William Shakspeare diyor ki; '' İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için... ''
Birçok kişi ise, sevdiğini şımartmak korkuyor.
Şımarırsa kaybedeceğini düşündüğünden
Şımartmaktan öte sevdiğini bile, belli etmemek için mücadele ediyor.
Tam ''seni seviyorum'' diyecekken birden vaz geçmeler.
Elini tutmak istediğinde başka yerlere bakmalar.
Özlemle kıvransa bile duygularını gizlemeler.
Telefonla aramak için defalarca atağa geçmesine rağmen, tuş kilidini kapatmalar.
Neden?
Neden sevgimizi hissettirmemek için bu çaba…
Neden hiçbir anlamı olmayan vazgeçişlerimiz...
Defalarca aklınıza gelen birini yok saymalarımız neden?
Buruşmuş kalplerimiz, farkında bile değiliz.
Neden mi?
Ya şımarırsa…
Şımarınca tepene çıkarsa…
Ya talepleri artarsa…
Daha fazlasını beklerse…
Neme lazım ağır olmaktan zarar gelmez.
Oysa bu bir görev değil.
Kimse sana liste vermedi.
Yasak, günah hiç değil.
Bu sadece kronikleşmiş bir toplum hastalığı…
Hani derler ya 'ben onu içimden seviyorum'.
Ya da 'ben seviyorum ama belli edemiyorum'.
Hepsi bir bahane aslında
İnsan sevgisini nasıl saklayabilir ki…
Seviyorsan, seviyorsundur işte, niye saklamak gereği duyuyorsun…
Kutsal bir görevi yerine getirir gibi sebepler arıyoruz, mutsuz olmaya, mutsuz etmeye...
Neden bu kadar seviyoruz, sevgisizliğimizi?
Sevgisini belli edenleri de sevmiyoruz üstelik.
Sevmiyoruz güçlü duran, ayakları yere sağlam basan insanları.
Ya ukala, küstah diyoruz arkalarından kendini beğenmişlikle suçluyoruz.
Mutluluğunu kaldıramıyoruz. Rahat, geniş gibi tabirlerle eleştiriyoruz.
Şımarmak, şımartılmak kötü bir şey değildir.
Her insan şımarmayı hak eder.
Hadi şımart kendini…
Hadi bırak şımartsınlar seni…
Hadi şımart sevdiklerini…
Sevgiyle ilerleyin…