çıkaranlar, ülkesinden kaçan kişiler olarak ötekileştirdiğimiz sığınmacı ve göçmenleri toplum ve gazeteciler olarak yeterli tanımadığımız gibi doğru anlamıyoruz. Anlamak için empati de yapmıyoruz.
Suriyeli sığınmacı ve göçmenleri bir yönüyle 1915'te Rus işgali ve Ermeni isyan ve katliamlarından canlarını kurtarmak üzere yaşlı, kadın, çocuk yokluk içinde Van'dan Anadolu'nun dört bir yanına hatta Kerkük, Halep gibi Osmanlı illerine göç eden, çoğu yollarda hayatını yitiren, bir kısmı hayvanlar ile eşkıyalara yem olan, bir kısmı kaybolan, hayatta kalanların bir kısmının ise izi dahi bulunamayan Vanlı muhacirlere benzetiyorum. Çaresiz, utangaç bir sığınmacı, göçmen gördüğüm de Birinci Dünya Savaşı'nın acımasız günlerinde kaç-göç yaşayan dedelerimizi, ninelerimizi ile yaşlıların gözyaşıyla anlattıkları Vanlıların hikayelerini hatırlıyorum. İnsanların yurtlarından yuvalarından koparılmasının, aç sefil yollara düşmesinin, yakınlarını kaybetmelerinin ne demek olduğunu bu nedenle Vanlılar iyi bilir.